Hani hatunların uzun ipekten feraceleriyle gül bahçeleri arasında dolaştığı Osmanlı dönemi filmleri vardır ya. İfadeler zerafet yüklüdür, olaylar ağır ve aheste akar filan... O dönemler...
Bazen diyorum ki kesin o dönemlerin insanıyım ama bu devirde yaşamamamın tek nedeni kocaman bir imtihan. O dönemde herkesin daha mutlu olduğunu düşünüyorum. Daha sade ama daha mutlu...
Bazen durup kalıyorum ve bunu hissediyorum. Ne işim var bu
devirde benim ?
Etrafta zombi gibi kişisel menfaatlerinin peşine düşmüş
insanlara bakıyorum. Birbirlerinin etini yemek istercesine zombileşmiş canlılar
bunlar. Stresli ve mutsuzlar ki artık gözüme gerçek birer zombi gibi görünmeye
başlıyorlar. Diyorum ki, ne işim var bu devirde benim ?
Geçenlerde bir tanıdığım da açık seçik "Artık senin neslin tükenmek üzere Bilge'cim" tespitini yapınca...
Geçenlerde bir tanıdığım da açık seçik "Artık senin neslin tükenmek üzere Bilge'cim" tespitini yapınca...
Neyse çok bunalık da yapmayayım. Bu “bunalık” kelimesini de ben buldum bu arada. Bunalımın bir iki tık daha sevimlisi oluyor kendisi.
İşte geçen gün evimin en sevdiğim köşesine(görseldeki
köşeye) baktığımda yine aynı şeyi
düşündüm… Yani babamın elli yıllık
valizini becerikli bir mobilyacı aracılığıyla dönüştürdüğüm dekoratif sehpama
baktığımda…
Hey yavrum hey Bilge… ne işin var bu devirde senin ?