30 Mayıs 2014 Cuma

The Passenger

Şu günlerde okumakla aram iyi ama yazmakla limonluyuz ...

Şu alttaki adam kadar hararetle yazma hissiyatıyla dolup taşsam nasıl olur ?

Hı hıı... Güzel olur :) 


Ve bu şarkıdaki kadar olabildiğine "gezgin" olsam hani gelmekte olan yaza  hürmeten... 

Aym dı pessincı ! o lala laa ! 


Gezsem gezsem ve yazsam sonra...

Kalemim bitene kadar, yemeği suyu unutacak kadar yazsam hem de ...

Hmm... Nasıl olur ?

Harika olur :)

Dua niyetine geçsin o zaman kendi kendiciğime...  ;) 

Sevgiler herkese !


29 Mayıs 2014 Perşembe

Bilinçaltı...

Bilinçaltınıza teessüf ettiğiniz anlar oluyor mu sizin de ?

Yani hiç gündeminizde olmayan şeyleri hayatın içinde gizli ufak tefek detaylardan cımbızla çekip çıkarıp önünüze serdiği zamanlardan bahsediyorum...Hain şu bilinçaltı.

Ben bazen çok fazla çekişiyorum kendisiyle muhteremin...

Aptalsın diyorum aptal !

Hani bir şarkının içinden çığ gibi bir maziyi film şeridi yapıp bana seyrü sefer ettirdiğinde...

Neşeli bi gün sonrasında gecemi bulandıran yaşamdan kopuk bir rüya nedeniyle...

Birbiriyle tartışan iki kişi gördüğümde, geçmişte üzdüğüm sevdiklerimi hatırlatıverdiğinde...

Çıldırmış gibi içimde kımıldayıp duran anne özlemini, gördüğüm her ana evlat kucaklaşmasında ısıtıp ısıtıp suratıma çarptığında...

Aptalsın aptal bilinçaltı !

 Unutmuyorsun hiç bir şeyi ve acımasızsın !

Ama ben de bundan böyle bi o kadar vurdumduymaz ! Hadi bakalım ...




27 Mayıs 2014 Salı

Sen de yap şunu !

Sadece lak lak ederim sanıyorsunuz değil mi  ?

Elleri çenesi altında, kırlara uzanmış, kafada bin bir hayal Leylaa gibi dolanıyorum ortalıklarda size göre he ?

Kitaplar okurum ahkamlar keserim, filmler izlerim değme artizlere çamurlar atarım ?

Bildiğiniz çamur bişeyim hee ? Kafa mı sallıyorsunuz şimdi ?

Ha ha !

O zaman "Sen de yap şunu !" köşeme hoş geldiniz ! :) O da mı ne ? 

Tazekahve bloğunda yeni hizmet. Devrim filan. Rönesans gibi bir şey anladınız mı... 
Artık sadece laf lakırdı yok, aynı zamanda aksiyon da var.Yeni açtığım "Sen de yap şunu !" köşesiyle artık maharetli hanımlar zümresindeki terk ettiğim mekanı tekrardan işgal ediyorum dostlar :)

İlkini bu akşam paylaşacağım el emeği uğraşlarımla sizin de kafanızda şimşekler yıldızlar patlamalar oluşturup sonuç itibariyle de bi sinerjiler yapıcaz inşaallah. (Tabi daha çok bayan okuyucularıma yönelik bir köşedir bu ama belli olmaz sıkılıp bir şeyler yapmak isteyen abiler de olabilir belki :))

Mesela ne mi ?

Mesela evde işe yaramaz bir mukavva parçası ve biraz da  işe yaramaz kumaşınız varsa eğer... Aynı şunlar gibi yani  :)


 Kumaşları alıp bir güzel mukavvaya sarıp sarmalıyorsunuz. En son da  bozulmasın diye kenarından bir güzel dikiyorsunuz. Yapabilirsiniz çok kolay !



En üstü sağlam bir kumaşla kaplıyorsunuz ve tekrardan ince bir dikişle sabitliyorsunuz. Dikdörtgen bir şeyiniz oldu işte. Asıl olay bundan sonra başlıyor ama :)



Yine uygun desenli fazlalık kumaşlarla bir çatı,  pencereler ve bir kapı  ilave ettiğinizde minik ev kompozisyonunuz hazırdır.Kapınıza asabileceğiniz güzel bir Hoşgeldinizli kapı süsü anladınız mı ? :) Yani bu aşamayı biraz hızlı geçtiğimin farkındayım ama ilk çalışma olduğu için ordaki adımları fotolamak aklıma gelmedi. Ama önümüzdeki işlerde daha detaylı fotolama yaparım söz :) Burda kısaca bahsetmek gerekirse, etkili bir görünüm için çatı kısmının içini pamukla dolduruyoruz ve kabarık bir görüntü elde ediyoruz böylece. Ayrıca Hoşgeldiniz yazısını da iple dikerek elde ettim ben, daha değişik işlerle de halledilebilir tabi :)
Ve en son aşamada da bir elinize silikon tabancanızı alıp bir yanınıza da renkli pullarınızı yığdınız mı değmeyin keyfinize ! Dilerseniz her tarafını allayıp pullayabilirsiniz, insafınıza kalmış artık :) Ben pek acımadım açıkçası ! :)) Hem dinlendiren hem eğlendiren dakikalara gark oluyorsunuz bu aşamada ki harika bir şey  :) 

Ya işte böyle dostlar... Daha durun siz !  Kayseri mantıları da açıcam size !  Hahaa :)) Yok yok şakası bile kötü, mantı iptal ! :) 

Hadi şimdi dinleyin şunu ! Görüşmek üzere  ;)

23 Mayıs 2014 Cuma

Tasavvufi Hayat

Kutsallarımızdan sayılan "sayılı vakitler" üç ayların ilki bitmek üzere. Hem bu kıymetli günlerin değerini daha iyi sindirebilmek hem de Ramazan'a güzel bir hazırlık yapmak amacıyla inanç eksenli okuduğum kitaplar vaktin değerini daha iyi anlamamı sağlıyor elhamdülillah.... 

En sonki okuduğum kitap, rahmetli Mehmet Ildırar'ın 22 sohbetinden derlenen güzel bir eser. Sohbetlerin içeriği tasavvufi yaşantı ve tasavvufun Kuran'da anlatılan kıssalarla kaynaklandırılması gibi konulardan  mütevellid.Her zaman olduğu gibi şahsına münhasır bir üslupla anlattığı sohbetleri sanki birebir ağzından dinliyormuş gibi hissediyorsunuz okurken.Herkese ısrarla tavsiyemdir. Zamanlama çok önemli, özellikle şu günlerde mutlaka okuyunuz notunu eklemeden geçemiyorum. 

Alıntılarda bakalım neler var :)

"İbadetin tadına varmak isteyen illa kendisinin dışında kalanları ağaç gibi farz edip kendini dünyada bir başına kalmış gibi farz edecek. Sükunet istikarara aittir.Kalp sükunette ise vesveseye ve hiçbir düşünceye girmeyecek.İbadetin sevabını ve karşılığını beklemeyecek."

"Muhyiddin Arabi hazretleri mükevvenatta her bir şeyin Allah'ı zikrettiğini, zikir itibariyle yaratılmışların dört mertebede bulunduklarını bildirmiştir :
-Cansız varlıklar.Taşlar, madenler, sular gibi.
-Nebatat bitkiler, çiçekler, ağaçlar.
-Hayvanlar.
-İnsanlar ve cinler."

Özellikle ikinci alıntı bana düşündürüyor hep: Her canlı Allah'ı zikrediyorsa eğer. Nasıl kötü davranabiliriz ki onlardan herhangi birine...

Dostlar diğer kitapta görüşmek üzere inşaallah... 


20 Mayıs 2014 Salı

Allı turna bir baksana !

Avazın çıktığı kadar susmak istediğin zamanlarında...

Kimsecikler senin derdinden anlamadığında hani...

Gülüp geçtiklerinin, ardından sana gülüşlerine şöyle bi göz ucuyla bakış atıp, yeniden yoluna koyulduğunda...

Sözleştiğin Mevla'ya sadakat derdin, olmadık bi gece vakti yüreğini yakıp geçtiğinde...

Pencere önünde, güneşe suya sırtını dönüp solmakta olan şu menekşenin derdi ne ola ? diye düşünceye daldığında...

Gidenlerin gittikleri yeri hayal etmeye başladığında istemsiz...

Gitmek istediğinde sen de...

Bi türkü dinle...




Ses verdim dostlar... :)

18 Mayıs 2014 Pazar

İran sineması

Bugün bloğu güncellemem gerekiyor.

Kumanda panelini açıyorum, yeni kayıt sayfasını tıklıyorum, ama ben sayfaya bakıyorum sayfa bana... 

İçimden bir şey yazmak gelmiyor, gündelik bi kaç şey yazıp güncelleme derdindeyim ama tık yok. 

Soma faciasından sonra gündelik işlerimize geri döndük ama ağır bir karbonmonoksit tabakası da omuzlarımıza yüklenmiş  ilerliyoruz sanki.

Bi kaç gün önce bir şeyler değişti ve artık hiç bir şey eskisi gibi olmayacak  sanki...

Bloğa bir şeyler eklemem gerek hissiyatıyla yapabileceğim yayın anca budur diye düşünüp, hayatın içinden kopma, realite vurgulu izlediğim filmleri paylaşmak istedim dostlar... Hepsi ilk başta sıkıcı ya da durgun seyirli gibi gelebilir ama kendinizi hikaye içine ışınladığınızda pek de öyle hissetmeyeceğinize emin olabilirsiniz. Ki aldıkları uluslararası ödüller de bunlara kanıt olsa gerek...



2007 İran yapımı bir film.Roma'da Unıcef özel mansiyon ödülüne layık görülmüş.Küçük bir Afgan kızın savaş süreci içinde okumak için katlandığı zorlukları anlatan hikaye, sizi de fazlasıyla hüzünlendirip bi o kadar etkileyecek.İzlediğimiz şey, bizim için bir sinema olabilir ama birilerinin de gerçeği malesef... Filmin unutamadığım sahnesi küçük kızın defter almak için satmaya çalıştığı yumurtaları kırdığı an...  


Bu filme bayıldığımı hatırlıyorum. 2008 İran yapımı. Filmin adı "Serçelerin şarkısı"Berlin Film festivalinde en iyi erkek oyuncu kategorisinde Gümüş ayı ödülüne layık görülmüş.Gerçekten ben de baba rolünde başarılı bir oyunculuk izledim.Şehrin uzağında Deve kuşu çiftliğinde yaşayan bir ailenin başından geçen olayları anlatan film, aynı zamanda kırsal kesimde yaşayan bir Anadolu ailesinin şehirle tanışma hikayesini anımsatıyor. O küçük pembe ayakkabılar kaybolmamalıydı... 
2004 İran-Irak-Fransa ortak yapımı bir film. Berlin Film festivalinde bir kaç dalda birden ödül alan film, Irak savaşından sonra söz konusu topraklarda çekilen ilk film olma özelliğini de taşıyor. Özetle, ABD işgalinden sonra evsiz barksız kalan Irak-Türkiye sınırındaki Kürt mülteci  çocukların mayın toplayarak hayatta kalma savaşını anlatan bir hikaye.Oldukça çarpıcı sahnelerle erken yetişkin olan çocuk manzaralarına şahit oluyorsunuz film boyunca.Eski hurda arabaları mesken bellemiş sübyan bünyeler... 


Dostlar, hafta sonu müsait olursanız bu filmleri izleyin... Ve yeniden hatırlayın ki, ara sıra uzaktan aldığımız haberlerle varlığını hissettiğimiz "trajedi" dünyanın değişik coğrafyalarında her an yaşanmaya devam etmekte...
Belki de hiç unutmuyorsunuz...

Görüşmek üzere... 

14 Mayıs 2014 Çarşamba

Soma


Güne gözlerimi açtığım ilk andan itibaren, rutin yaşantıma devam edemez durumdayım...Gitmem gereken yerlere gidemedim, bişeyler yiyip içmeyi aklımın ucundan geçiremiyorum... 

Sorular soruyorlar, konuşup bir şeyler anlatıyorlar; duyma yetisi çalışıyor ama reaksiyonlarım cılız. 

Aklımda Soma... 

Zaten öncesinden beri sıcak bakmadığım madencilik sektörünün son kanama  noktası olan Soma...

Biz burda konuşup tartışırken dünden beri orda toprağın bilmem kaç metre altından canlar teker teker bedenleri terk edip uçuyor öte aleme. 

Kimseye laf anlatacak mecalim yok, isteğim de yok... "Allah deme , kader deme!" diye üzerime gelenlerle de savaşacak gücüm yok.İçim yanarken, parça parça erirken yüreğim, savaşçı rolünü oynayamıyorum tuhaftır.

Rabbimiz, tevekkülden önce tedbiri öğütlemiş. Peygamberiyle örneklendirmiş. Çalışmayı, üretmeyi seven takdir ve teşvik eden bir Peygamberle ideal çizgiyi önümüze koymuş. Bunlar benim metodlarım...Bunları yol haritası olarak nazarımıza sunan Mevla "kader" deyip geçeni niye sevsin şimdi ? 
Kaderimizde sabitlenmiş olan  ölüm , evlilik v.s. konular dışında değişkenlik gösteren detaylar için  şahsımıza verdiği cüzi iradelerle ne yapacaktık diğer türlü ? Sağlık için doktora gidin diyen Rabbimiz, çalışma koşullarının olası tehlikelerden uzak tutulması için gerekli tedbirleri de alın der tabiki. 

Bunları biliyoruz da... Önyargı duvarlarını yıkamadığımız için anlatamıyoruz.

Neyse ya.

Daha fazla yazamıyorum , yazamayacağım.

Rabbimiz en güzeliyle muamele eder, hem ihmal sonucu orda canını yitiren canlara hem de geride kalanlara... 

Ha bi de, bu işte mesuliyet altında olup da "ihmal ya da kast" ile canların yitip gitmesine neden olan herkese hak ettiği muameleyi gösterecektir Rabbimiz.

"Akıl" potansiyelini daha fazla kullanıp , Rabbin rızasına kavuşmak ümidiyle... 

Başımız sağolsun... 

12 Mayıs 2014 Pazartesi

Ehli-i Sünnet İnancı / Dr. Dilaver Selvi

Yine Semerkand yayınlarından bir çalışma...
Dr. Dilaver Selvi'nin zaman zaman Semerkand Tv de programları da oluyor sanırım. 
İnandığımız öğretilerin Peygamber sünneti ölçülerinde tablolandırılmasından oluşan güzel bir kitap.İtikad noktasında bazı bilgilerin pekişmesi yanı sıra, bazılarının da kökenlerine inilerek  açıklanan özenli bir anlatım söz konusu... Oldukça açık ve sade bir dille yazılmış olması okumayı hızlandırıyor. İmanı taklidi bir kıvamdan tahkiki hale getirmek için başlama noktası olarak da saptanabilir bu çalışma. Israrla tavsiye ediyorum diyebilir miyim ? Evet diyebilirim... 

Ve alıntılara geçersek: 

"İman, öyle bir nurdur ki, kalbe atıldığı zaman içindeki bütün küfrü ve şirk kirlerini tertemiz eder. O öyle bir ilahi şuurdur ki, ondan kalbinde zerre kadar bulunduran kimse, dünyadan imanla gider ve sonuçta Cennet'e girer. Bu iman, Allah'ın vergisidir, kalbin eylemidir, ruhun Yüce Rabbine karşı "kalu bela"dan başlayan gizli bir sevgisidir.Onun azı da çoktur ve değerinin dünyada karşılığı yoktur."

"Bütün mü'minler Allah'ın dostudur.Müminler içinde muttaki olanlar ve takvada zirvede bulunanlar, diğer müminlerden ayrı olarak Allahu Teala'nın özel dostluğunu elde etmişlerdir.Onlar Kuran'da, "mukarrabun" "ebrar" "muttaki" "ricalullah" "evliyaullah" gibi isim ve sıfatlarla tanıtılmış salih müminlerdir. Bu sıfattaki insanlar , kıyamete kadar her devirde bu ümmetin içinde bulunurlar; Allah yolunda insanlara rehberlik yaparlar, sönmeye yüz tutmuş dini anlayışı yeniler, ibadet ve kulluk hayatını canlandırırlar. Onlara müceddid ve mürşid denir." 

Bir dahaki kitap paylaşımında görüşürüz dostlar :) 

10 Mayıs 2014 Cumartesi

7 Güzel Adam



                                           

Edebiyatı seviyorsanız ,
50'lerden 70'lerden insan ve memleket manzaralarına dair bilginiz olsun istiyorsanız,
Cahit Zarifoğlu'na o zarif satırları yazdıran hayat döngüsünün gerçekteki satır aralarını merak ediyorsanız,
Aslında tüm bunlar bir yana, şiirin imanlı yüreklerde nasıl da edeble işlenip semaya bırakıldığına şahit olmak istiyorsanız...
Bu gece 19:55 de TRT 1 de bu diziyi kaçırmayın.
Benim bir programım var bu gece ama sonrasında videodan inşaallah izlemeye çalışacağım ben de.
Esasen, yıllar sonra, bölümlerini kaçırmak istemediğim tek dizidir hani :)




Bu yağmur kanımı boğan bir iplik 
Tenimde acısız yatan bir bıçak 
Bu yağmur yerde taş ve bende kemik 
Dayandıkça çisil çisil yağacak. 

Bu yağmur delilik vehminden üstün; 
Karanlık kovulmaz düşüncelerden. 
Cinlerin beynimde yaptığı düğün 
Sulardan, seslerden ve gecelerden.

Necip Fazıl Kısakürek


Görüşmek üzere dostlar, iyi haftasonları geçirmektesiniz inşaallah  :)

8 Mayıs 2014 Perşembe

www.bilgecakir.com

Merhaba Dostlar , 
Yıllar önce sadece günlük niyetine yazmaya başladığım blog yolculuğunda uzun süredir sizlerleyim...Ben ıvır zıvır işleri yazma niyetiyle başlamıştım ama, blog dünyası bana hep içimde taşıdığım inci değerindeki uktemin de ete kemiğe bürünmüş halini sundu zaman içinde...Yazma aşkım , bloğum sayesinde yeniden can buldu yıllar sonra.


Diğer yandan çevremde beni düşünüp iyiliğimi isteyen insanların "aman o kadar özelini açma,kimseye güven yok bu devirde" söylemleriyle beni izole etmeye çalıştıkları blog dünyasının (varsa da)çirkin yüzüyle hiç karşılaşmadım elhamdülillah. Bu konuda bazen tatsız örnekleri okuyoruz ve üzülüyoruz tabi. Dolayısıyla gerçek hayattaki diyaloglarım nasıl ise, blog dünyasındaki varlığımla da bunun  arkasında durmaya çalıştım çoğu zaman.Sanalda başka gerçekte başka türlü olmayı kanıksayamadım ve orta karar bir samimiyette, değişmez çizgide devam etmeyi tercih ettim.

Ve sonra biliyorsunuz şu hikayeler girdi gündeme... İlgiyle okuyup takdir eden herkese tekrardan teşekkürler. Yazdıklarım konusunda çevreden uygulanan sürekli bir itici güç etkisindeyim açıkçası.Öyleki; eğer yazmazsam, içimdekileri beyaz sayfalarda görmeyi arzulayan güruhun ahı tutar herhalde diye düşünmeye başladım artık :)

Tüm bunlar zaman içinde daha da olgunlaştıkça yeni bir web site açmak kaçınılmaz hale geldi. Bir nevi yazdığım hikayelerin, olası yazacaklarımın, kısaca kalemimin kartviziti işlevini gören bir web site. Tamamen doğunun köy okulları gibi imece usul açılmış bir web site o :) Yapımı aşamasında hep birilerinin emeği oldu. Domainini dahi benim satın almama izin vermediler açıkçası :) Bunun için de herkese çok teşekkürler :)

Hayatıma mutluluk , renk, huzur, kolaylık  katan tüm dostlara arkadaşlara canlara ... 
Ve hatta girecek olanlarına da şimdiden...

Çok teşekkürler :)

Siz değerli blogcanlarıma web sitemi tanıtmak istedim bu akşam canlar :) Ve dualarınızı isteyeyim dedim...

Linki tıklayıp bi bakın bakalım dostlar ;)

http://www.bilgecakir.com/

Görüşmek üzere ...!

5 Mayıs 2014 Pazartesi

Yeni Başlık...

Tazekahve de bahara yakışır yeni bir başlık...

Yukarıdaki fiyonklu felan sevimli şeyden bahsediyorum...

Hadi bu yeni de bir başlangıç diyerekten hayırlara vesile olsun diyelim bare :)

Şu ara yoğun işler içinde olmama rağmen sudan sebeplerle bloğuma yazmayı vazife biliyorum fark ettiniz mi ?

Edin bence :)

Peki gecenin şarkısı ne olsun ne olsun  ?!

Şu olsun ! Boşver desin birileri ! :)




Ağlama arkadaş, ağlama aşk için !
Şu kısacık hayatta bu yaşlar niçin ?

Görüşmek üzere dostlar :)

4 Mayıs 2014 Pazar

Diyorum ki...

Harika bir pazardan merhaba dostlar...

Ne serin ne sıcak ortası bir hava, ılık ama kuvvetli rüzgarlar, hafif griye boyalı gökyüzü...

Allah'ım bu sabah da her şeyi harika yapmışsın şükranlar yalnız sana !

Bu sabah  içimden yine bir sesler yükseldi :)
Kime neye mi ? 
Face duvarıma yazdığım alttaki yazıda konu bariz ortada. Sizinle de paylaşayım dedimdi :)

Dostluklar güzeldir keza muhabbet meclisleri daha bir güzel...Ne var ki bu meclislerde kurulan mükellef sofraların hayır maksadı güdülmeden sosyal ağlarda ifşası pek değil... 
Söz konusu paylaşımlar sizi daha seçkin bir tabakaya müdahil etmekten ziyade kaba ve görgüsüzler kümesine trans ediverir de farkında olmazsınız.
Aslında kadın ruhunun mutfak mevzusunda "tatmin olma" duyusu çok daha dar parantezler içinde de hallolabilir. Diyorum ki, ellerinize sağlık çok güzel ikramlar hazırlamışsınız.Gelin o sofrayı kendisine ulaşabilirliği zor kimselerin hizmetine sunalım, ya da aynı maksatlı hayır kermeslerine vakfedelim. Hem ruhunuz doysun, hem tatmin olma duyunuz...
Sözü nezaketle noktalamak gerekirse (ki gerekir) :Farzı misal ben misafirlerim için fırında portakallı ördek hazırladığımda bunu kalkıp faceme atıyor muyum ? 
Gördünüz mü hiç ? 
Hayır... Çünkü hiç pişirmedim.


Valla bu yayının şarkısını Aşık Veysel yapıcam. Yaptım gitti bile ! 




Mutlu hafta sonları olsun dostlar ! 

2 Mayıs 2014 Cuma

Şemail-i Şerif

Semerkand Dergi'ye aboneyim. Ve Semerkand-Aile' ye , ve hatta yine Semerkand yayınlarından Gençokur Dergisine... Tanıyanlarınız var mı bu dergileri ?
Belki de vardır...
Şemaili Şerif bu sezon Semerkand Dergisinin hediyesi olarak gönderildi tarafımıza. 
Bir sevindik bir sevindik...

İki cihan sevgilisinin tüm beşeri özelliklerinin detaylarıyla anlatıldığı faydalı bir eser. 
İlk olarak büyük hadis alimlerinden Tırmizi'nin yazdığı eserin bir bölümünde kaleme aldığı Peygamber efendimizin dış görünüşü, beşeri özellikleri ve güzel ahlakının zamanla tek eser haline gelerek Şemail adı altında kitapları basılır olmuş.Bu eser de sadeleştirilerek ulemadan  Mehmed Raif efendi tarafından kaleme alınmış bir Şemail olup 1304 ve 1311 olmak üzere iki kez baskısı yapılmış.Elimizdeki eser ikinci baskıdan bir örnek.Sahih hadislere dayanılarak hazırlandığını ve hazırlanma aşamasında İstanbul dersiamlarından beşinin tahsisinden geçtikten sonra yazıldığını giriş kısmında öğreniyorsunuz. Bu arada dersiamın müderrislerin okuttuğu ders olduğu bilgisini  de ufak bir araştırma sonucu elde ediyoruz.

Eserin sonunda vardığınız kanı şu oluyor : Peygamber efendimiz (s.a.v.) asırlar öncesinde ve bizim şu an sahip olduğumuz koşulların çok uzağında olmasına karşın dünyanın en "prezantabl" insanı olarak bir yaşam sürdürmüş.Konuğu olduğu kainatın ev sahibi yüce Yaratıcı tarafından yapılan yönlendirmelere tam teslimiyet göstermesi bunda çok etkili tabi.Keza bize de dünya ve ahiret afiyeti konusunda sürekli sevgili peygamberin sünnetine teslimiyet gösterme tavsiyesi bundan kaynaklı olsa gerek.
Sağlık, zindelik, estetik noktasında kaliteli bir yaşam sürmenin yegane metodlarından biri O'nun(s.a.v) güzel sünnetine tabi olmak muhakkak. 
Eseri her müslümanın okuması gerek dostlar, ihmal etmeyiniz, kütüphanenize ekleyiniz ve en kısa zamanda okuyunuz inşaallah...


Alıntı mevzusunda :

"Kitabın mukaddimesinde müellif,bu kitabı aşkla ve şevkle okuyanların,Peygamber efendimiz (s.a.v) rüyasında göreceğini kaydetmiştir.Peygamberimizi(s.a.v) düşünde görmenin saadet alameti olduğu ve imanlı ölmeye sebep olacağı 353. ve 359. hadislerden anlaşılmaktadır."
Söz konusu hadisler :
"Kim uykuda beni görürse, beni gerçekten görmüştür.Çünkü şeytan benim suretime girip başkasına gözükemez."
"Müminin rüyası, nübüvvetin kırk altı cüzünden bir cüzdür."

Bol kazançlı  üç aylara girdiğimiz şu günlerde kitap seçimlerimi daha çok akaid , siyer ya da Allah dostlarının hayatlarından seçmelerle çeşitlendirmek istiyorum dostlar. Demir tavında dövülür ne de olsa değil mi :)
Tarafımıza nurlu bahşedilen günlerde işlerimiz, ibadetlerimiz, meşgul olduklarımız hep bizi nurlandırmaya meyletsin  telaşesindeyiz azıcık :)
Bu kapsamda yeni kitap paylaşımlarında görüşmek üzere diyeceğim...

Hem de hayırlı kandiller , hayırlı üç aylar , hayırlı da ömürler olsun hepinize ! :)