30 Eylül 2009 Çarşamba

Yorumsuz...

İnsanın ruhsal gelişimine sırt dönmesinden serzeniş edildiği bir ortamda paylaşmıştım alttaki yazdıklarımı sizlerle de paylaşmak istedim.Yazma nimetinin zekatını vermek adına ...

"İnsanın manevi ve maddi olmak üzere iki tarafı vardır."

Maddi yönümüzün her ihtiyacını sorumsuzca karşılarken,onun doyurulması adına tüketimi sömürürcesine gerçekleştirirken manevi yönümüz neden hep cılız bir itibara maruz kalır anlamak mümkün değil.
Halbuki bilimde dahi yer bulmadı mı maneviyatın maddiyata keskin tesirleri olduğu?
O zaman insan düşünmeli; neden varolduğunu,neden bu düzenek içine mükemmel yaratılışla donatılıp salıverildiğini,neden hüzün,sevinç,öfke,neşe,takdir yada yergi gibi hislerle işlendiğini...
Düşünmek lazım bizi muhatap almak isteyenin amaçlamış olabileceklerini...
Zannedişlerin ve zannettirenlerin sınırlamalarını gözardı edip düşünmeli...
Düşünce nimetinin hakkını teslim edip,zekatını verircesine düşünmeli...
Maddi doyum için yırtınıp didinen tarafına hınçla belki düşünmeli...
Düşünmek,evet biraz daha uzun bi yol zannetmeye göre ama emin adımlarla katedilen daha güvenli bi yol aynı zamanda...

28 Eylül 2009 Pazartesi

Bu tişört te böyle bitti :))


Annem bu motiflere mutfak takımı yapma niyetiyle başlamış sonra da yapımı çok sıkıcı olduğu için bırakmıştı.Yarım kalan parçalardan kare olanı , son tişört kırıntılarımın bir saç bandına dönüşmesi için bulunmaz partnerdi... Nasıl mı ?

İşte böyle ...

Tişörtün son bütün parçasından motifime uygun bir kare parça kestim,sağlam olsun diye de altına başka kumaşla destek yapıp kenarlardan iğneledim ve diktim ...


Motifi krem iple çaktırmadan kumaşa sabitledim...
Küçük çiçeklerin ortalarına kum boncuk diktim,bağlantı yerleri herzamanki gibi pon pon ve pul boncuklarla kamufle edildi.Kol kırılır yen içinde kalır,bağlatı yerindeki dikiş te pon pon altında kalır :)Bak bak özdeyişler de koyuyorum anlatımıma hani :)
Saç bandım hazırdı,kafaya takılmış halini de koysam pek iyi olacaktı amaa uygun kafa bulamadım ; manken tedarik edemedim...Benim kafaya mı taksaydım olmaaaz,eski kafalıyım çünkü :))) Yapamadım, edemedim napıyim, elektrikler kesikti :))


Böylecee bu tişörtün suyunun suyunu da çıkarmış oldum ; bir tişörtten 3 objem oldu,daha önce burda da bir eşarptan 3 obje yapmıştım :) Basit bi hesaplamayla bu şekilde yaşamaya devam edersem pek alışveriş yapmam gerekmeyecek gibi gözüküyor.Mitoz bölünme geçiren kıyafetlerim,eşyalarım bi yandan yenilenirken bi yandan çoğalıyorlar :)Bunlardan en sonuncusu saç bandımdı, hayırlı uğurlu olsun bana :)

Tişörtten kalan parçalar alttakiler ...Atacakmıyım onları,bilmem siz söyleyin :)


Sevgiler sanal dostlar :)

26 Eylül 2009 Cumartesi

Tişörtümün kırıntı parçalarının geridönüşümü :)))

Bir önceki yazımda anlattığım tişörtün dikiş kısımları o kadar muntazamdı ki onları da atmaya kıyamadım :) Birilerinin tepemi fena halde attırdığı bir anda elime aldım oynamaya başladım onlarla,

ve gerisi...






Sevgiler herkesee !

24 Eylül 2009 Perşembe

Geridönüşüm kaşkolum !

Son günlerde bi tişört geridönüşümüdür almış başını gidiyordu,ben de baktım tişörtlerime şöyle bir , içlerinde kullanmadığım ama dokusunu sevdiğim bi tanesini gözüme kestirdim... Kış için şık bi kaşkol olur senden dedim, o da sesini çıkarmadı yattı önüme :)


Ve gerisi...

İpekli penye denen yapısıyla dökümlü bi duruşu vardı bu tişörtün...

Kol altından keserek bedeni iki parçaya ayırdım...

Bu parçalardan beden kısmının yan dikişinden kesip boylamasına diktim ...
Yaka kısmını ise eşit iki parçaya bölüp uzun parçanın uçlarına ekledim...Bunu yapmaktaki amacım, dökümlü duran yakanın kaşkolun uç kısımlarına da aynı dökümlü havayı vermesiydi.Bi tanesini eklerken ortada delik bıraktım ...
Aynı kumaştan yaptığım güllerle eklenti yerleri kamufle ettim ...Yukarıda uçlardan birinin demin açık bıraktığım delikten geçmiş halini görüyorsunuz...
Hoş bi aksesuar oldu bana göre ,bi kaç inciyle de süsleyebilirdim ama sade daha çok hoşuma gitti...
Sevgiler herkesee geridönüşümcü tazekahve den ... :))

19 Eylül 2009 Cumartesi

Mutlu bayramlar !



"Eski bayramların tadı yok..." lakırdılarını bırakalım bir kenara artık aynı tadı yakalamak bizlerin elinde ! Küçükler büyüklere saygısını sevgisini gösterir,büyükler de küçüklere şefkat ve merhametini perçinlerse herşey eskisi gibi olur yeniden ,eski bayramlardaki gibi yeniden !


Sevgiler ve mutlu bayramlar herkese :)


17 Eylül 2009 Perşembe

Amcalar size neler oluyor böyle?


Dün gece iftara bir iki dakika kala apar topar Nazilli'ye gitmek durumunda kaldık...Eşimin rahatsızlanan bir akrabasının tam teşekküllü bi hastaneye yetiştirilmesi gerekiyordu ve bu tür konularda eşim hep ilk ortaya atlayan gönüllü olduğundan (iyi ki de öyle) bu görev bize düşmüştü...

Nazilli'ye kısa bir mesafe kala feci bir kaza görüntüsüne şahit olduk malesef.Bir otomobille bir kamyon çarpışmış otomobil adeta preslenmiş gibi dümdüz olmuştu.Tabi netice: 4 ölü,2 yaralı...
Bayrama bir kaç gün kala 4 can için bütün planlar,belki heyecanlar,mutluluklar,beklentiler,hayaller aynı otoyolda preslenip sonsuzluğa gömüldü dün gece...Hastaneye vardığımızda ise ortalık anam babam gününe dönmüştü çoktan;bir yerde, donup kalmış, bakışları soluk hasta yakınları, bi yerde, feryat figan bağırıp duvarları yumruklayan cenaze sahipleri ve biten hayatlar...Anlatılmaz yaşanır denilecek tek tecrübe, acı belki de ...Bizim için sıradan kaza haberi olan bir olay,bu sabah birilerinin yüreklerine zehirini akıta akıta yayılan acı aslında...Sevdiklerini kaybetmiş olmanın dayanılmaz basıncıyla açılmaya çalıştı o yakınların gözleri bu sabah...

Peki başlıktaki amcalar kimler mi? Anlatayım...Hastaneye götürdüğümüz yakınımızı tedavi ettirdikten sonra kasabamıza doğru yola çıkmıştık,kaza yerinden 5 dk.uzaklıkta bir benzin istasyonunda mola vermek amacıyla durduk.Benzin istasyonunda çalışanlar dahil herkesin kazadan haberi olmuştu.Gecenin getirdiği acı haberin kalpleri derinden yaraladığı yüzlerdeki şaşkın, üzüntülü ifadelerden belliydi...Yarım kalan cümleler ardından gelen derin sessizlikler...
Birden ardı ardına gelen korna sesleriyle irkildik,herkesin kafası aynı yöne çevrildi.Kazanın olduğu yönden gelen iki tır (kamyon da değil tır !) birbiriyle yarış edercesine kafa kafaya otoyolda yarışıyorlardı.Hız sınırını aştıklarına adım gibi eminim çünkü istasyonun önünden jet hızıyla geçtiler.Üstelik az önce gördükleri feci kazaya rağmen...İnanılır gibi değil,insanların bu tür felaketerden ders almayışları,sıradan bir gündelik detaymış gibi bildiklerinden vazgeçmeyişleri ...İstasyondaki bi kaç diline hakim olamayan tip, sözkonusu tır şoförlerinin ardından küfrü bastı,benim dudaklarımdan ise sanki sesimi duyarlarmış gibi "size ne oluyor amcalar?" sorusu döküldü...

Bize ne oluyor hakikaten ?
Sürücü olmak araçla özdeşleşip ego tatmini halini aldı çoğu bünyede...Adı üzerinde araç bu,beni ifade etmezz ki !Beni varacağım menzile götürmesi için kullandığım bir araç sadece.Tıpkı evde kullandığım sarımsak ezeceği gibi bişey...Neden trafikte bir diğerinin arkasında 5 dk. fazla kalmayı kişiselleştirip facia sollamalar yapılıyor? Neden yol vermemek için arkadakine, hız iki kata çıkarılıp felakete kapı aralanıyor ?

Canlar neden kendilerine hizmet etsin diye kullandıkları "araç"lar altında yitip gidiyor?
Nedenler,niçinler uzar gider ama gidenler geri gelmez ve "acı" hep yaşanarak öğrenilen bir tecrübe olarak kalır...Anlatılarak asla öğenilmez...
Tüm cenaze yakınlarına sabırlar dilerim,ölenlere ise Allah'tan rahmet... :(
Resim: Kaynak

15 Eylül 2009 Salı

Kutlu olsun...




Tüm inananların,


Tüm, gönlü Allah sevgisi ve ahiret inancıyla dolu olanların,


Tüm, "sonsuz adaletin hakim olduğu yere gideceğiz bu dünya sadece bir sınav alanı" diyenlerin


Tüm, kalbi kırılmış olup ta yüce Yaratan' ı kırmamak için sesini çıkarmayanların,


Tüm, manevi hastalıkların tekmilinden yakasını sıyırmak gayretinde olanların,


Tüm,çevresindekilerin de manevi hastalıklarına şifa ümidiyle iyiliği emredip kötülükten sakındıranların,


Tüm "aff aff aff Yarab !" diye inleyen yaralı kalplerin Kadir gecesi kutlu olsun mutlu olsun...


Tüm amcaların, teyzelerin, abilerin, ablaların ve kardeşlerimin gecesi makbul,duaları kabul görsün ...


Geçmişimiz ve geleceğimiz adına ne kadar hayır ve iyilik kapısı varsa bu gece kaderimize yazılsın inşaAllah...


Amin...Amin...Amin...




Bayram Tatlısı



Ramazanın bitmesine çok az kaldı...Bayram kapıda sayılır,mutfak konusunda içimi dökmüştüm sizlere ama benim bile kolaylıkla yapabildiğim bi tatlı tarifi var ki bayramda bunu yapıcam annemler için.Zira eşim bayıldı en son yaptığımda.Ben ne kadar kötüysem yemek yapmakda eşim de o kadar gurme takılır yani :) Öyle ki mutfakta bişeyler hazırlıyosa eğer o denli özenir ki kavrulan soğanın psikolojisini dahi düşünecek sanırım bazen :))

Geçenlerde yapmıştım bu tatlıyı ve sizinle paylaşmak için fotoladım.Bu tatlıyı diğerlerinden ayıran en başlıca özlellikler şunlar :


*Yumurta yok (ben tatlıda yumurta kokusundan nefret ediyorum,bu yüzden bu tatlı çok hafif )


*Tepsiyi yağlamakla uğraşmıyorsunuz,pişireceğiniz tepsi üstüne unu irmiği v.s. koyup sütle karıştırıyosunuz.fırına sürüyosunuz bitti :) Bu detay beni fethetmişti de tarifi o yüzden almıştım hemen :))


Kolay Revani

2 bardak süt
2 bardak şeker
1 bardak un
4 bardak irmik
1 kaşık soda

Şerbeti için:

5 bardak şeker
4 bardak su
1/2 limon suyu

Yapılışı:

Pişireceğiniz tepsi üzerinde unu irmiği şekeri ve sodayı (soda yoksa kabartma tozu da olur ben yaptım oldu) karıştırıyorsunuz ortasını açıp sütü ilave ediyorsunuz ,tepsiye yayıyorsunuz."Aaa..yapışmaz mı ayol içinde de yağ yok"diyen arkadaşlar yapışmıyoooor merak etmeyin,don't panic ! Ben yaptım diyorum size.Altı yeterince kızarsın yeter.

Şerbeti de; tatlı soğuk,şerbet ılıkken ilave ediliyor,üzerine ceviz,hindistan cevizi,antep fıstığı hatta dondurma ile servis edilebilir .Ben sade tercih ettim,resimde ortada görülen çiçek tamamen dekor amaçlı...

Afiyet bal şeker olsun canlar...Amanda aman bayram tatlısı tarifleri de mi yazar olmuşum ben,tuzlayım da kokmayayım bari,he he :))

Sevgiler herkesee !! Görüşemessek te iyi bayramlar olsun,yolculuk yapacaklar da emniyet kemerciklerini taksınlar münkünse ve yavaş gitsinler,varacakları yer kaçmıyor,kazalar ülkemizden uzak olsun inş.

Ben gittimm ...

12 Eylül 2009 Cumartesi

Etkinliğe katılıyorum...


Ödüller ,etkinlikler derken iyiden sardım ben bu blog alemine.Şimdi de sevgili Örgüçantam'ın ev sahipliği yaptığı geridönüşüm etkinliğine katılıyorum.Deri cüzdandan yaptığım bilekliğimi gönderiyorum...

Bana iyi şanslarr :)

Sahur Keki

Aslında kahvaltı keki diye duymuştum ama sahur keki dedim çünkü sahurda yedik onu :)


Mutfakla ilgili bişey paylaşırken kendimi çok sahtekar hissediyorum söylemeden edemeyeceğim.Neden derseniz mutfakta çok az başarılı sonuç elde ederim çoğu zaman ona da neden derseniz ben bu durumu çocukluğuma kadar inip irdeledim :) ve sorumlunun annem olduğuna karar verdim.Büyüme çağım ablamın genç kızlığına tekabül ettiğinden mutfakta pratik kısma müdahale şansım olamadı asla.Bana kalan ordan burdan derlediğim alalacele edindiğim kırık dökük teorik bilgiler oldu.Neticede ablam mutfakta deha sayılabilecek bir yetenek olurken ben yaptığı şey herneyse yanık yada çiğ değilse başarmış sayılır cinsinden bir çaylak olarak kaldım :)Allahtan bloglarla tanıştım da bi kaç bişey öğreniyorum yavaş yavaş,işi toparlıyoruz zamanla :) Bu acımı (!) da paylaştıktan sonra en sonki başarılı mutfak deneyimimi paylaşabilirim sizlerle,bu arada o kadar kötüsün de nasıl güvenelim yaptığını yapalım diyenlere şöyle diyeyim bu tarifi ne zaman yapsam hep çok güzel oluyor başarısı sabittir yani o yüzden :)

Kahvaltı Keki

1 su bardağı sıvı yağ

1 su bardağı yoğurt

2 yumurta

Aldığı kadar un

kabartma tozu

1 çay kaşığı tuz

Kek kıvamında karıştırdıktan sonra içine,

1 orta boy patates (ince ince dilimlenecek)
100-150 gr.beyaz yada kaşar peynir rendelenir
yarım demet maydanoz
yarım demetten az dere otu
varsa biraz taze soğan yeşil kısmı doğranıp ilave edilir.

Üstüne çörekotu serpilir...
orta dereceli fırında yarım saat pişirilir üstü kızarınca alınır.

Sahurda tatlı bişey yiyemiyoruz sonra gün boyu yanıyoruz diyenler alın size tuzlu bi tarif,ben yaptıktan sonra herkescikler yapar :))

Sevgiler herkese aşçı tazekahveden :)

11 Eylül 2009 Cuma

Tebrikler TRT !

Dün akşam TRT 1 ve TRT int'te canlı yayınlanan Adana Merkez Park Açıkhava tiyatrosunda Çukurova Devlet Orkestrası eşliğinde seçkin ilahilerin seslendirildiği programı izleme şansım oldu.Başta Burak Kut ve diğer opera sanatçılarının mükemmel icrası beni ve eşimi mest etti.
Özellikle güftesini 3.Murat Han'ın yazdığı "Uyan ey gözlerim" i seslendiren Burak Kut muhteşem bi performans gösterdi ve tüm antik tiyatronun ayakta alkışıyla ödülünü aldı...

Koskoca imparatorluğa hükmeden bir padişaha :

"Bu dünya fanidir sakın aldanma
Mağrur olup taç-u tahta dayanma
Yedi iklim benim deyu güvenme
Uyan ey gözlerim gafletten uyan
Uyan uykusu çok gözlerim uyan"

mısralarını yazdıracak tevazu dolu erdemin yüceliğine daldım gittim dinlerken...

Viyolonseller,trombolinler,kemanlar,davullar ve saksafonların mükemmel icrasıyla senelerdir tanışık olduğumuz güfteler birleşince eminim benim gibi biçok kişinin de nefes almadan dinlediği bi konser yaşandı dün gece.Tıklım tıklım dolu olan tiyatro da bunun bi göstergesiydi aslında.Orda olup canlı canlı dinleyemesek de senelerdir bu tınıları tiz sesli itici amcalardan(bi kaç istisna dışında durum böyle, kimse alınmasın) dinlemek zorunda kalan, hatta açık söylemek gerekirse dinlemeden es geçen bizler için büyük hizmetti bu.TRT iyiki "neden olmasın" deyip bu işe el atmış,tekrardan tebrikler ...Ve başarıyla da üstesinden geldiler,muhteşem bi dinletiydi...

Şimdi bu konuyla ilgili iki dileğimiz var: ilki bir cd hazırlanıp satışa sunulması,umarım gerçekleşir ilk müşterisi ben olurum :)
İkincisi ise daha çok sanatçının "neden olmasın?" demesi ;"neden olmasın?" diyerek elimizden kayıp giden değerlerimizi orjinal projelerle tekrar bizlere hatırlatmaya çabalaması...

Nette bulabildiğim bi bölüm altta, dinleyin şekerler,görüşlerinizi bekliyorum,aynı harareti yakalayanlarınız olur belki benle...


Sevgiler herkese ...


Resim: Kaynak


9 Eylül 2009 Çarşamba

Zaman Döngüsü...

Dün sabah işe yürüyerek gelmeyi tercih ettim; doğduğum kasabanın sokaklarını adımlamak,Karıncalı dağın eteklerine yaslanmış yaylalardan gelen temiz havayı ciğerlerime çekmek için...Arabamın oto parfümüne alışan bünye kendine geldi,dinlendi sanki...Yolda gördüğüm tanıdıklarla eşe dosta göz kontağı kurup selam veren ruhum, araba camının çeperlediği dünyadan kurtulmuş olmayı kutladı benim iradem dışında adeta :) Bunu daha sık yapmalıyım şu içerdeki mutluysa eğer diye düşündüm sonra,ayaklarımın ağrıması fiziksel varlığımın derdi o düşünsün.Çoğu şeyi içerdeki ruh yönlendiriyor sonuçta ,onu memnun etmek lazım değil mi ya...Evle dükkan arası oldukça uzun bi mesafe olmasa hergün bunu yapmak isterdim ama sabah uykumun nankörlüğü yüzünden yola oldukça az zaman ayırmak işime geliyor çoğu zaman :)

Gelirken karşıma çıkan bu evden kareler almamak yakışmazdı Tazekahveye :)
Yaşanmışlık, taşa ahşaba bürünmüş dikilmişken önüme içerdeki de yürüyüp gitmeme izin veremezdi zaten hiçbişey yokmuş gibi...
Osmanlı döneminden kalma olduğunu zannettiğim bu yapı kaç aileyi ağırladı kimbilir taş duvarları arasında.Ne çok mahremiyete ev sahipliği yaptı,ne çok derdi dinledi yada neşeyle yankılandı taş duvarları kimbilir.Pırıl pırıl yeni inşa edildiği senedeki hali canlandı gözümde.Oldukça heybetli yapısıyla saygın birilerinin olduğunu tahmin edebilmek zor değil...O dönemin balkon görevini gören ahşap kısmı nasıl da muntazam işlenmiş ve asırlar atlatmasına rağmen hala nasıl da ayakta ...
Farkındalık günleri diye ifade ettiğim ramazan, tezahür etmişti sanki ruhuma daha önce belki de bir milyon kere önünden geçip gittiğim bu ev, şimdi zaman döngüsünü yüzüme çarpıp "geçip gidemezsin" diyordu ...İçinde yaşamış yaramaz çocuklar,genç kızlar,hanım teyzeler,küskün yaşlılar dikildiler önüme geçit vermiyorlardı sanki...Gözlerim dolu bi kaç kare almakla vefa göstermek istedim ona.
Ama bu işi daha etraflıca yapan biri var Karacasu' da.Sevgili edebiyat öğretmenim Hüseyin Kuruüzüm.Kendini bu kasabanın tarihi eserlerini ve yaşanmışlıklarını tanıtmaya adamış olan bu değerli büyüğüm emeklilik günlerini kitap yazarak ve bu eserlerin araştırmasını yaparak değerlendiriyor.Teveccüh gösterip web sayfasının girişine benim testilerle ilgili yazımı da koyan bu hocamın adresi :
http://www.üzümünkurusu.com/ Duygulu başyazıları gerçekten okunmaya değer :)

Ön cepheden çekilmiş hali,şimdilerin alçı yapılarla yakalamaya çalıştıkları estetiğin yıllar öncesinde zaten var olduğunu görüyoruz böylece...
Avlu kapısı...Az önceki saydığım ev sakinlerini girip çıkarken görüyorum; hüzünlü,neşeli,şaşkın,heyecanlı,koşuşturuyorlar...
Daha yakından ...Onlar yok şimdi ama kapı hala burda ...
Fazla melankolik bulabilirsiniz bu paylaşımı, ama etkileniyorum ben tarih konusunda ,aslında daha çok zaman döngüsü beni büyüleyen bişey galiba...Daha önce de sanal topkapı gezintimi paylaşmıştım sizlerle ve içimden dökülen mısraları...
Sevgiler herkese tarih kokan tazekahve sayfasından :)

5 Eylül 2009 Cumartesi

Kayseri'den bi renk ...

"İnsan rengi"diye bişey var bence hayatlarımızda.Hani yeni biriyle tanıştığımızda hissettiğimiz ve en yakınımızdakine heyecanla anlattığımız şey...Ne canlıdır ilk günlerinde yeni bir insan rengi,zamanla solsa da (ki canlılığını korumak hep elimizdedir aslında) ilk günlerinde hissedilir bi enerjisi vardır ve hayatımıza anlam katar en canlı haliyle.
Benim de geçenlerde böyle bi renk katıldı günüme taa Kayseri'den...Bu güzel rengin adı Özlem...Beni 10 Marifetten bulmuş Özlem, bloğumun takipçilerinden olmuş.Yeni tanıştığımızda belki kendini dahi tanıtmadan önceki cümlesi "iki gündür eve kapandım sabahtan akşama kadar bloğunu okuyorum ,seni tanıyor gibiyim "olunca önce çok şaşırdım sonra bu şaşkınlığa sebebiyet vereni tanımak tanıtmak istedim :) Kendisi fotodaki şeker kız :)
Benden kilometrelerce uzakta yaşayan bir gönül, bana yer vermiş ömür sermayesinin iki koca gününde,ne güzel bi his.Sadece yorumlar ve izleyicilerle sınırlı sandığım bu alaka havuzunun gelen mailler ve Özlem gibi renkli insanların tanışıklığı ile günden güne genişlemesi, hayatımda yer alan en güzel geridönüşüm olsa gerek.Bu çap genişledikçe, sınırlandırılmış ufkum genişliyor benim de,olabilirliklerim çoğalıyor,olasılıksızlıklarım mümkünleşiyor.

Bu arada söz etmeden geçemeyeceğim ; seneler önce bir bloğum dahi yokken canım Stil direktörümle tanışmıştım ve bana sayfasında yer vermişti hatta blog açmam konusunda da kendisi destek olmuştur bana ısrarla...Paylaşımcı meleğim tekrardan teşekkürler bana bu güzellikleri yaşamam için ısrar edip blog açmama vesile olduğun için...
Gelelim Özlem hatunun el işlerine :)Gerçekten iğne oyası gibi dikkat ve zahmet isteyen ince işlerin adamı bu kızımız ve yaptığı bi kaç şey de altta .Yeni projeleri de var üstelik,yaptıkça gönderecek Özlem ve ben de paylacağım sizlerle.Belki sen de açarsın bi blog kuzum ne dersin ? Neden olmasın :)

Salon sehpa örtüsü


daha yakından ...


Havlu kenarı oyası ...


saç tokalarından yaptığı buzdolabı magnetleri,lastikleri kesip arkasına mıknatıs yapıştırılmış,harika fikir değil mi:)

Etekten geridönüşüme uğrayan seccade,araları tığla örülmüş...

Ellerine sağlık canımcım,verdiğin insan rengi ve fotoların paylaşımı için çok sağol,
sevgiler herkese :)



3 Eylül 2009 Perşembe

Tüneldeyim ve Erkin baba...



Üretemediğim günler tüneline girdim bi süre önce...Üretemeyince hayatla bağlarını koparmış ölümü bekleyen yaşlı kaprisli hatunlara benziyorum çoğu zaman.Kafamın içi boş,istek yok,yaşamsal belirtiler minumum düzeyde seyrine devam etmekte ama hepsi o kadar.Hani ramazan ve iftar vaktindeki küçük ama değerli mutluluk patlamaları da olmasa bitkisel denebilir yaşantıma şu aralar...Ve arada beni mutlu anılara ışınlayan sesler tınılar objeler de renk katabiliyor günüme,bu tüneli ışıklandırabiliyor geçici de olsa :) Erkin baba bunlardan biriydi bugün.Bi bloger arkadaşımda gördüm, aynı şarkıyı paylaşmıştı O da, hem Ona yorum yazdım hem de muzır kopyacı damgası ihtimaline rağmen ben de aynı şarkıyı paylaşayım dedim...İnşaAllah bu tünelin sonunu görürüm bi kaç güne kadar ...

Sene 2004 falan olsa gerek,feci bi küslüğün ardından eşim kapıyı çarpıp gider,önce "git gidebildiğin yere kadar" hisleriyle kabaran yüreğim bi süre sonra sakinleşir gözyaşlarıyla hep ikimizin gittiği şehri kuşbaşı gören tepemize yola koyulurum.Malum barışma,ağlaşma sahneleri falan.Eşim de aynı yere aynı hislerle varmıştır meğer,arabamızda Erkin baba son ses söylemektedir bu şarkıyı.Hüzün,sevinç birbirine karışmış halimizle defalarca replay yaparız bu şarkıya.O gün kafamda iki soru takılı olarak kurur gider gözyaşlarım: "İnsan en sevdiğini neden en fazlaca kırar?" ve "Erkin Koray benim 2000 li yıllardaki hislerimi nasıl olmuşta 70'lerde şarkıya dökmüştür?"

Sevince,durma durma koş ardından !

Zaman yoktur git aşkı iste Ondan !

Sevince tüm insanlar bir başka,

Durma dostum sen de yer ver aşka...

Sevmek, bil ki doğmaktır yeni baştan !

Aşık oldum galiba yavaştan...

Sevince, işte burda ,dinleyin keyiflenin ha bi de sevinn mümkünse . . .