29 Ağustos 2009 Cumartesi

Hiçbirşey göründüğü gibi değil...



Bir gazetenin Ramazan ekinde rastladım bu yazıya ve sizlerle paylaşmak istedim.Bakınca gördüğümüzün ötelerine ulaştırır belki bu serzeniş...Sevgiler canlar...


Bir Alman zooloğu nelerden oluştuğunu anlamak için bir serçe yuvasını dağıtır.Yapı malzemelerini dağıtınca şu sonuca varır : Yuvanın yapısında ,

630 uzun at kılı,

1715 daha kısa kıl,

195 kök parçacığı,

bir tül parçası,

3 yonca yaprağı

çeşitli büyüklüklerde 20 başka yaprak

45 iplik

35 gr.koyun yünü vardı.

Bu kadar malzemeyi toplamak için kuşcuk kimbilir ne kadar çalıştı ve kanat çırptı?


Bir kilo bal ise 30 bin arı,6 milyon çiçek,20 bin km.uçuş demektir.


İnsan biraz dikkatle baksa,orada sürülen ve ekilen bir tarlayı,yağan yağmuru,biçilen başağı,değirmen ve fırını seyreder bir bir...

Çamur nar suyuna,yeşillikler de süte nasıl çevriliyor?

İnsan yüzlerce defa trenle yolculuk eder.Fakat ne demiryolunu ne de demiryolunu yapan eli düşünür...Köprü,demiryolu ve ırmak hepsi doğal görünür bize...Evet ...Herşey "doğal"denen yalana dönüşmüştür.

Doğal denen yalandan kurtulmak,herşeyi olduğu gibi görmek için gelin Rabbimizden yardım isteyelim :"Dünyayı salih kullarına nasıl gösteriyorsan bana da öyle göster Yarabbi ! "

28 Ağustos 2009 Cuma

Çok güldüm :))


Komikazede gördüğüm bu resmi paylaşmak istedim.Halletmiş kardeşini ayol sarışın ufaklık :)Zafer edasıyla da elini havaya kaldırmış.
Çocuklu arkadaşlarımda benzeri sahnelere tanık olmuştum ama bu kadarını ilk defa görüyorum.Ne yapılır bu durumda şimdi bi anne olarak ? Ne sabır isteyen bi meslek bu annelik !
Pes yahu :))

26 Ağustos 2009 Çarşamba

Denizli kaçamağı...

Geçtiğimiz hafta işten güçten fırsat bulup beni ısrarla Denizliye çağıran arkadaşıma ziyaret imkanı buldum.Kendisiyle Denizlide yaşadığım dönem başlayan arkadaşlığımız uzak şehirlerde olmamıza rağmen bugünlere kadar geldi.

Dilek,bigün benim için ilk ameliyatım sayılacak ufak bi operasyonda kimsem yokken yanımda kalmış vefasını sergilemişti ki hiç unutamam.Zor zamanlar,ölçü oluyor gerçekten bazı ilişkiler için...
Güzel yüreği nedeniyle kendisiyle sohpetimin Onu terapi ettiğini,hayatta rahatlatan tek şey olduğunu ısrarla ifade edip duran bu arkadaşıma bana Denizliyi bütün güzel yerleriyle birlikte gezdirdiği ve gününü benimle paylaştığı için çok teşekkür ederim tekrardan...


Tazekahve,hep hayali bir bölgede kalsın akıllarınızda isterdim,cinsiyeti olmasın,şekli şemali hep muallakta...Ama bu resimle cismimi de ifşa etmiş oluyorum nihayet.Arabayı kullanan arkadaşım Dilek.Fotoyu eşi Musti beyler çektiler efendim...

Yemeği Denizlinin meşhur Teraspark'ında yiyelim dedik,burası da terasın boydan görünümü,bu şöhrete çok layık gelmedi bana ama duyduğuma göre Denizli halkı çok benimsemiş bu alışveriş merkezini...Bu merkezin en üst katından bi kare alayım dedim ama Dilek'in son anda müdahale eden eli fotonun yarısını gasp etti :) Geri kalan yarısının bana anımsattıkları ise; bu katlarda ,o mağza senin bu mağza benim koşturup duran iki kendini bilmez kız arkadaş vardı geçen pazar,evet onlar bizlerdik :)
Uzun zamandır yemediğim lahmacun yemek istedim daha sonra ,Dilek te aynısından yedi.Yaşadığım yerde lahmacun yapan bi yer olmayışını varsa bile araştırmadığımı düşündüm yerken,ben çok severim lahmacunu,hem de bol acılıı :)

Hava kararmadan Karahayıt'taki otele giriş yapmak kaygısına düşüp Pamukkale'yi gezemedik.Dolu dolu bi gezi için 24 saat yetersiz kalıyor çoğu zaman,bizim de böylesine bi vakit kıtlığı yaşadığımız gündü o gün.Pamukkale 'ye dair sadece yolda giderken çekebiliğim bu kare var elimde.Affedin bu kötü blogçuyu :))


"Kırmızı su" diye anılan şifalı suyuyla meşhur Karahayıt'tın çarşısından bir kare.Pansiyoculuk ,burda gelişmiş bir sektör halini almış...Sıradan ev görünümlü pansiyonlar önünde oturan brezilya dizilerinden fırlamış kadınlara benzer halleriyle fasulye ayıklayan,torunlarına bakan yaşlı teyzeler bi ellerinde sigara müşteri çekmeye çalışıyorlar pansiyonlarına.Klimalı ve sıcak sulu oda fiyatı ortalama 30-35 tl. arası.Bol miktarda havlu ve Buldan işi satılmakta çarşısında.
Çarşı demişken bunu da paylaşmasam olmazdı.Bu bir kuyumcu vitrini değil,çarşıda bir tezgah sadece.O kadar sarılar ki aynı gerçek altın gibi :)Önce kim takar bunları diye düşünecek oldum ,sonra aklıma bir arkadaşımın böyle sahte bilezikleri altın diye takıp etrafa hava atan kadınlar tanıdığını anlatışı geldi...Hayatımda bu kadar saçma şey duymadım demiştim Ona.Bi yandan bunu hatırlayıp diğer yandan sizler için bi kare alayım dedim.Blog hizmeti efemm :))


Geceboyu sohpet olmazsa olmazlarımızdan malum,"evim" dergileri de eşlik etti bize.
-Bilge bak şu nasıl sence benim eve bunu nasıl uyarlarız kuzum ?
-Hmm..güzelmiş senin hani mutfak kısmındaki boşluk var ya .....v.s. v.s.

Sevgiler herkese :))

24 Ağustos 2009 Pazartesi

Minik arkadaşımın minik hediyesi...


Bu gördüğünüz yamur yumur şey beni son zamanlarda en çok mutlu eden şeylerden biri.Diğeri ufak Denizli kaçamağımdı ki daha sonra onu da paylaşacağım inş. :)

Bizim buralarda halkın önemli bi kısmı toprak testi yaparak hayatını kazanır.Benim çocukluğumda bu meslek sadece hayatta yapacak pek fazla şeyi olmayan amcaların uğraşıydı ama zamanla yurtdışından gelen siparişler yada yurdun sıcak iklimlerinden görülen rağbet bu işi gençler için de cazip hale getirdi.Daha çok insan gücüne dayalı olan koşullar değişti, çamurun testiye dönüşmesi için gerekli her aşamaya yönelik makina geliştirildi.Çamur yoğurma makinası,çamur süzme makinası ve odun ateşiyle yanan büyük fırınlar yerine geliştirilen büyük elektrikli fırınlar bunlardan bazıları. . .
Yukarıdaki şeye(o aslında bir kumbara ) gelince onu bana demin bahsettiğim bu genç neslin çocuklarından biri hediye etti.Adı Yiğitcan, altta görüntüledim kendisini :)Şu çamurlu yüze kirpi saçlara da bakın...Onu çok sevdiğim için sık sık yanıma geliyordu ve şakalaşıp saatlerce laflıyorduk :) 30 yaşında bi kadınla 8 yaşındaki bir çocuğun paylaşacağı ne olabilir ki demeyin,sevgi dili birbirini tutunca laf lafı açıyor emin olabilirsiniz.En saçma şeyler bile dakikalarca gülüşmemize neden olabiliyor :)Geçenlerde de elinde bu çamurdan kumbara ile çıkıp gelerek "Bilge teyzee sana bi hediyem var !Senin için kumbara yaptımm !"diye öyle bi bağırışı vardı ki anlaşılan kendisini de çok mutlu etmişti bu yaptığı :)
Çok teşekkür ettim kendisine ve öptüm bol bol...Minik çamurlu ellerine de ufak bi hediye tutuşturdum çok sevindi...





Sanırım burdan kumbarama para atıcam :) ne kötü görünüyor değil mi ... ama o iyi bi arkadaşımın hediyesi ve değerli benim için ...
Yiğitcan'a teşekkürler ve size de sevgiler :)

23 Ağustos 2009 Pazar

Sevgilerimle...



Sevgili Kupa Kızından sonra blog aleminin meleksi kızı Sevgilerimle de bana söz konusu ödülü verenlerden olmuş.Kendisine sonsuz teşekkürler ediyorum,kuralları dün yerine getirdiğim için bugün suyunu çıkarmamak adına yinelemiyorum :) Ama tüm ödül almamış bloger arkadaşlarıma bu ödülü pas etmekten de alamıyorum kendimi...Sevgilerimle :)

Not: Az önce sevgili Örece nin de bana aynı ödülden gönderdiğini öğrendim.Hayatımda hiç bu kadar ödülü aynı anda almamıştım.Değerli Örece ye de sonsuz teşekkürler ve sevgiler...

22 Ağustos 2009 Cumartesi

Bizi de layık görmüşler sölemesi ayıp :)



Sevgili Kupa Kızı, Kreatıv Blogger ödülüne layık gördükleri arasına katmış beni de.Bu işe başlarken çok fazla izleyicim olacağına bile ihtimal vermiyordum ama yaptıklarım ettiklerim ve sözlerim ulaşıyor demekki bazı noktalara gerisi isteniyor takibe alınıyor ne güzel...Kupa kızı Cerenimize de yazdığım gibi 23 yaşında bir çıtır tarafından ödüllendirilmek ayrıca beni mutlu etti ,sevgiler ve teşekkürler kendisine :)

Aşağıdaki kurallar çerçevesinde ödül zinrinin halkası oluyorum böylece ben de :)

1. Ödülün logosunu bloguna eklemek.

2. Ödülü aldığın kişinin linkini, ödülle ilgili yazına yazmak.

3. Sevdiğin 7 şeyi listelemek.

4. Sevdiğin 7 blogu listelemek.

5. Ödülü göndereceğin bloglara mesaj bırakmak.

Sevdiğim 7 şey :

1.Sahilde yalnız yürümek (Çok sık yaptığım bişey değil ama çok sevdiğim birşey)

2.Ablamıın kitaplığı önünde o kitap senin bu kitap benim saatlerce pineklemek.(Ablacığımın kitap arşivinde gözüm var burdan haberi ola :) )

3. Tereyağlı kıymalı pide (Bu maddeyi okuyanlar obur olduğumu düşünmeden önce ramazanın etkisini de dikkate alsınlar lütfen : )

4.İnsanlar uykudayken balkona çıkıp sabah ezanını dinlemek.(Tavsiye ederim müthiş bi terapi)

5.En sevdiğim arkadaşımla taze kahve içerken gece boyu sohpet etmek :)

6.Eşimle gelecek hakkında planlar yapmak,hayaller kurmak.(Bazıları gerçekleşiyor bazıları gerçekleşemeyebiliyor ama evliliğimize yaradığı kesin, tüm evli çiftelere duyurulur :) )

7.Ve tabiki bloğumla uğraşmak ,özellikle gelen yorumları okumak en sevdiğim şeylerden :)Beni terapi eden diğer şey hatta ...

Ödülümü dağıtacağım bloglara gelince gerçekten Ondan almamış olsaydım Kupa Kızına verirdim en başta bu ödülü, severek takip ediyorum çünkü .Diğer takip ettiklerime gelince aslında ödüllendirilmeye değer o kadar arkadaşım var ki 7 tane ile sınırlı kalmak durumunda olmasak liste uzar giderdi...bunun yanısıra bi çok severek izlediğim arkadaşım zaten ödüllendirilmiş ...kısacaa sizleri seçiyorum pikaçularrr !

Uçuk Beyaz

Taze Nane

Dekoratif

Hacıabi

Hayata dair paylaştıklarım

Mutfaktaki Deli

Maydesignorg

Sevgiler herkese bu kez ödüllüsünden :)

21 Ağustos 2009 Cuma

Farkındalık günleri...



Kendi içine bakma günleri başladı müslüman aleminin...Kendi içine ve kendi için yaratılmışlara bakma...Farkına varma,farkındasızlıkla kayıp giden zamanlar için özür günleri başladı.Rabbimiz için aç kalma,"açlık" ifadesinin göz,gönül,kulak,söz anlamında açılımıyla aç kalma günleri başladı.
Hatırlamak ne güzel hiçliğimizi,sen bıraksan kaybolmuşluğumuzu...Bu Ramazan dönüm noktası olsun bizlere,şükranla desteklenen farkındalık için nurlu günler başladı...Hatırlayalım ve bi daha unutmayalım ikram dolu yaratılışmızı.Ve ikramların farkında olalım bundan böyle daima...
Ramazan kutlu olsun hepimize...

20 Ağustos 2009 Perşembe

Ocak ateşinde alabalık...




Geçtiğimiz akşam anneciğin canı hamsi istedi, burası ufak bi yer olduğu için ha deyince hamsi bulmak problem tabi.Biz de kasabanın aşağısındaki Dandalaz çayı kenarında satılan alabalıklardan alıp getirdik.Mısır ununa buladık.Ocak ateşinde pişirip balkon sefası eşliğinde anneye yedirdik,çok beğendi.Anne mutlu, Bilge mutlu oldu :)

19 Ağustos 2009 Çarşamba

Eski ama gururlu cüzdan :)

Son bi kaç gündür aile büyüklerimizin rahatsızlıklarıyla uğraşıyoruz.Uzun seneler sonra doğduğumuz kasabaya geri dönmek ve tekrardan düzen kurmak gibi hayati bi kararı bu amaçla almıştık: aile büyüklerimizin yanında olmak ve onları yalnızlıktan kurtarmak için.Bu durum bize kahramanca ve huzur verici hisler yüklemiş olsa da aradaki kuşak farkından dolayı onların bize bizim onlara alışma devremiz sandığımızdan daha sancılı geçiyor.Kök salmış alışkanlıkların yaşamdan sökülüp atılması gerçekten zorlu bi savaş gerektiriyor çoğu zaman.

Fakat buna aldırmamam gerekli bunu da biliyorum,malesef bakımevleri,huzurevleri v.b. kurumlar bu yapay gerekçeler yüzünden dolup taşıyor...Uyuşamıyoruz,anlaşamıyoruz...Oysa ki onlar bize bakıp yetiştirirken de uyuşamıyorduk,onları dinlemeyip koşup,atlayıp,zıplayıp,terli su içiyorduk hastalanınca bakmak onlara kalıyordu hatta daha geriye gidersek tuvalet v.b. ihtiyaçlarımızı gidermekten acizken de çok diyalog halinde olduğumuz söylenemezdi onlarla.Ama onlar sabırla ve itinayla buna aldırmadan büyüttüler bizi bugünlere getirdiler,şimdi "uyuşamıyoruz "deyip yüksek gökdelenli uzak şehirlerde yaşama devam etmek ne kadar vicdanlı bi karar olur takdirlere kalmış...Tabi hayat şartlarını tamamen saf dışı bırakmış değilim,neyse ki bizim iş şartlarımız çok aykırı değildi böylesine radikal bi dönüş için.

Demem o ki son bi kaç günüm annemin kemoterapi yan etkileri,babamın sondası,kayınpederimin kalp spazmı üçgeni arasında gidip gelmekle geçse de tüm zamanını eğlence ve keyif peşinde koşup asla da tatmin olamayan ruhların erişemediği bir huzur içindeyim şu an.Çünkü onlar bugün var,yarın olmayabilirler;sonsuzluğa uğurladığımızda bu dünyaya geliş köprülerimizi, yapmamız gerekenleri yapmış olmanın rahatlığı dindirecek acımızı sadece...

Alttaki resimde görülen cüzdanı eşime ben almıştım, eskiyince kullanmayı bıraktı fakat gerçek deri olduğu için ve ben aldığım için atamadım tabi.Kendim aldım kedim de bozarım deyip sevdiğim tarz bi bileklik yaptım.Eskimiş kısımlarını kesip yeni kalmış kısmını ortaya çıkardım.Şekil olsun diye kenarlarını da dalgalı kestim.Artan parçalardan da çiçekler yapılıp dikildi üzerine.Eşime gösterdiğimde inanamadı yeni haline... Biraz buruk biraz şaşkın bilekliğime bakıp bu benim cüzdan mıydı şimdi diye sordu :)

Eveet evet şekercim senin bi zamanlar küçümsediğin eski ama gururlu cüzdanın o, seneler sonra asil ve yeni haliyle kaşında işte :))






15 Ağustos 2009 Cumartesi

Düşünceli Kadın !



Son postlarıma baktım da fazlaca atölyeye dönmüş mü ne sanki burası...Duygu,düşünce kısaca fikir yok ta hep el ürünü sergiler olmuşum...
Oysa bakıyorum blog arkadaşlarıma özgürce ne yazmak istiyolarsa yazıp çiziyorlar, büyük bi ihtimal müthiş bi rahatlıkla "kaydet" i tıklayıp hayatlarına geri dönüyorlar sonra da.Blog işinin terapi yönünü vurgulayan düşünce yerini buluyor, yazmak bi nevi kafaları boşaltıp "beni yalnız bırakmayan yorumlarınız için çok teşekkürler" geridönüşümleriyle blog sahibinin yeni paylaşımlarına yol açıyor...
Bu durum bazı kesimlerce "blog dünyası çöplüğe döndü herkes ne isterse onu yazıyor ekliyor."eleştrisine hedef olsa da ben buna katılmıyorum, adı üstünde günlük bu, herkesin içinden geldiğini yazması kadar doğal ne olabilir?Senin bir filtren yoksa şahsına münhasır kızmakta haklısın tabi,blog olayı tamamen vakit kaybı olur o zaman.Önüne geleni okursun çünkü.
Yeni bloglar eklemek, yeni yaşamların keşfine dalmak istediğimde profile bakıyorum çoğu zaman; ifadeleri neler? kendini nasıl anlatmış? bulanık anlatım,kaçamak bilgiler varsa yada bana hitap etmeyen şeylere rastladıysam basıp çıkıyorum kimse orda beni zorla tutmuyor,tutamıyor...Bunları neden anlattım neden yazdım,herkesin tek tip olmasını kuvvetle arzu eden nizam düşkünlerine hasta oluyorum bugünlerde belki ondandır...
Ha kendime gelirsek eğer, durum en az bu genellemede anlattığım kadar içler acısı...İçime ne zaman yerleşip oturduğunu bilemediğim bir kadın en az bi kütüphane görevlisi kadar sinir bozucu.Beni bana bırakmıyor yazarken; yok imla hatası yapma, yok şunu yazma çocuklar okuyabilir,yok x konuya dokundurma y kesimin tepkisini alabilir,biraz özeli yazıcak olsam hırçın tokatını ensemde şaplatıp "içini açma! içini açmaa! bıraksam itiraf.com a döndürürsen sen bu bloğu !"nidalarıyla hep tepemde bu sinir bozucu kadın.Geçenlerde bi ara onun baskısından kurtulup içimi dökecek oldum hala yeri geldikçe azarlıyor beni bununla ilgili.
İyi de ben bu buloğu neden açtım o zaman sadece yaptıklarımı sergilemek için mi?İnsan yönümü de arasıra masaya yatırsam,gidişattan olandan bitenden dem vursam, ahkam kessem kime ne zararı olur? Ne yazmışım zaten ilk sayfasına: en sessiz bir gecede en yakın arkadaşımla dertleşir gibi açıyorum bu bloğu demişim.Yani "bu paylaşım cici bici bir hanımın yazdıklarıdır vede yaptıklarıdır hatta ve hatta zaman zaman dertleşmesidir kimse dört dörtlük edebi satırlar beklemesin" de demek bu biraz.Peki nedir içimdeki bu hatunun "kaliteli yaz yazmayackasan da sadece el emeklerini sergile" kasıntısı? En yakın arkadaşına insan böyle özel bi gecede sadece yaptığı kurdelalı takıları mı gösterir?
Bu sinir bozucu muhterem, hayatım boyunca peşimi hiç bırakmadı zaten.Barışamıyorum bu yanımla,sıyırıp atamıyorum da.Yeni arkadaşlar edinmeme engel olan,yeni ortamlara girmeme hep soğuk bakan,mükemmeli telkin edip duran sevimsiz sesiyle bu kadın içimden hiç eksilmedi yıllardır.Şimdi de bloğumda başıma dert,ki bunları yazarken bile azarlamaya devam etmekte:"Ne gerek var şimdi bunları yazıyosun,herkese zayıf yönlerini gösteriyosun,ağlayıp durma kes şunu... bla bla bla..."Deminden beri hiç susmadı hiç...

Dinlemiyorum senniii heyy içerdekii! Dinlemiyorummm!! Bundan böyle Bilge'yi de elaleme anlatıcam ifşa edicem,kafamı bozma bire bin katar anlatırım !

Oh be rahatladım biraz sanki,kaydediyorum şimdi :)

Daha önce burda da yeni başlardaki tutukluğumdan bahsetmiştim.

Resim: Jules Bastien - "Düşünceli Kadın"

13 Ağustos 2009 Perşembe

Yeni kolyemin hikayesi...



Herşeyin bir gaz bulutuyla başlamasından asırlar asırlar sonra kıyıda köşede bulduğum bir plastik halkaya en sevdiğim renkteki kurdelayı dolayışımla başladı yeni kolyemin hikayesi:)Şekil-a da fotoladığım bu başlangıç sonrasında hikayeye turkuaz ve sarı renkteki kum boncuklarım,kahve pul boncuklarım,kemik rengi kurdelam,onun ortasına inci boncuğum ve bakır zincirim katıldı...Giriş, gelişme ve sonuç...
Hikaye bitti,sevgiler herzamankinden...




12 Ağustos 2009 Çarşamba

Hurma Ağacımın yeni eve taşınması...


Geçtiğimiz günlerde hurma ağacı olduğu söylenen bitkimizin saksısını değiştirdik.Daha büyük bir plastik kovaya aldık onu.Köklerin saksının şeklini alması çok ilgimi çekti ve kareler aldım sizler için...


Biraz hayalgücümüzü işletsek,kollarımızın ve ayaklarımızın sürekli uzayıp bir hacmin sınırları içinde sıkışıp kaldığını hayal etsek...ne çıldırtıcı olurdu değilmi? Ne sınırlarımızı aşan uzuvlarımız ne de bizi sıkıştırıp çevreleyen bir hacmimiz var ,bize bu koşullarda sınırsız ve özgür yaşamı bahşeden Yaratıcımıza şükranımızı hatırlatıyor bu minik köklerin çabası...



Minik hurmamızın da zor anlar yaşadığını anlamak hiç zor değil,kök kısmının en alttaki sarkan beyaz ucunu,saksının en alttaki deliğinden çıkmaya çalışması olarak açıkladı eşim.Bütün saksının etrafını dolaşmış ve bulduğu tek çıkış noktasından özgürlüğe yol almak istemiş...



O artık daha rahat bir alanda yaşamına devam edecek,kıpır kıpır kökleri de daha geniş bir mekanda gezip dolaşıp can suyu bulacak ...
Sevgiler sanal kuşlar ...

10 Ağustos 2009 Pazartesi

Enya ve Kelt Müzik...




Çoğumuzun Onu tanıdığına eminim...Only Tıme'ın girmediği kulak işlemediği ruh yoktur demek istiyorum istatistiki bi araştırma yapmaksızın :) Burda anlatılan biyografisine göre bütün dünyaya Kelt müziği öğreten İrlandalı sanatçı, Loreena McKennitt dahil olmak üzere birçok ünlü vokaliste esin kaynağı olmuş.
(Daha önceki çalıştığım işyerinde bayram ve özel günler için hazırladığım slaytların altına tercih ettiğim yegane müzik 50 yaşındaki bu teyzeminkiydi her zaman :))

Bütün dünyalık koşturmaca içinde insanı alıp adeta serin bir tepenin kır çiçekleri arasına fırlatan,bulutlar arasında gezindiren etkisi var müziğinin...Açık bir kalp, ister köy çesmesi başında ister son derece resmi bi davette olsun aynı etkiyle sarsılabilir bence.

Bu ve bu da diğer sevdiğim parçaları...Dinleyin,dinlenin :)Sevgiler herkese...

7 Ağustos 2009 Cuma

Kolbil-2



O kadar az kullanmama rağmen ısrarla takı imal etmemi anlanlandıramıyorum ama yapmak çok hoşuma gidiyor.Sanki büyük bir okyanusun kıyısında dolanıyor gibiyim bu takı imalatında.Yani biraz daha fazla malzeme bulsam, meteryalim olsa denizler deryalar olacak ortalık.Şimdilik boncukları diziyorum birbiri ardına ama hissediyorum ki yakında işi stile döküp tarz şeyler yapıcam.Keşke yaşadığım minik kasaba uygun bi pazar imkanı sunabilseydi de artan talep körükleseydi hayalgücümü.Bu noktadan bakınca ne kadar armut piş ağzıma düşcüyüz diye hayıflanmamak ta mümkün değil aslında.Neden hep sağlamcıyız ki böyle değil mi...Urfa daki bir telkari sanatçısının minik mütevazi dükkanının her noktasını ince işlemeli gümüşle donatırken satış kaygısı olmaksızın zevkle tükettiği sabırdan alacak çok dersimiz var ne dersiniz...

Minik kelebeğiyle bütünleştirdiğim bu takı da bir diğer bir kolbil örneği ama ben onu kolumda kullandım daha çok.O yüzden mini kelebek deformasyona uğradı böle biraz :)

Ve herkese tabiki sevgiler yine. Hem de Mevlana'nın kinden :)

6 Ağustos 2009 Perşembe

Vintage Broşum...




Sonunda bi vintage imal ettim galiba...Gerilim oluyorum bu sıfata aslında : "vintage". Eskiden kalma anlamında kullanılıyormuş,madem neden antika falan denmiyor ki.
Neyse, ben de annemin 70 lerden kalma broşuna siyah kurdela ekleyerekten kazandırdığım yeni formunu modaya uyup vintage broş diye sunayım dedim size.Herkesin vintage si var da benim ki kel mi hesabı :)Beyaz yada siyah kıyafetlerle kullanabilceğim hoş bi takı oldu.Şimdi birazdan gidip bakıcam annemin çekmecelerini karıştırıcam kıyıda köşede sıkışmış vintage si kalmış mı diye.Babamın vintage saati falan varsa ertesi gün yeni formuyla bloğuma düşer merak etmeyin :)

Bu arada canım arkadaşım Eda'nın bi yazsısında vintage den bahsederken "yakında buzdolabında kokuşmuş pastırma vintagesi yaparlarsa şaşırmam" diye bi dokundurması vardı ki beni çok güldürmüştü :)

İşte böyle şekerler sevgiler herkese...

5 Ağustos 2009 Çarşamba

Bir patika açalım Beraate varan ...



Af yolunda ayak izlerimiz olsun bizim de bu gece;yolumuza bir tali patika açalım affa giden.Beraat ümidiyle gözlerimiz yaş yüklü, belki bu yolun sonu açık kapılardır diyelim...

Kandiller mübarek,kalpler nurlu olsun,neşe ve feraset ince bi kıvamda hayatımızdan eksilmesin...Amin...

1 Ağustos 2009 Cumartesi

Renkli renkli iğnelerr...




Bu tarz iğneleri bazı bayanların eşarpla kullandıklarını görmüştüm.Ama kullanım alanı genişletebilir; şalınızın sarkan kısmını omuzunuza tutturabilirsiniz,yada gömleğinizin en üst kısmında düğme yoksa ve yakayı fazla açık buluyorsanız bu şık iğnelerle birleştirebilirsiniz yakanızı hatta biraz hayalgücünü zorlarsak kumaş çantanızın fermuarı olmadık bi yerde bozulduysa yine bu şık iğneler imdadınıza yetişebilir.Bi kaç renk yapıp çantanızda bulundurmanıza değecek şeyler bence.
Yapılışına gelince,bildiğimiz toplu iğnelerin baş kısımlarındaki boncuğu çıkarttım,yerine istediğim bocukları silikonla tutturdum.Hepsi bu.Yalnız eğer varsa uzun dikiş iğnelerini kullanmak daha iyi sonuç veriyor çünkü iğnenin boyu uzadıkça kullanımı rahatlıyor.Bunun gibi yapımı basit sonucu şık olan çalışmalara bayılıyorum.
Ben değişik renk eşarplarımla kullanmak için yaptım.

Lilalı eşarbım için bi çift...



Siyah ağırlıklı abiye kıyafetler için bir çift...



Kahve tonlu eşarplar için de kahve boncuklu bir çift...