20 Kasım 2009 Cuma

An itibariyle gitmek...


Bazen olmadık zamanda aniden çekip gitmek geliyor mu içinizden ?

Mutfakta fasulyeleri yıkarken ,yada sabah kalkıp saatin alarmını kapatmışken,arabayla işe giderken,hiç susmayan alt kat komşunuz kapıda size bişeyler anlatırken ... Ne bileyim hergün yaptığınız gündelik işlerin herhangi birini yaparken. Herşeyi olduğu gibi bırakıp, geride kalanları düşünmeden, paltonuzu giyip, kapıdan çıkıp gitmek...

Nereye mi ? Şu dünyadan göçmeden önce görmeliyim dediğiniz herhangi bi yere... Benim Venedik'tir mesela...Evler arasında kanoyla gezicem bigün mutlaka inş.Sizin ki farklı olabilir ; Maldiv adaları,Avusturalya,Himalayalar :) Yada bu uzak diyarlardan birindeyseniz belki de tam tersi ; doğduğunuz o küçük anadolu kasabası veya doğuda bi sınır köyü...
Alıp başınızı çekip gidebileceğiniz neresi olursa sadece ayaklarınıza yetki vermek istediğiniz bi "an" dilimi yaşıyormusunuz arada.Ben sık sık yaşıyorum ...Çok mutsuz olduğumdan falan değil, sadece kalbe gelen bi anlık his o.Ani bir mekan değişimi isteği.Burda değil de orda olma isteği.Hayatın geri kalanını orda sonlandırmak ta var mı bu istekte ? Yok...olmayabilir,yeniden dönmek isteyebilirim buraya yada kalmak ta isteyebilirim sonsuza kadar ...Aslında o anki tek derdim saniye itibariyle mekan değişimi oluyor sadece ...

Yalnızmıyım bu hislerde ?Benim gibi hissedenleriniz var mı ?

17 Kasım 2009 Salı

Bebişmiyizz yahuuu !


Alttaki diyaloglarda virgül dahi değişiklik yoktur arkadaşlar...Ailemin yanına geldim geldim ama yeme konusunda başım dertte topuylaa...Ağırr bi ilgi baskısı altındayım :(( Elhamdülillah güzel dertler bunlar ama ben sabrım taşacak onları kıracağım diye çok korkuyorum.Dinleyin bakın ;


Annem : Kızım hadi şunu da ye de içim rahat etsin annem bak çok fenayım ...

Bilge : Anne sabah kahvaltı yaptım sıkı bi şekilde dur daha bi saat olmadı nereme yicem yaaa !

Annem: Ayy bak şurama bi ağrı girdi yapma etme kızım sen yersen içim rahatlayacak ne olur yiyiver ...

İç sesim : Ye şu mereti de kurtulll yaa,Allahım midem de çok fena kusacak gibiyim nasıl yicem ya ...Hep şurası ağrır zaten neresiyse orası geçemedi o ağrı ...

Bilge : Tamam anne ver yerim ben ...

Annem : Aaa ... Olmaz güzel kuşum gözümün önünde yiyeceksin içim rahat etmezzz !

İç sesim : Hay Allahım yaa ...Çattık !

Babam: Bilgecimm Bilgecimm (hafif sitemkar bi tonla) terliksiz dolaşma kızım bak ayacıklarından alırsın ne alırsan,ayaklar çok önemli babacım...Giy bakayım şu terlikleri ayağına görcem kızım hadi giy bakayım giy ... ( Terlikleri ayağıma sokuşturur.)

Bilge : Tamam baba.

İç sesim : Evin içinde rastgele dolaşmak ta yasak !

Annem : Dur bey ne yapıyosun sen, o terlikler yüksek topuklu biraz, burkulup ayağını incitir sonra . (Ayağımdaki terlikleri çekiştirip çıkarır bi yandan.)

Diğer tarafa gidiyorum, kayınvalidem ve kayınpederim çok farklı değiller ...

Kayınvalidem : Annecim şunu senin için ayırdık hepsini bitir kalmasın kızım.(Kayınpederim ağır abi olduğundan sofrada fısıldayarak konuşur kayınvalidem)

Bilge : Anne ben doydum artık .Mümkün değil...

Kayınvalidem : Hayır, ne ki senin yediğin daha bebişsin sen büyüyeceksin kızım benim :)

İçsesim: Yuhh 31 ine dayandık be...

Kayınpederim : Kızım az yiyosun sen az,gençken yenir kızım,kendinize iyi bakın bu yaşlarda (Pek gülmeden konuşur )

Bilge : Tamam yiyorum baba...

İçsesim: Yiyeyim anasını satayım yiyeyim kusayım da rahatlayın hepinizz !

Eşim : Anne! Bilge' ye koy yer O daha ( Bana pis pis sırıtarak söyler bunu )

Bilge: Hayır anne ya sen bakma Ona.

İçsesim : Var yaa dışarı çıkalım göstercem ben sana !

Durum vahim arkadaşlar bi gün değil iki gün değil hergünüm böyle...Şimdi ben sevdiklerimi kırmadan incitmeden tok olduğuma nasıl inandırıcam söyleyin bana !

Değişik öneriler olursa dikkate alacağım inanın şekerler ...


Sevgilerr tokkk tazekahvedennn !!

14 Kasım 2009 Cumartesi

Şehro ve ben :))

Gelin bakın kuşlarım gelin,benim yüksek yüksek gökdelenler arasında yaşayan bloggerlarım Aydın'ın dağlarının yamacına götüreceğim sizi; ben ve altın Şehronun gezintisine tanık edeceğim.Elimi tutun ve beni takip edin :)

Bugün öğleden önce eşim aradı ve "Hadi gel atı getirdim yayladayız,binmek istersen biraz vaktim var." dedi.Bir ay kadar önce aldığı attan bahsediyor bana sözü vardı bindirecekti beni .Arabaya nasıl atladım yaylaya nasıl vardım bilemezsiniz içim kıpır kıpır ama, yol bitmek bilmez :))Neyse sonunda vardım ve harika vakit geçirdim.Aslında adını Şehrazat koyduk ama ben altın Şehro diyeceğim ona.Çünkü güneşin altında tüyleri altın gibi parlıyor.Genelde hayvanlara dokunmaktan pek hoşlanmam ama canım kızımla çok anlaştık.Hiç korkmadım dokunurken :)

Güneşli bi cumartesi Şehro ve ben Karıncalı dağın eteklerindee ...



Bi de üstten çekeyim dedim sizler için :)

Sevgilerrr herkeseee ama sadece taze kahveden değill ,taze kahve ve Şehro dannn ::)))

11 Kasım 2009 Çarşamba

Parmaksız eldivenler...

Bir arkadaşım için sipariş üzerine ördüm bu eldivenleri.50 ilmekle başladım.Parmak ksımına doğru hafif daralttım .Arkadaşımın adı "t"ile başlıyor.Diğer elin üzerinde "A" olsun dedi.Hayatında muhterem bir "A" var herhalde:)) Nasıl güzel olmuşlar mı ?



Daha önce buna benzer yaptığım eldiven modellerini görmek isterseniz buraya ve buraya tık tık şekerler ...
Sevgiler herkesee...

8 Kasım 2009 Pazar

Kahve çekirdeğinden bir kaç siyah beyaz kare...

Evet taze kahve henüz çekirdek burdaa :)) Bu sabah buldum bu fotoları ve paylaşmak istedim.Diji ile çektiğimden hafif bulanıklık var ama idare edin şekerler :)
Burda sanırım 2 yaşında falanım.Bir komşu evinde çekildiğimizi söylüyor annem.Yanımdaki muhteremse abim.Tek başıma çekildiğim bi fotomu bulamadığım için Onun şahsını da ifşa etmek durumda kaldım.O döneme ait giyim tarzını kamuya açtığımdan ötürü bozulursa özür burdan :) Bu arada elimdeki minik sepeti hiç bırakmazmışım o yaşlarda ,öyle söylüyorlar :)
5-6 yaşlarına gelmiş bizim kahve çekirdeği...Gözler hırçın ve inat intibası veriyor mu size de?Zira çocukluğumun belirgin özellikleriymiş bunlar; abimin yalancısıyım :) Burda pek belli değil ama çenemde bir yara izi var orda ,foto çekilmeden bi kaç gün önce abimle boğuşurken yaralanmışım da ordan kalmış :DD Foto kışın çekildiği için o robocop çizmeleri giydirmiş annem,kendini bilmez çocuğa yapılır mı bu? Önden bağcıklı cici bici ayakkabılarıma ne oldu da giydirmedi bilmem.En azından foto çekilirken değil mi ama.Affetmiyorum bu yüzden anneyi :)) Bi başka detay;fotodaki giydiğim kazağın üzerindeki fil resmine dokununca düdük çalardı.Ahaaha çok severdim o filli kazağımı :D
Zamanlar geçti ; çekirdek olgunlaştı büyüdü kendini çevreleyen sıcak bir yoğunluk içine aromasını saldı...Özü atmosferde gezinir durur şimdilerde ...

Sevgiler tüm kahve severlere :))

5 Kasım 2009 Perşembe

Keşke bizde de işler böyle olsa ...



Mailime gelen bu not beni çok etkiledi arkadaşlar,bilenleriniz varsa hatırlayınız...Keşke ülkemizde de herşey bu kadar şeffaf olsa ...


Porsche firmasi, 1983 yilinda otomotiv sektöründe yanki uyandıracak teknik donanıma sahip bir otomobille pazara girer. Müsterilerinden gelen her türlü yorum ve fikirlere açık olan yönetim, aracın piyasaya sürülmesinden 2 ay sonra ilginç bir sikayet mektubuyla karsilasir.Müsterinin sikayeti sudur:

"Adim Danny Troatman. New Jersey'de yasiyorum. Esim ve cocuklarımla her aksam film seyretmeden önce sehir merkezinde bulunan markete dondurma almaya gidiyorum. Bir ay önce aldigim Porsche marka arabamla tabii ki... Fakat ne ilginctir, ne zaman çikolatali veya meyveli dondurma alıp arabama dönsem, araç çalısmıyor. Oysa vanilyali aldigim zaman aracim rahatlikla calısıyor. Bunu bir kac kere denedim ve herseferinde ayni sonucu aldim. Yardimlariniz icin simdiden tesekkürler"


Bu olay Türkiye'de olsa ne oldurdu? Muhtemelen mektubunuz ciddiye alınmayıp bir kenara fırlatılırdı. Ama hayir! Porsche firmasindaki yetkililer derhal adı gecen bölgeye bir mühendis gönderiyorlar ve sebebini ögreninceye kadar orada kalmasini söylüyorlar. Ertesi gün mühendis New Jersey'e variyor ve Bay Troatman'la hemen temasa geciyor.Aynı aksamdan baslamak üzere her aksam üstü mühendisimiz ve Bay Troatman dondurma almak üzere markete gidiyorlar. Gercekten de cikolatali ve meyveli dondurma alindigi zaman araba calismiyor,vanilyali alindigi zaman ise rahatlikla calisiyor. Mühendis ilk baslarda bu olaya saskinlikla bakiyor fakat bilimsellikten uzaklasmamaya gayret ediyor.Aradan yaklasık bir ay geciyor. Bay Troatman ile her gün markete giden mühendis, sonunda olayi cözüyor. Yeni model Porsche arabalarda kullanilan sogutma sistemi, arac durdurulduktan hemen sonra devreye giriyor ve motor belirli bir ısıya düsene kadar motoru kilitliyor.Markette en cok satilan dondurma ise vanilyalı. Bu yüzden vanilyalı dondurma tezgahı önünde sürekli sıra oluyor. Bay Troatman sıraya girip dondurmasını alana kadar gecen süre, motorun sogumasi icin yeterli oluyor. Fakat cikolatalı veya meyveli dondurma tezgahı önünde sıra olmadıgı icin dondurmayı hemen alıp aracına geri dönüyor. Motor ise kilitli oldugu için araç çalısmıyor.Mühendis, raporunu yönetime sunuyor. Piyasadaki araclar geri toplanıp,gerekli ayarlamalar yapılıyor ve müsterilere yeni haliyle teslim ediliyor.


Müsteri memnuniyetine bu denli önem veren kac firma var ki?
Tazekahve sevgiler yollar herkesee ...
Görsel : kaynak

3 Kasım 2009 Salı

Mıneral Care

Daha önce burdaki ankette cevaplamıştım , içerdekiyle daha çok meşgulüm ben.Güzellik, bakım olmalı tabi ama oldum olası ilgi duyamadım bu sektöre.Bu bakım setini de eşimin zoruyla almıştım bir kaç ay önce ama yeni kullanmaya başladım.Bayan arkadaşlarından tavsiye alarak araştırmış Mıneral Care de karar kılmış.Denizden çıkan minerallerden yapılıyomuş bu ürünler.Aman aman kesinlikle ahkam kesemem bilmiyorum çünkü eşimin yalancısıyım zira :))Uzun süredir aynanın önünde beklemedeydiler.Sonunda bunlardan bi geridönüşüm yapamazsın Bilge ,kullanarak tüketeceksin eli mahkum dedim ve kullanmaya başladım.Ne yalan söyleyeyim alıştım bir kaç gündür,geceleri yatarken özellikle bi kaç tanesini kullanmadan yatamıyorum :)


Bunlardan ilki göz bakım serumu.Çok sıvı bi yapısı var ve sürer sürmez emiliyor...Farkı hissediyorum göz altlarımda ,tavsiye ederim...
Diğeri temizleyici tonik...Duştan sonra kullandığım halde temizlediğim pamuk grimsi bi renk alıyor.İlk kullandığım zamanlarda baya şaşırıyordum,demek cildim toniksiz tam temizlenmiyormuş diye.Nasıl yani ya dedim ilk kullandığımda az önce yıkamıştım yüzümü yaa :DD Hey yavrum yeni mi öğrendin diyenlerinize teessüf etmeyeyim ,ilgisiziz demiştik dimi :DD
Bu da benim gözdelerimden biri oldu şekerler ,paylaşmadan edemedim ...Badem yağını kirpik diplerine sürünce kirpikleri gürleştirip güçlendirdiğini duymuştum.Kendimi bildim bileli kirpik kompleksim var :) Çok cılız buluyorum , güçlenmesini istiyorum çünkü :) Varsa böyle arkadaşlarım kulaklarına küpe olsun istedim...Her gece sürüyorum gözlerim bir miktar yansa bile :))

Bu kaydı girerken Murat Evgin' in yeni şarkısının videosu dönüyor tv de ,sözlerin bi kısmında şunlar geçiyor : "Hani sen oynamazdın ? Pek bi aristokrattın ..." Bi an duruyorum ,içimden bi ses sözleri çeviriyor :" Hani sen bakımlı olmazdın ,pek bi aristokrattın .":DD

Eee ...Ne oldum değil ne olacağım demek lazımmış :)) Kaçar tazekahve ,sevgiler şekerler !

1 Kasım 2009 Pazar

Bu filme "Evet" deyin dostlar !

Aslında bu pazar bir Robert De Nıro filmi izlemek istiyordum.Ortalıkta ağır abilerin dolaştığı türden bi dram falan...Ama aradığım gibi birşey bulamayınca kısmetimize Jım Carrey düştü :) İyiki de öyle oldu, yine beni hayal kırıklığına uğratmayan bir film daha izlemiş oldum.Filmin başında Carl (Jım Carrey) ın hayatı benimkine çok benziyor aslında:)"Hayır"larımın ne kadar fazla olduğunu anımsadım izlerken : Arkadaş davetlerine hayır,aile büyüklerinin toplantılarına kökten hayır,ziyaret tekliflerine hayır :) ...bla bla bla ....uzar gider liste ...
Hikayemizin kahramanı Carl da kendini "hayır"cevabına teslim etmiş bir asosyaldir ilk başta.Derken günün birinde kendini "evet hareketi" denebilecek bir oluşumun içinde bulur.Bu hareketin felsefesi ; daha fazla şeye evet diyerek fırsatların hayatımıza girmesine olanak vermektir. Carl, hayatında ilk kez böylesine bir sivil harekete "evet"diyerek hayatını 90 derece tersine döndürür.Geri kalanı izleyin derim dostlar daha fazla bilgi filmin tadını kaçırabilir :)

Bu filmi izlemeden önce,sabah işe giderken eşimin annesinden bi düğün yemeğine katılma teklifi almıştım.Düğün davetlerini hiç sevmem ,sebep mi? Bilemiyorum,bazı insanların üzerime yapışan bakışları ,selam bekleyen sürpriz karşılaşmalar,dayanılmaz sulu gözlü gelin yakınlarının isterik ağlayışları ... Tüm bunları sempatik bulan okuyucalarıma hatırlatırım: asosyal olduğumu yazmıştım ilk başta :)Neyse konuya dönersek filmden sonra eşimin annesini arayıp davete evet dedim.Sonuçtan çok pişman olmadığımı söylemeliyim ; biraz süzülmeye ve gözyaşına aldırmadan haftalardır ilk defa farklı bir ortamda olmanın keyfine odaklandım.Ardından bir karar aldım :Tazekahve daha çok şeye "evet" demeye gayret edecek bundan böyle :))

Not: Filmin sonunda Jım Carrey ve kız arkadaşının bindiği üzeri tekerleklerle dolu kıyafetin üretilmesini ve satışa sunulmasını çok isterdim,satın alıp hız yapmaya "evet !" derdim çünkü :DD

Fikir verdim mi şekerler ? Bence verdim :))

Sevgiler herkesee ve makul olan tüm tekliflere "eveeet !!" :))