31 Aralık 2013 Salı

Kahve Hikayelerim #2

Ve kahve hikayelerimin ikincisini pas ediyorum size sevgili dostlar , yakalayın bakalım ! 

Dün öğleden sonra ve bu sabah;  yoğun arkadaş telefonları , vakıf planları , misafir trafiği ve düşünceler düşünceler gölgesinde yazıldı bu hikaye :) 

Hikayeler yazıldı ,kahvaltı yapıldı, görevler tamam o halde diğer görevlere yol alabilir Bilgecik ! :))


Eğer çöl iklimine yakın bir yerlerde yaşamıyorsanız “size uzak olan diyarlardan birinde bir kahve ağacı vardı…” diye başlamak gerekir bu  hikayeye.Çünkü porselen fincanlarımızda son bulan yolculuklarına çok uzak diyarlardan yola çıkarak başlar büyüleyici kahvelerimiz . İşte bu uzak diyarlardan birindeki  bir kahve ağacında  başlıyor  anlatacaklarımız.Bu ağacın güneye bakan dallarından birinde bir avuç kahve çiçeğinin dünyaya "merhaba" demesiyle  hem de …

Dünya atmosferiyle o sabah tanışan  kahve çiçekleri sevinçle selamlaşırlar önce …Her biri gelinliği andıran beyaz  zarif yapraklarıyla birbirlerine sırt sırta vermiş, güneşe döndükleri çehreleri ışıl ışıl parlamaktadır.Tüm dünyayı kuşatan sımsıcak  bünyesine rağmen mütevazi halini hiç bırakmayan sevgili güneş de her biriyle ayrı ilgilenir bu yeni doğan bebeklerin.Aramıza  yeni teşrif etmiş   bu kahve çiçeklerine  en samimi  “hoş geldin”  ışıktan elleriyle onları sevip okşayan güneş annelerinden gelmiştir belki de…

Selamlaşma faslından sonra ;
-Ne kadar güzeliz ! Ne kadar canlı ve tazeyiz ! diye çığlık atar içlerinden biri. “Birinci çiçek” diyelim biz O’na. Hem ilk sırada hem de en konuşkan ve en heyecanlı olanıdır   diğerlerinin içinde O… Kahve çiçekleri de konuşur mu?  Diye soran  okurlara “müzik icra eden ağustos böceğini “hatırlatalım hemen ve de birazdan olacaklara da itiraz etmeyeceklerse devam edelim…

Mutluluğunu haykıran birinci çiçeği gülümseyerek tasdik eder diğer çiçekler...

-Söylesenize hayalinizdeki  fincan hangisidir sizin? diye sorar yine birinci çiçek. Bahsettiği “fincan” çözünüp son bulacakları  akıbetleri  anlamına gelmektedir.Ve her kahve çiçeği, bu zirve akıbetin  hayaliyle gün yüzüne çıkar esasen.Kahve çiçeğinin hayali, tüm sertliğini terk edip bir miktar suyun içinde eriyerek, bulunduğu ortama o büyülü taze kahve http://www.e-gurme.com/kahve/taze-harman-kahveler/kokusunu verdiği birkaç dakikadır aslında. Tüm o sıkıntılı  sürecin ve uzak diyarlardan avuçlarımıza kadar gelip içimizi  ısıtan  kahve hikayesinin temelinde işte bu hayal yatar hep… 

-Ben bir müzisyenin kahve fincanında son bulmak istiyorum. Der içlerinden biri. Brahms çalmalı beni içerken.Pencere kenarına yerleştirilmiş ahşap masasında oturmuş ruhunu dinlendirirken  Brahms’tan  Hungarian Dance ‘ ı dinliyor olmalı ve fincanından yükselen büyülü kokumla müziğinin tüm notalarına  nüfuz etmeliyim ben de … diye devam eder sonra.

-Ben bir işçi ailesinin hafta sonu keyfi için hazırladıkları kahve fincanlarında son bulmak istiyorum.diye söze başlar  diğeri. Tüm yorgunluklarını unutup birbirleriyle kaynaştıkları dakikalara eşlik etmeli , sıcaklığımla onların muhabbetine sıcaklık katmalıyım diyerek gülümser.

-Ben bir yazarın fincanında son bulmak istiyorum. O’nun yazdıklarına ilham vermiş olmak ve yazdığı  hikayelerinin içinde mutlaka yer almak istiyorum diye anlatır bir diğeri.
Peki sen nasıl bir fincanı hayal ediyorsun ? diye sorarlar birinci kahveye .

-Ben bir yalnızın fincanında erimek istiyorum diye haykırır coşkuyla birinci kahve. O’nun tek arkadaşı tek dayanağı ben olmalıyım ve gözünü uzak ufuklara daldırdığı hüzünlü gece saatlerinde ruhuna ayıklık veren tek şey, benim eridiğim fincandan yükselen dumanım olmalı  diye devam eder  heyecanla.

Kahve çiçekleri muhabbetlerine keyifle devam ededursun  ,birden beyaz tülleri andıran yapraklarının uçuşmaya başladığını fark ederler.

-Ne oluyor , yapraklarımız gidiyor ! diye bağırır birinci kahve çiçeği. Diğerleri “daha haberi yok herhalde” diyerek gülüşürler kendi aralarında.

-Değişeceğiz…  der  bir yazarın fincanında son bulmak isteyen kahve çiçeği.  Kahve meyvesi formuna geçiyoruz. Kimileri kahve kirazı da der.Kirazlar gibi kırmızı taneler halini alacağız zira… diye açıklar sonra.

-Ama ben böyle çok mutluydum... diye söylenir  birinci kahve çiçeği.Değişmek istemiyorum ki !

-Bu mümkün değil. Diye söze girer bir diğeri. Hepimizin hayal ettiği fincanlara ulaşıp mutlu bir şekilde son bulmamız için bazı değişimlerden geçmemiz gerekir. Şu halimizle hiçbir şeye yaramayız çünkü. Yaratılış amacımızın yerini  bulabilmesi  için üzerimizde değişimler olması şart. Buna kısaca “tekamül” diyoruz. İnsanlar da dahil olmak üzere kainattaki herkes  ve  her şey sürekli değişim içindedir . Bazen isteyerek bazen istem dışı  değişik koşullara maruz kalırız ve bunun sonucunda ilk halimize oranla daha da olgunlaşıp kıvama geliriz. Kısaca etrafta gördüğün her şey bir tekamül  içindedir.

Keyifsizce sustu birinci kahve çiçeği … Bir süre sessizlikten sonra “canım acıyor” diye inledi yeniden.

-Biraz acı çekeceğiz , çekmemiz gerekiyor . dedi diğer  kahve çiçeği.

Birkaç günlük zamandan  sonra tüm çiçekler kahve kirazı haline gelmişlerdi. Zorlu bir süreç olmuştu. Değişen vücutlarında  gerilmeler şişmeler ve renk değişimleri meydana gelmişti ve hepsi de bu olurken fazlasıyla örselenmişlerdi. İçlerinde en çok hayıflanıp şikayetçi olan  hep birinci çiçek olmuştu ve diğerlerinin destekleri olmasa belki de çoktan pes edecekti…

-Sanırım her şey yoluna girdi , artık bu kırmızı koca göbeklere alışmamız gerekecek , oysa beyaz tüllerimizle ne güzeldik bir zamanlar..diye söylendi birinci kahvecik.

-Sen yine bu hale de pek alışma… diye kıkırdadı diğerleri…
Bunu duymak pek hoşuna gitmedi birinci kahveciğin .

-Daha ne olabilir ki , zaten yeterince yıprandık , birileri kahve içecek diye bu kadar eziyet çekmek bana göre değil hayır ! diye ekşitti suratını.

Birkaç gün geçmeden çürümeler başladı    kırmızı gövdelerde. Yine ilk söylenen bizim birinci kahvecik oldu.
-İnanamıyorum , şu geldiğimiz noktaya gerçekten inanamıyorum. Tam bu hale de alışmak üzereydim ki şimdi yine kabuklarımız dökülüyor. diye ağlamaya başladı.

Diğerleri söze girmek üzereyken bir el onları koparıp  hasır sepetlere koydu. Birinci kahvecik hakkıyla bağırıp içini dökemeden arkadaşlarının daldan koparılıp götürülmesine isyan etmeye hazırlanırken aynı el onu da boynundan tuttuğu gibi kopardı ve “ahhh !” diye canhıraş çığlığına aldırmadan onlarla aynı sepete atıverdi. Neyse ki sepette yine arkadaşlarıyla buluşmuştu üzgün kahvecik …
-Nedir bu başımıza gelenler ?! Birilerinin bize çok büyük bir düşmanlığı olmalı ! diye inledi acıyla…

Diğerleri artık birinci kahveciği tesellide yorulmuş onu kendi haline bırakmışlardı. Üzgün kahve de onların tesellilerine aldırmıyor  kendi kendine söylenip feryat ediyordu sürekli. Kendini ilk beyaz tüllerle bezeli haliyle hayal ediyor ve şimdiki haliyle kıyaslayıp acı çekmesine engel olamıyordu bir türlü.
Izdırap içinde çürüyen yanlarına bakarken ilerde kabuklarından soyulup siyah tanecikler haline getirilen arkadaşlarını gördü. Kabak gibi simsiyah bir hale geliyordu hepsi ve çok çirkin görünmüşlerdi gözüne.” Bu  da mı tekamülün bir parçası ?” diye söylendi hışımla. “Kimse beni bu hale getiremez ,artık kaderime kendim hükmetmeliyim ve ne yapıp edip kurtulmalıyım bu halden .” diye düşündü sonra.

Sepetten iş bandına boşaltılmak üzereyken atlayıverdi bandın dışındaki boşluğa , atlayıverdi özgürlük sandığı ayaklar altına  , atlayıverdi makus talihinin(!) peşini bırakacağını  sandığı bir yerlere…

Ve kırmızıyla bordo arasında kalmış çürükleri , tekamülü yarım kalmış bedeni , üstüne üstlük tarifsiz acılarıyla yapa yalnız kalmıştı şimdi kahvecik… Hala ilk halini sayıklıyordu , hala beyaz gelinlere benzeyen ilk halini… Kaçınılmaz olan” değişim” gerçeğine karşı mukavemeti  ısrarla ve inatla hiç değişmemişti kahveciğin…Belli bir zaman yerde öylece kaldıktan sonra birileri gelip onu süpürdü ve içine attıkları bir faraşla çöplüğe bıraktı. Yemek artıkları ve diğer çöplerin arasında hayal ettiği büyülü kokusunu etrafa sunmak sadece bir “hayal” olarak kalmıştı kahvecik için.

Kabukları soyulup kızgın fırınlarda kavrulan diğer kahve çekirdekleri ise  başarıyla tekamüllerini tamamlamış olmanın huzurunu yaşadılar.

Ve bir zaman sonra ordan çok çok uzak diyarlardan birinde , bir işçi ailesinin evinde neşe içinde keyif kahveleri  içiliyordu bir hafta sonu.Gecenin sessizliğine kavuşunca pencere kenarındaki masaya oturan yazma sevdalısı kızları keyifle bir şeyler yazmaya başladı önündeki kağıda. İlham aldığı kahvesine dair şeylerdi yazdıkları. Kahvesi, hep hayal ettiği o zirveye büyü katarken  ve O yazarken… son derece mutluydular.
Fonda Brahms’tan  “Hungarian Dance”  çalıyordu…





 Not : Görseller gerçek kahve çiçeği ve kahve meyvesine ait fotoğraflardır. 

30 Aralık 2013 Pazartesi

Temizlik günüm ve insanoğlu modelleri


Bazı insanlar fırının kenarında unutulmuş bir yağ lekesi kadar  inatçı ve zor; Yıpranmamak lazım onlarla ve sorun tazeyken icabına  bakmak lazım.

Bazıları kapı önünde duran paspas gibi sürekli hareketli , sabit kalabilme yetisi yok ; daha ağır ve olgun tiplere meyletmeli aslında. 

Bazıları beyaz mobilya üzerine yığılı toz tabakası kadar sinsi,eline bir bez alıp silince ortaya çıkıyor anca ; dikkat etmeli o tiplere çok dikkat etmeli , içten iğnelilerin şerrinden Mevla'ya sığınırız...

Bazıları da siyah mobilya üzerine yığılı toz tabakası kadar ilgi alaka bekler hep,elinde bir bez sürekli silip durman gerek ; böylesi  ilgi alaka bekleyen tipler de sorunlu kişilerdir çoğu zaman ve kendilerine ayırdığınız vakit asla yeterli gelmez...

Bazıları sokağa yakın bir balkon gibidir ve sürekli pislik  alır içeri; bir insanın biraz ölçülü ya da seçici olması gerekir. Etrafa bu kadar açık kimselerle arkadaşlık çoğu zaman zarar getirir. 

Bazıları hiç kullanılmayan misafir odalarıdır; kendilerini topluma kapatmış inziva hali stabildir. Bu tiplerin topu da evlerden ırak olsun ki "sosyal"dir insan denen varlık. Aksi üzerine ısrar ediyorsa orda  arıza var demektir.

Neyse , herkesin anlayabileceği üzere bugün evde  biraz temizlik yaptım ve yine beyin fırtınası oldu bana ...

Sakince yaptığım işe adapte olamıyorum ben de, aklımda hep başka şeylere başka başka kaynaklar :)

Kafamın nasııı bi güzell  olduğunu hala keşfedemedim , yapabilen varsa beri gelsin :)

Sevgiler dostlar ;))

29 Aralık 2013 Pazar

Pazarları koruyalım !

Bommbaa gibi harika bir pazardan herkeslere günaydınlar dostlarrr !!

Bugün tüm gün evdeyim inanabiliyor musunuz bunaa ? 

Bol kitap bol atıştırma ve dostlarla bol bol çene çalma  :))) 

Pazarlar güzell pazarlarımıza sahip çıkalım sevelim koruyalımm onlarıı ve kapımızın önüne bi kap yemek koyalım onlar içinnn !! ( Ya bu berbattı ama kimin umrunda  :)) 

Beter böcee hatırlayanlarınız var mı bu aradaaa ?! 

Dinleyin şunu ve de neşelenin hade ! :)))




Sevgiler herkesee ! :)

28 Aralık 2013 Cumartesi

Mutluluk ...



Ve yolda sakin adımlarla yürürken...
ve kulaklığında Gunsn Roses yüzyılın şarkısı November Rain'i söylerken... 
başını bi ara gökyüzüne kaldırıp bulutlara bakarsın ...
Bu kadar güzel şeyleri yaratabilen Allah'ı tefekkür edersin bi kaç saniye...
O an tüm ruhunu hakimiyeti altına alan hormonun adı "endorfin"dir...


Mutluluğu hep ama hep  farkedin dostlar :)

27 Aralık 2013 Cuma

Kermes denince...

Dün günlerden kermes günüydü,

ama yorgunluğu dünde kalmadı bugün hala etkisini sürdürmekte :) 

Ne mi oluyor kermes günlerinde ?

Bol miktarda yiyecek  ve bol miktarda  sevgi, coşku, muhabbet ...

Pazarlık yapan işgüzar hatun teyzeler :)

Satış reyonuna müptela ufacık tefecik kedicikler ,

Annesine habire bir şeyler satın aldırtmak isteyip habire mızıldayan  minikler  v.s. 

Bu da bizim kermesten bi kare işte efem :) 

Görüşmek üzere dostlar ;))

25 Aralık 2013 Çarşamba

Kahve Hikayelerim #1

Size daha önce de söyledim , 
artık ciddi kahve hikayeleri yazmaya başlıyorum... 
Olgun ve kamil ruhumla sizleri alıp kahve kokulu diyarlarda gezdirip dolaştırıcam. Yeterince sessiz olup gözlerinizi dört açarsanız  bu "yolculuk" sizi fazlasıyla değiştirebilir . Kahve hikayeleri postlarında çok ciddi ve otoriter bir insanım, kimse benimle laubali olmaya kalkmasın...( Diğer postlarda bol bol  haşarılık yapabiliriz ama,yapmalıyızz ! :) )

Özetle , siz kahveyi sadece içiyorsunuz değil mi ? Bakın ben onda neler buluyorum  neler  ... 

İlki altta,okuyunuz efemm  :)

-Son zamanlarda boşluyor musun sen beni ? diye sordu yaşlı kadın…
Taze kahvenin  büyülü kokusu tüm odayı kaplamıştı. Gözlerini fincanının üstündeki köpük tablosunda bir desen aramaya koyuvermiş Serap, usulca kafasını kaldırıp beyaz tülbentli dostuna baktı. Kafasının içi en az sabah bırakıp çıktığı odası kadar dağınıktı. Annesinin “her yer her yerde” diye ifade ettiği türden bir dağınıklık vardı zihninin tam ortasında…

-Dersler işte haminne… diye cevapladı kahvesinden bir yudum alırken Serap. Ufak yaşlarından beri “haminne” derdi kahve dostuna. Halbuki O’nu tanıdığında genç bir kadındı Hasine hanım ama , kendisi de O’na böyle hitap etmesini istemişti.Yalnız yaşıyordu haminne , sevgili eşini emeklilik yıllarında kaybetmişti.  Annesinin Serap’ı  yoğun işleri esnasında giriş katında oturan haminnesine emanet edip gitmesiyle başlayan birliktelik saatleri, büyüdükçe yerini gönüllü buluşmalara ve kahve muhabbetlerine bırakmıştı. İkisinin de en sevdiği şeylerden biriydi bol köpüklü  orta şekerli taze kahvehttp://www.e-gurme.com/kahve/taze-harman-kahveler/. Yanına da mutlaka fıstıklı lokumlardan koyardı haminne. Serap’ın hayalleri , hedefleri , gün içinde yaşadıkları , Haminne’nin hatıraları , yol yordam gösteren cinsten tavsiyeleri ve her ikisini de güldürüp neşelendiren ortak latifeleriyle kahve faslı bu ikili için geleneksel bir  tören halini alırdı her seferinde.

Yalnız son günlerde Serap gerçekten arayı açar olmuştu. Liseye geçtiği için yeni okulu evinden daha da uzağa düşüyordu ve erken saatlerde bindiği servisten akşamın karanlığında yorgun argın iniyordu. Haminnesine merdivenlerde çöp koyarken filan rastlamışsa  yorgun kollarını coşkusuz ama huzur dolu bir sevinçle O’nun boynuna doluyor  , başını göğsüne yaslayıp “özlüyorum ama ben seni…” diyerek nazlanıyordu. Haminnesi de O’nunla kapı aralığında da olsa hasret gidermenin mutluluğunu yaşıyordu birkaç dakikalığına.
Yaklaşık iki haftalık bir aradan sonra hafta sonu tatilinin bir saatini ısrarla haminnesine ayırmak istemişti Serap. Kafasının içini kurcalayıp duran şeyi  O’nunla da konuşup kendini rahatlatmalıydı bir an önce. Okuldaki en yakın arkadaşı Merve’yle araları bozuktu iki haftadır. Koridorda görünce birbirlerini görmemiş gibi davranıyorlar, kantinde biri oturuyorsa diğer oturmaktan vazgeçiyor,ortak arkadaşlarını dahi itinayla bölüşüp diğeri ile görüşenle muhabbeti kesiyorlardı.

Haminne O’na hafta içinde ilk defa denediği kurabiyeleri  çini işlemeli zarif bir tabağa koyup mutfaktan içeri geldiğinde Serap kahvesinin üzerinde duran köpüğün ortasındaki boşluğu  şekillendirmeye dalmıştı. Haminnesinin odaya girdiğini fark etmesine rağmen konuşmuyor dalgın dalgın fincanına bakıyordu. Neye benziyordu bu ? Bir balık , bir at arabası , bir karnıbahar …. ?
Birden başını kaldırıp , “Haminne biz Merve’yle konuşmuyoruz” deyiverdi sonra. Haminne , Merve’yi Serap’ın en yakın arkadaşı olarak yakından tanıyordu. Serap’la bir büyümüş gibilerdi , okulları , gezileri , ev ziyaretleriyle bir dolu hatırayı Serap’ın ağzından dinleyerek pek görmediği halde  Merve’yi de Serap kadar sevmişti zamanla.
-Barışırsınız kızım. Dedi gülümseyerek.
-Yok dedi Serap.
Barışamayız artık , beni çok kırdı , O’nun yüzünü dahi görmeye tahammül edemiyorum. Zaten kızların çoğu da benim tarafımda. En silik tipler O’na kaldı , anlasın bakalım biraz bensiz kalmak nasılmış . diye devam etti hışımla.
-Kabul şartlarınız nedir sizin kızım? Diye sordu Haminne.
-Ne kabul şartı ? dedi şaşkınlıkla Serap.
-Baksana işverenmişsiniz  gibi arkadaşlarını bünyenize alıp almamaktan  bahsediyorsun. Mutlaka işe kabul şartlarınız da vardır herhalde ? diye sordu gülümseyerek .
Serap , gülmeden söylendi :
-Sen de benimle dalga geçme lütfen haminne.

Yaşlı kadın bir süre sessiz kaldı. Kızı gibi yetiştirdiği tazecik çiçeğine bakarken ağır ağır ve  sabırla konuşmasına başladı :
-Dostluk , her şeyin sürekli yolunda gittiği , dertsiz tasasız bir birliktelikten ziyade  zorlukların ve sıkıntıların atlatılıp , tatlı mesuliyetin yerine getirildiği oranda kıymetlenen bir değerdir  kızım. Yıkmak kolay ama inşa etmek zordur . Kaldı ki bugün sana çok önemli gibi gelen meseleler ilerde fındık kabuğunu doldurmaz halde görünebilir. Ancak kaybettiğin dostluğundan geriye sadece hayal kırıklığı kalır.Sen Mevlana ne demiş ona bak: Toprak gibi mütevazi ol , tüm pislikler bağrına yığılsa da sen güzellikler ver etrafına.  Merve ile aranızda her ne geçti bilemiyorum ama O’nunla yaşadığın onca hatıra ve serüvenin önüne geçecek bir  yıkım olmasa gerek.

-Anlamıyorsun haminne. Diye böldü Serap. ..Benim okulda aday olduğum öğrenci temsilciliği görevine O da aday olmuş. Hem de ne kadar istediğimi bildiği halde. Önümüzdeki Cuma seçimler yapılacak. O zamana kadar adaylığını çekip benden özür dilemezse O’nunla bir daha asla konuşmayacağım haminne asla ! diyerek yüzünü pencereye döndü Serap.
Kızı gibi yetiştirdiği çiçeğine  biraz hüzün ve biraz da merhametle baktı yaşlı kadın. Elinden geldiğince güzel şeyler aşılamaya çalıştığı kahve muhabbeti seanslarının  işe yarayıp yaramadığını düşündü biraz kırgın…
Önündeki kahve fincanını alırken Serap’ın çenesinden tutup yüzünü kendine döndürdü ve sevgiyle öptü yanağından.

Kapıdan uğurlanırken bir şey isteyip istemediğini sordu Serap Haminnesine. “Cuma ziyaretlerini aksatma başka şey istemem” dedi yaşlı kadın. Tamam dedi gülümseyerek Serap. “Biliyorsun ki seninle cumalaşmadığımda hafta sonum pek iyi geçmiyor hatuncum “ diye ekledi  haminnesinin yanağına öpücüğünü  kondururken. Merdivenleri çıkarken içi biraz daha rahatlamış gibiydi Serap’ın. Ama içindekileri  anlatmış olmanın verdiği geçici bir rahatlamaydı bu , devamı gelecek bir dizi gibi açık kapı kalmıştı ardından gelecek olan sıkıntısına...
Günlerden cumaydı… Okul servisinde içi içine sığmıyordu Serap’ın. Ne maceralı bir gün olmuştu. Tek bir günün içinde ne çok şey yaşamıştı. Otobüsün penceresinde akıp giden caddeyi ,insan selini , elektrik direklerini , bulutları , ağaçları ve kuşları gözüyle tarayıp geçerken zihninde de  günün öne çıkan başlıkları akıp gidiyordu. Seçim heyecanı , öğretmenler odası , son konuşmalar , Merve’yle koridorda karşılaşması ve sonrasındaki  o şaşkınlık verici gelişmeler… Hala inanamıyordu Serap, o gün içerisinde yaşadığı tüm şeylere hala inanamıyordu…Sonra haminnesini düşünmeye başladı , O’na her şeyi tek tek anlatmalıydı. Eve çıkmadan uğrayıp hem cumalaşmalı hem de günün özetini heyecanla paylaşmalıydı O’nunla…

Apartmanın önüne geldiğinde normalden fazla  olan park edilmiş araç sayısı dikkatini çekti. Merdivenleri çıkarken birinci kattaki ayakkabı fazlalığı ve Hasine hanım’ın  açık olan kapısı şaşkınlığını daha da arttırdı. Düşünmek bile istemediği şey başına gelmiş olabilir miydi ? Kapının önünde dona kalmış halde beklerken içerden genç bir abla çıkıp “Sen Serap’sın değil mi?” diye sordu. Serap bembeyaz kesilmiş yüzünde belli belirsiz bir selam ifadesiyle “evet” diyebildi. “Seni anlatırdı “ diye devam etti genç kadın.
-Ben Hasine hanım’ın kızıyım. Kalbi vardı belki biliyorsun. Annemi bu sabah erken bir vakitte  kaybettik.
Genç kız, elindeki kitapları taşıyamadı ve hepsi birden yere döküldü. Avazı çıktığı kadar bağırmak , ağlamak , tüm hırçınlığıyla isyan etmek , çok hızla koşup olabildiğince ordan ve o  acıdan uzaklaşmak gibi bir sürü duyguyu ardı ardına hissetti ruhunda. Sonra haminnesinin beyaz tülbetine eş huzur dolu ılık sesi geldi kulaklarına . Sabır telkin eden sesine , pişirdiği taze kahvelerin büyülü kokusu refakat etti sonra, nerden geldiyse…

O gece penceresinin kenarına oturunca yıldızlara daldı gözleri. Bu kez orta şekerli Türk kahvesini kendi  kendine yapmıştı Serap. Tadı Hasine hanım’ın pişirdiği kahvelerden daha farklıydı ama alışmalıydı buna artık …
-Biliyor musun haminne diye mırıldandı… Bugün Merve’yle seçim öncesi koridorda karşılaştık. O’nunla bir iki saniyeliğine göz göze gelince içimde yaralar açıldı sanki. Tüm çocukluğumuz , tüm anılarımız hepsi toplanıp aklıma hücum etti.Söylediklerin aklıma geldi sonra,toprak gibi olabilir misin şimdi Serap dedim kendime.  Olabilir misin ? …   O benim ardıma dönüp gideceğimi sanırken , yanına yaklaşıp ellerini tuttum.  “Merve,  başkanlık umrumda değil  , ben seni çok özledim “ dedim O’na. Merve de beni özlüyormuş meğer biliyor musun haminne ?! Bana  seçimden çekileceğini söyledi, razı olmadım. Zorla beni ikna etti ve seçimler sonunda öğrenci başkanı ben seçildim. Ben Merve’nin ellerini tutup özür dilerken hem O’ndan hem başkanlıktan, her şeyden vazgeçmiştim, tıpkı bir avuç toprak gibi hissiz ve cansız hale gelmiştim haminne.Ama şimdi hem başkan seçildim hem Merve de yanımda. Bunları bugün okuldan eve geldiğimde senin yüzünü öpücüklere boğarken anlatmayı ne çok isterdim haminne , hem de ne çok…

Son bir yudum aldığı kahvesini masaya usulca bırakırken göz yaşları yanaklarından süzülüyordu genç kızın.Ancak elinde tuttuğu  Hasine hanım’ın bir fotoğrafı gülümsüyordu Serap’a.
Çiçeğinin etrafa güzel kokular yaydığını fark etmişcesine huzurlu bir gülümsemeydi hem de  bu…



 Diğer kahve hikayesinde görüşmek üzere dostlar :) 

18 Aralık 2013 Çarşamba

Çok ciddi saç bandları...

Saç bandları , birbirinden renkli cicili bicili ve de neli ? 

Neşeli ! :))

Hepsini kendim imal ettim efem , birileri için yapıldı ama hala haberleri yok ... Yarın akşam öğrenecekler artık :)
Zaten şunları yapmaktan daha fazla başarı gösterdiğim şey bu hediyelerin sahiplerine ağzımdan kaçırıp da kendileri için saç bandları yaptığımı hala yumurtlamamış olmamdır diye düşünüyorum. :)) Cümle uzun oldu ama kesin biçin bölün ve anlayın efem ;))

Ve bi haber !

Artık daha sık sizlerle birlikte olucam sanırım , bloğumu satın almak isteyen birileri oldu ve gözümde daha bi kıymete bindi kendisi :P:)))

Şaka bi yana , bazen ciddi ve edebi şeyler yazmak üzere de kullanılacak bu blog. Hep geyik hep geyik nereye kadar demi ama :)

Ee saç bandlarını nasıll örmüşüm ?? :))) 



Sevgiler blogcanlar !