13 Kasım 2008 Perşembe

Filmler...



Geçtiğimiz haftasonu film krizim tuttu yine ve 4 tane film kiraladık:"O...Çocukları", "Ulak", "Notebook" ve "Yumurta".Hemen belirteyim Yumurta tam bi vakit kaybıydı.Kimse o filme para harcamasın.Nejat İşler in dakikalar süren donuk bakışlarına meraklı olanlar varsa onlar hariç tabi.Bu filmin balını sütünü falan da çekicez demişti yönetmeni.Yumurtasından bi tat alamadık balının falan tadına bakasımız yok hiç.

Ulak gerçek bi sanat filmiydi ve büyüleyiciydi.Çağan Irmak döktürmüş yine.Çağan Irmak ın işlerinin hepsine hastayım ama yine de çizgisini geliştirmesi beklentisi de mevcut.Hikayeleri çok sıcak ama hepsinde aynı lezzet olunca bi süre sonra rutine girip sıkıcı gelmeye başlayabilir gibime geliyor.

Notebook ta çok klasik bi hikayeyi işlemiş olsa da güzel geldi bana.Yıllarca süren bu aşka gıpta ettik.

O... çocukları filmi,isminin uyandırdığı tüm antipatiye rağmen izlenmeye değer gerçekten.Demet Akbağ ve Özgü Namal çok iyi iş çıkarmış.Bi arkadaşıma filmi tavsiye ederken Özgü Namal dan bahsettim.Arkadaşım Bodrum da yaşarken Özgünün gazete satıcılığı yaptığına çok şahit olduğunu anlattı.Tabi şöhreti yakalamadan önce.Bu arkadaşım üst katımdaki boş daireye taşınan bir rehabilitasyon hemşiresi.Çok değişik şeyler öğreniyorum Ondan.Ufku geniş bi insan...Özgü Namalın geçmişi öğrendiklerimin en basitiydi tabi :)


Uzun süredir yazamıyordum ama kısa bir süre sonra düzene girecek yazılarım.Yeni işyeri için koşturuyorum habire.Ara sıra bakmayı ihmal etmeyin şekerler...

5 Kasım 2008 Çarşamba

Güvercin...



// Özensiz taranmış saçlarının arasına daldırdı ellerini,ofladı,işini görmeyen yazıcıya sinir bozucu bir insana bakarmışcasına kinle baktı.Tozlu mobilyalar,sandalyelerin ve koltukların üzerlerine atılmış dosyalarla tasfiye halindeki bir büroyu andıran devlet dairesinde bu mutsuz memure ve ben başbaşaydık.Bu dağınık ve kasvetli 20 metrekarelik mekanda tozlu mobilyalardan sonra rahatsız eden diğer iki unsur: memurenin boynuna kollarına yayılmış ciyak sarıya kaçan altınları ve bir o kadar ciyak kırmızı ojeleriydi...Diğer yandan gözlerine çektiği kalem muhtemelen yorgunluktan akmış ,göz çukurlarında bitkinliğini biriktirmişti.

10 dk.dır tüm çabasına rağmen çalışmayan yazıcı sinirlerini iyice germişti.Beni beklettiğinin farkında; elleri sinirle bilgisayar klavyesinin üzerinde dolaşıyor,gözleriyle hala yazıcıyı düşmanca bakışlarla süzüyordu.Bu gerilime daha fazla dayanamayıp en azından bir ses olsun diye "mesainiz de 5 te bitiyor değilmi?" diye soruverdim.Bu anlamsız soru bana saçma geldiği kadar Onunda umrunda olmadı.Başını öne eğip evet anlamında bir hareket yapmasıyla sessizlik bozulmamış oldu ve umduğum atraksiyon benim saçma sorumdan öteye geçemedi.Kendime "sesini kes ve bekle" dediğim an o andı.

Onu yazıcıdan fazla üzen şeyler vardı sanki.Hergün aynı sandalye,aynı masa,aynı fincan,aynı dosyalar...Bu gri tekdüzelik duvarlara sirayet etmiş kapıdan atılan ilk adımda hissedilebiliyordu.

Beklerken pencereye bir güvercin geldi.Gezip dolaşan bir güvercin.Mutlu kadın yüzlerine rastlaması pek olası bir güvercin...Bazen pamuk ekili bir ovanın bağrında yevmiye derdine düşmüş bebeği sırtında annenin günü bitirme sevinciyle gülümseyen mutlu kadın yüzü,bazen son yaptığı satışlarla şirketinin cirosunu ikiye katlayan yüksek topuk kullanan bir iş kadınının gülen mutlu kadın yüzü...Daha bir sürü kadın yüzü vardı mutlaka anılarının arasında ...Güvercin memureyi süzerken , bugün, burda, şu an mutsuz bir kadın yüzüne şahit diye geçirdim aklımdan.

Yazıcı düzeldi,çıktı alırken çıkan ses güvercinin yeni bir kadın yüzü hatırasıyla uçup gitmesine vesile oldu.Memure evrağı bana uzatırken teşekkür ettim ona,yüreğimdeki ses ise, yüzünün mutlu kadın yüzüne dönmesi dileğiydi... //


Yeni taşındığımız bu yerde girişimcilik ruhumuz galeyana geldi ve ufak bir dükkan açmaya karar verdik .İlk etapta birebir şahsımın ilgileneceği bu yerin adını da ben koydum: Çilek Büfe :)

Bir kaç gündür resmi prosedürler yüzünden şehir-kasaba arasında gel-git yapıp duruyorum.Yukarıdaki anlatım bugünkü gittiğim devlet dairelerinin birinden bir sahneydi.Bu arada direksiyonum da oldukça gelişti.Eşim özellikle arabayla gelip gitmemi istiyor.Ben ehliyeti alalı henüz 2 ay olduğu için biraz gerginim direksiyon başında.Eski iş arkadaşlarımın "trafiği arayalım da karayolunu boşaltsınlar ,sen bize lazımsın"gibilerden takılmaları yüzünden bu gerginliği geç atlatıcam herhalde.Ama canları sağolsun onların da...Şimdilik böyle şekerler,fot. mak.için şarj edilen pilleri alır almaz size yeni yaptığım pet şişeden bileziğimi,kartondan yaptığım minik ev maketimi falan göstericem.Az sonraa havası versin diye yazıyorum bunu.İyi bakın şekerler,kendinize iyi bakınn...