20 Haziran 2015 Cumartesi

Şehir(li) İnsan...




İnsanlar farklı farklı...
Algılar da buna mukabil binbir çeşit...Bazen de yaşanan yerleşkelerin ölçülerine göre ortaya çıkıyor bu değişiklik. 

Bu sabah uyandığımda elime aldığım dergide "Şehirde insana yer yok" başlıklı yazıyı okurken bunu düşündüm. Şehirde doğup büyüyen insanlar için değerli olan şeylerle kırsaldakilerinki arasında ne çok farklılıklar olduğunu anlatıyordu yazı. Gerçi şimdilerde kırsal insanları da değişim içinde. Üzücü bir biçimde modernleşme sevdasına kapılmış durumda. Ama yine de halen yaşatmakta oldukları bir takım insani değerler var neyseki.
Sonra ben tüm bunların neresindeyim diye düşünce kendimi bir yere oturtamadığımı fark ettim. Sanırım yine de kırsal kesim insanına daha yakın hissediyorum. Tabiat olayları beni halen derinden etkiliyor, insanları kırmaktan korkan korktuğu kadar da  kolay kırılan biri var içimde. Diğer yandan eve gelen bir misafir olursa mutfakta ne varsa mutlaka koymalı önüne öğretisi de hep içimde yıllardır.Bazen de şehir insanı gibi  fazlaca soğuk ve dokunulmaz kılıyorum kendimi ki bu da bana ait yadsıyamadığım bir parçam. Bilmiyorum, belki ben de arafta bir yerlerdeyim... 

Bazen bir taraf seçip onu kanıksamalı diye düşünüyorum. Ama sonra duruma bakıyorum. Böyle ne kadar mutluyum baksana diyorum. Ufak şeylerle mutlu olup hayata anlam katacak kadar bir kırsal insanı ve diğer yanda sinema edebiyat dünyasında kaybolup kendi izole kulesine kapanacak kadar bir şehir insanı. Ruhum bu dengeye alıştı. Böyle iyi. Toplumdan ve genel geçer kabullerden bana ne. Olması gerekenler pek umrumda değil aslında. Olduğunda güzel olacaklara meyilliyim ben hep.  

Siz nerdesiniz peki ?  


8 Haziran 2015 Pazartesi

Sus

Bu akşam kafam "susmak" fiiline takıldı. Ya da "susmak" eylemsizliğine mi demeliyim ?

Her neyse işte...

Son günlerde susmam gereken şeylerin çok fazla üst üste geldiğini fark edince ufak hayali bir dağcıkla karşı karşıya kaldığımı gördüm. Hepsinde de sustum mu peki ? Tabiki hayır !
Beşerim çünkü ben...

Ne ola ki onlar Bilge?  derseniz... Neler yok ki :)

*Olası bir yaftalamaya karşın seçim sonuçları konusunda susmak zorundasın.(An itibariyle en zoru bu)

*Çevrene  çerçevelenmiş müptezel insanların eğlenceli latifelerine(!) karşın susmak zorundasın. (Bunda susamadım zati)

*Olur olmaz açılardan gelen olur olmaz meraklı sorulara karşın susmak zorundasın.(Külliyen susuyorum bunlara, çok da zevkli oluyor)

*Aylar önce vefasızca bırakıp gidenler aylar sonra hiç bir şey olmamış gibi gelip kapınızı çaldığında ve hatta hiç bir şey olmamış gibi kaldığı yerden devam edip gitmek istediğinde susmak zorundasın.(Konuşursan fena olur çünkü)

*Kalbini tam da parça pinçik etmiş birinin dedikodusu yanında yapılmaya başladığında susmak zorundasın. ( Of o ne acı ! Ama o da Allahın emri olduğundan baş göz üstüne...)

*Gitmek istemediğin bir davete katılman gerektiğinde, için "Yavv ben gelmiyorum be !" diye bağırmak isterken susmak zorundasın.( Kuzu kuzu giyinmeye başlıyorsun ya o aşama berbat)

Haklıyken sus haksızken sus... 
Aslında sessiz gibi görünen ama gürültülü bir eylemsizlik.

Peki ama ne zaman sessizce konuşmaya başlıcaz biz ?