20 Kasım 2012 Salı

Birazcık ara...

Dostlar şu bloğu en son ki güncelleme tarihine de bakın ! Bu ne ciddiyetsizlik bu ne bohem hayat diye bağırasım var kendime ! Bu kadar da ihmal edilmez ki blog şeysi... :)

Ne var ki şöyle bir haberim var size : Tazekahve'yi bir süre donduruyorum canlar...Belki de uzunca bir süre bu post kalabilir  burda... Diğer bloglarda görüp burun kıvırdığım şu veda cümlelerini bloğuma yazacağım hiç aklıma gelmezdi ama böyle istendi böyle olsun bakalım bir süre ;)
Sıkıntıların içine paketlenmiş çok tatlı günler geçiriyorum şu vakitlerde.Ömrümün en ilginç en ütopik  dönemindeyim ki  olumsuzluklara odaklanıp takılıp kalmak yerine tüm  olup bitenin farkındalığını hissetmek istiyorum sonuna kadar. Her musibetin sabrında rahmet vardır denilmesi boşa değil sanırım...Hikmet penceresinden bakınca rahmetin pembe pamuk şekerler misali üzerine yağdığını görebiliyor insan. Hiçkimse göremese bile. Elhamdüllillah lezzetini damarlarına çekiyorsun sınırsızca...
Ve etrafımı çeperlemiş tüm görünmez kahramanlarıma binlerce teşekkürler her şey hem de  her şey için...
Velhasıl,biraz dönüp dolaşıp gelebilirim dostlar...Hani bir gece vakti fincanınızda kahveniz siteler arası gezip dolaşırken Tazekahve' ye de bir göz atın arada olur mu ?Size geri dönmüş olabilir :)
Ben geldimm ! dediğimde yeniden başlama heyecanıyla tazelenir,en samimisinden paylaşımlarla demleniriz belki yine ilerde :)
O güne kadar hepinizi cömertlerin en cömertine alemlerin Rabbine emanet ediyorum , herkese sevgiler diye de ekliyorum !

Hem de bu güzel şarkıyla  ;)


20 Ekim 2012 Cumartesi

İnşaAllah...

Saçlarını özenle arkaya attı , tek eliyle yakasını düzeltti. Konuşmasına devam etti:

-Bilgecim... Acınacak hale gelmemek için acımayacaksın. Ben bunu bilir bunu söylerim her zaman.

Benimse kafamda bin tane düşünce :

*Bu sahiden doğru olabilir mi ? Ben çok acırım insanlara ki , yani acınacak hale mi geleceğim şimdi ben ? Tövbee...

*Akşama ne yapsam yemek ? Buzluktaki mantıyı çıkartayım be ! Babam sever onu bak...

*Dershaneler kapatılacak mı sahiden acaba ?

*Akşam ki kızları bi şekilde ekmeliyim ama yalan söylemeden halletmeliyim bunu.Ayşe ablayı bize çağırayım , böylece misafirim var derim yalan da söylememiş olurum !

*Mesaj hakkım ne kadar da azaldı yahu  :/

vesair düşünceler beynimin prompterinden akıp giderken karşımdaki şahsın hala anlatmaya devam ettiğini farkediyorum :

-Ya canım...Sen de öğreneceksin bunları zamanla merak etme...Dediğim gibi, acımak yok bak...

Bir kaç saniyelik sesszilik...

Derken kapıdan iyi giyimli bir bayan girer. Ödeme yapmak istediğini söyler :

-8. sınıf öğrencilerinden  Fatma..... 'nın bu ayki taksidini yatıracaktım.

-Tabi buyrun. Ablası mısınız ?

-Yok...öğretmeniyim.

Bir ay önce okul müdürü tarafından yapılan açıklama aklıma gelir sonra : "Fatma'nın tüm dersane masraflarını okul öğretmenleri olarak biz ödeyeceğiz."

Ödeme sonunda acımak/acımamak mevzusunda dem vuran arkadaşımla buluşur gözlerimiz. Gözlerini ilk kaçıran O olur tabi.

Ardından başka bir cümle ılık ılık eser kafamın içinde,o bir hadis...  "Merhamet etmeyene, merhamet edilmez."

Bunu bilip bunu söylemeli,bunu  düstur etmeli diye geçer içimden sonra...

İnşaAllah...

12 Ekim 2012 Cuma

Arifler yolunun edebleri...


Merhabalar dostlar !

İşe başladığımdan haberdar etmiştim sizi değil mi ? Gece yatağa yattığımda " Bugün gününü nasıl geçirdin Bilge ?" diye kendime sorduğumda "Bugünü bomba gibi geçirdin kızım ! " diye cevapladığım bir işe başladım. İş arkadaşlarım , patronum ve iş ortamım her şey on numara gerçekten. Belki de kısa soluklu olacağını hepimiz hissettiğimiz için olacak ,çalışmak dışında kalan vakitlerimizde  günün ve olup bitenin matrak yanlarına odaklanmış durumdayız tüm iş arkadaşlarıyla birlikte :) İstemeye istemeye razı olduğum bu busınes yaşam formu(!) meğer uzun süredir beklediğim bir şeymiş ! :) Ama tabiki asıl  hayallerim hedeflerim bambaşka... Konuyla ilgili olan merci gereğini düşünür yapar herhalde en kısa zamanda ;) Diğer yandan gönüllü yaptığım çalışmalara da asla sırtımı dönmek istemediğimden akşamlarımı çoğu zaman bu işler için kullanır oldum.İlk başta yorucu gibi gelse de ben alıştım ve çok kanıksadım bu durumu. Sevenler ve sevilenler...Bu iki güzel şeyin tamlamasıyla dolup taşınca hayat şikayete pek vakit kalmıyor inşaallah. Eksikler her daim olacak tabi , o eksikler hayatın tam kendisi aslında ...Sonuç olarak günler güzel geçiyor dostlar elhamd... :) 

Ve okumaya devam ... Bu kitabı okuyanlarınız vardır. O insanlarla çok ortak paydalarımız da vardır hani ;) Hepsine selam ediyor ve dualarında unutmasınlar diyorum. 
Kitaptan çok çok ilgimi çekmiş olan bir bölümü sizler için ekliyorum :

"Mesela münafıklık,nefsin kötü sıfatlarından biridir.Vücuttaki su unsurunun özelliği ile irtibatlıdır. Suda bulunduğu kabın şeklini ve rengini alma özelliği vardır.Bu sıfat insana yansır ve ikiyüzlülük meydana gelir.Ancak bu sıfat,mürşidi kamilin terbiye,himmet ve tasarrufu ile alçak gönüllü olmaya dönüşür.Kalpten nifak ve yalancılık gider, yerini samimiyet ve mertliğe bırakır.
Ateş unsurundan kaynaklanan zulüm ve hiddet sıfatı İslam ın emir ve hükümleri karşısında gayrete ince davranmaya ve rahmani taraftarlığa dönüşür.
Havadan ileri gelen kibir ve üstünlük taslama sıfatı izzet vakar ve heybete dönüşür.
Toprak unsurundan kaynaklanan tembellik , uyuşukluk gibi durumlar sabır efendilik sıfatına dönüşür.
Letaifleri hakiki sıfatına döndürmek gevşemeyi gidermek için onların zikir nurları ile aydınlanması ,temizlenmesi ve beslenmesi gerekir."

Dostlar herkese çook çok sevgiler :)





1 Ekim 2012 Pazartesi

Vi ar dı şampiyıns may firend !

"Kaybetmekten mi korkuyorsun; kaybet.
 Düşmekten mi korkuyorsun: düş.
 Yaralanmaktan mı korkuyorsun : yaralan...
 Sonra iyileş.
 Yeniden kalk.
 Yeniden başla.
 Yeniden sev.
 Yeniden aşık ol.
 Bir daha mı düştün ?
 Bir daha kalk.
 Er yada geç,beklediğin gelecek.
 Er yada geç aradığın seni bulacak.
 Ama sen bir kez yıldın mı,korktun mu,
 Maskeni yüzüne geçirip kalkanlarını kuşandın mı , o zaman bitecek.
 Beklediğin her ne ise asla gelmeyecek!"

Bu ukalaca şeyleri her kim yazmışsa yüreğine sağlık ! ;)

Peki ne ola ki bu postun şarkısı ?

İşte bu !  ;)



19 Eylül 2012 Çarşamba

Huzursuz izliyorum ...

Huzurla izleyemiyorum ama inatla izliyorum evet...
Kötünün iyisi mantığınca cumaları atv yi açıyorum saat tam 20 de.
Kitabını iki kez okumuştum. 
Çok estetikti ordaki sokak ve karakterler... Dizideki yozlaşmış tiplerden binlerce ışık yılı uzaktı diyebiliriz hatta.
Yazar Sibel Eraslan da köşe yazısında benzer şeyler yazmış hatta bugün baktım da. 
Bi' kere kitapta Feyza'nın inançlarını özgürce yaşama amacıyla ortaya koyduğu onurlu mücadelesi esas olarak anlatılmıştı. Ama dizide bir Bilaldir gidiyor. Mübarek bu  kanatsız melek etrafında dönüyor sanki bütün hikaye. Bildiğin türk senaristinin ticari zekası işte. Bakalım, biraz öze inme eğilimi gösterir belki diye izlemeye devam ediyoruz biz de. 

Detaylarla ilgili bir kaç eleştiri yapmak gerekirse ;aa  niye gerekmesin ki ! :P

  •  Tesettürlü arkadaşımızı çok rüküş giydiriyor her kim yapıyorsa. Renkler uyumsuz,kıyafetler kişiliksiz. Diğer yandan abartılı uzun şallara karşın diz boyunda kısa etekler...Ya tabi tabi :) Gerçek tesettürden de çok uzak bir çizgi tutturduklarını birileri hatırlatmalı kendilerine.
  • Feyza rolündeki eleman da Bilal ' e oranla çok uzun boylu sanki , olmamış...
  • Bilal'den de biraz daha mimik istiyoruz bi' zahmet. Karizma olucam diye kastıkça kastı kendini.Mide rahatsızlığı var hissine kapılıyor insan. Yapılmaz o kadar...
  • Dizi müziğini de paylaşacaktım ama berbat bir klarnet solosu çıktı karşıma. Kalsın dedim.
  • Başka rahatsızlıklarım da var ama hüsnü kuruntularımdır inşaallah deyip sineye çekiyorum şimdilik ;)

Her şeye rağmen izlemek istiyorum bu diziyi nedense. Kitapla dizi arasındaki uzlaşmazlıkları ayıklayıp kenara koymak pek neşelendiriyor açıkçası :)

Şu an bir başka neşelendiren şey de deminden beri dinlediğim Mehmet Emin abimiz :)) Siz de dinleyin keyiflenin derim canlar ;)

Ve seviliyorsunuz hepiniz  ! :)




16 Eylül 2012 Pazar

Amel, ibadet ,kulluk...



Özellikle son sayfalarında okumaya doyamadığım bir kitaptı bu.
Aslında şöyle demeliyim : Mehmet Ildırar ' ın son sözlerini dinlemeye doyamadım...
Çünkü sohbetlerinden derlenen kitaplarını okurken bizzat karşıma geçmiş bana anlatıyormuş gibi hissediyorum. Okuyan herkes bunu söylüyor. Daha önce şurda bahsetmiş olabilirim de ya da olmayabilirim de, her neyse...Çok seviyorum O'nu.

Mehmet Ildırar , belki bilenleriniz vardır , geçtiğimiz ramazanın son günlerinde etrafındakilere şöyle dedi:
"Peygamber efendimiz geldi ben itikafa giriyorum. Benimle konuşmayın,beni rahatsız etmeyin."Bağlantı

Bunu söyledikten bi' süre sonra da dünyaya veda etti.Rabbim tüm günahlarımıza karşın hepimize böylesi bir akıbeti nasip etsin ve O'nunki gibi bir hayatı tabi...

Son sayfalarından bir bölümü üşenmedim tatlı yorgunluğumla uykuya geçiş yapmak üzere olduğum bir vakitte sizler için elle yazma kararı aldım.
Ama okumadan önce şunu (Mercan dede'nin en sevdiğim çalışmasıdır hani ) yeni sekmede açıp da dinleyiniz bi' zahmet ;)

Bir insan bir günde karşısına çıkan günahlara intisap etmemekle,meyletmemekle cesedinin her tarafını ashab-ı Kehf'in mağrası gibi yapması lazımdır.Gözleri görür amma görmez.Eshab_ı Kehf'in mağrası öyle ! Cesetleri diridir amma ölmez,gözlerini semaya diktiler amma görmüyorlar.Bu asırda gözlerini yumarak içtimai hayatını,sosyal hayatını aile hukukunu muhafaza etmek her çobanın başına vazifedir.Kamilleri bulursan eteğine yapış. Allah cümlemizi meded-i inayet eylesin.

Ey müminler,hepimiz ana rahminden bu duruma geldik. Çağımızın büyükleri ahirete gitti.Bizler de günümüzü bekliyoruz.Ölüm bir gün gelecek! Tutan eller tutmayacak,gören gözler görmeyecek ! Bu diller susup ,bu ceset toprağa girecek.Dar-ı dünyadan dar-ı bekaya gideceğiz.Amma hesap var! Mizan var! Sırat var! Sonunda bir ebediyet geliyor.Geliniz tevbe-i nasuh edelim.Rabbimizin nimetlerine şükür edelim.Nefsimizi islah,kalbimizi tasviye edip ihlası kazanalım.İhsan sahibi olup salih ameller işleyerek Rabbimize kulluk edelim.


Cennet mekanın olsun Yarbay'ım benim. Seven sevdiği ile birlikteymiş ya, seviyoruz seni...

Dostlar buralardayım ben ! :)

9 Eylül 2012 Pazar

Dayımzadelerde :)


Size geçtiğimiz haftalarda Didim deki dayımzade efendinin laleli villasında geçirdiğim bi' kaç günden bahsederek bloğuma hareket vermek istiyorum bu sabah.
Ama önce şunu dinlemeye başlayınız plzz. :) Ki ambiyans tam olsun ...

Bu karede İngilizlerin inşa edip kendilerine değil de dayıma nasip olan tribleks binayı ve önünde yengemin elleriyle diktiği asma fidanını görüyorsunuz. Asma fidanı kimin umrunda! , o değil de İngilizler konfor alanı oluşturmayı çok iyi biliyormuş ben evde konaklarken bunu anladım hani :)

Gittiğim akşam misafir oluşum şerefi hürmetine mangallar yapılıp havuzlu bahçe keyfi icra edildi. Dayıcık ve eşi fotoda oluyorlar kendileri. Yüzyılın en eğlenceli çifti ! Gülmeyi pek severler ben gibi ;)
Ye-iç-gez üçlemesiyle ifade edebileceğim bu ziyaretin sahil gezintisinden bir kare. Genç garson kardeşlerimiz içki içen turist efendilere alkışlar eşliğinde halay gösterisi sergilemekte.Ama cıks..Hoşuma gitmedi hiç. Yapmayın türk evlatlarına bunu kurnaz işletmeciler !

Bu Poseıdon heykeli Didim'le özdeşleşmiş durumda. Poseıdon, Yunan mitolojisinde depremler tanrısı olarak geçiyormuş efendim.Güya elindeki şu çatal uçlu asayı yere vurunca oluşuyormuş depremler. Pehh ! :)
Yine böyle turistik mekanların olmazsa olmazı sokak ressamlarından biri. Gerçekten on numara çalışıyordu Allah'ı var şimdi. Lakin bu denli bir sanat potansiyeline rağmen imajda biraz oynama yapsa iyi olmaz mıydı bu abimiz ? Biraz keçi sakal, yakadan sarkan bi' poşi , kafada yan duran kasket filan.. Neyse onu da bırakıyorum hadi kendi haline :)

Dünyaca ünlü Didim Marina'sına geçiyoruz. Abi ben bu devasa satranç olayını anlamıyorum. İnsanlar niye kendilerini yoracak işlere kalkışır bilmem. Masanın üzerinde halledileverecek oyun şeysi kalk-yürü-taşı gibi iş yüküyle neden harmanlanıyor ki ? Hamle sırası bana gelince pff leye pff leye yerimden kalkıp oynardım ben her seferinde kesin :P :))
-Bilge sıra sende !
-Tamam o benim atı sağa çekiver sen canım ya :))) gibi...
Didim'e kadar gidip Medusa heykelini görmesem olmazdı tabi. Biliyor muydunuz şu yüzünde kırık oluşan hatunun o dönemdeki en güzel kadın olduğunu ve görenlerin taşa döndüğünü filan. Geçenlerde şurda anlattığım Afrodit gezisini hatırlayınız şimdi. Ya dönemin güzellik anlayışında bir arıza var ya da ben de. Yerden bitmeleri tanrıça ilan etmeler , taşa dönmeler filan. Boşa heyecan :)
Marina'da oldukça yakınlaştığım bir yatı fotoladım sizler için. Ve yine olmazsa olmaz bir orta sınıf hayaliyle noktalamak istiyorum bu postu :
"Ayy keşke böle bi yatım olsaa !! " :)))

Tazekahve der ki özenme bilmemkimin yatına
Sen çalış kazan yaşa anlının akıyla
Bunca yıl sonra mani de mi yazacaktın bloğuna ?
Gülüyorum şu an katıla katıla !

:P

Sevgiler blogcanlar ! :))

31 Ağustos 2012 Cuma

Karmakarışık...

Evet klasiklerden olmak üzere olan bir kitabı yeni okudum evet ... Bunun serisi var onu da biliyorum hatta. Ben Tebrizli 'sini okudum da Mevlana'lısı Kimya'lısı vesair envai çeşidi mevcut. Onları okumadım henüz, ama sıradalar... Kakaolusu vanilyalısı misali hepsi tam olsun Sinan Yağmur beyefendinin yazdıkları kültür hanemizde...
Aslına bakarsanız bu akşam bu bloğa bir el atmam gerekiyordu ve de bir ay önce bitirdiğim kitabı anlatayım niyetiyle bastım kumanda paneline. Heyhat..İnsan psikolojisi durduğu yerde durmuyor.Bir şeycikler anlatasım gelmiyor şu an. Repliğini unutmuş tiyatro sanatçısı gibi kalakaldım burda şimdi :) Yine konuşur gibi yazıyorum onun da farkındayım. Ve içinizdeki "ne zaman toparlayacak bu kahve ?" diye soranlara selam çakıp "en kısa zamanda inşaallah" diyebiliyorum sadece...
Okuduğum kitapta anlatılan Tebrizli üslubuyla özdeş bir post oldu bu aslında blog dünyasına göre . O açıdan oldukça estetik bir tavır diyebiliriz benimkine. Neyse tüm seriyi okuduktan sonra daha üsturuplu bir değerlendirme ile bu açığı kapatırım inşaallah dostlar.
Ve işe başladığımdan heberiniz var mı ? Yok tabi...
Bu karmakarışık satırları açıklar hatta tölare eder bu haber :)

Neticede ben seviyorum sizi ve daha neşe dolu 23 nisanımsı postlarla buluşmak üzere diyorum.

Sevgiler dostlar...


24 Ağustos 2012 Cuma

Gül Tatlısı mevzusu...


Senee 99 filan sanırım.
Kardelen Eğitim gönüllüleri derneğinde kendi ismiyle özdeşleşmiş tatlının yapımına başlanırken mutfaktan sesleniliyor :
-Bilge , hadi gel bak bu çok kolay , sen bile yapabilirsin , ehehee...
Hoş değil tabi.
Sineye çekip oralı olmuyorum ama bir başkasına tarif verilirken çaktırmadan tarifi kaydediyorum.
Seneler sonra bir bayram arefesi denemek kısmet oluyor , sonuç : on numara.
Tatlıyı arefede değil de bir kaç gün sonrası için hazırlamayı özellikle tercih etmeyip bayramın kahramanı olmayı reddedişim altında da ince bir nüans var tabi ama kim biliyor ki?
Artık siz ...
Neyse , bu tarif çok pratik ve tüm çabaların sonunda elde edilen ürün mükemmel bi' lezzet onu diyeyim ben.

5 bardak una 1 bardak kaynar su 2 bardak sıvı yağ 1 paket kabartma tozu ve 1 paket vanilyayı katıp karıştırın. Gül şekli vermeye uğraşmayın bırakın o da benim farkım olarak kalsın :P
İçine ceviz ya da badem koyabilirsiniz lezzeti perçinlemek adına.
Şerbet 3 bardak su ve 3 bardak şekerle hazırlanıp soğumaya bırakılacak. Tatlı sıcakken şerbet ılıkken hemhal olacaklar ki önemlidir !



Bu nahoş hatıra , bu özensiz tarif ve konuya tamamen abzürt bir teğet çizen bu şarkı...

Neyseki yine iliklerime kadar kendimim...

Sevgiler dostlar ;)

12 Ağustos 2012 Pazar

İskender


Bir çırpıda okudum her insan evladı gibi ben de :)
Çok sıcak ve çok bizden bir hikaye...Evet içinde bir adet cinayet bir adet de katil var ama o İskender ' e aşık filan olmamak imkansız gibi :P
Hatta kurbanını öldürme hamlesini yaptığı o anı okurken bile... Neyse sanırım şu sıralar Alaska'da zaten O, kendi haline bırakıyorum muhteremi ;)

Okuyunuz dostlar mutlaka !

Şu sıralar müzik yelpazemde bi Yalınlık ki sormayın gitsin :) Varsa yoksa Yalın'ın son şarkıları ...





"Kapıyorsun ya gözlerini , dudakların..."


Sevgiler dostlar :)


6 Ağustos 2012 Pazartesi

Saçma ...

Benimle olan tüm iletişim olanaklarını kestiğim kişi için yayınlıyorum bu postu...

O kendini biliyor değil mi, evet biliyor...

Bloğumu böyle bir amaç için kullanmak istemezdim esasen ama dediğim gibi tüm iletişim kanallarını yok ettiğim için bu mesajı O'na bloğumdan iletmek dışında bir seçeneğim kalmadı malesef.Takip ettiğini biliyorum çünkü.

Mesajım şu ki :

Pazar günü yaptığın hareket sana çok çılgınca ve hoş gelmiş olabilir.Benim de hoşuma gideceğini filan mı düşündün ? Gitmedi... Evet hiç hoşuma gitmedi ve bilakis beni üzdü. Sakın bir daha tekrar ettirme ! Biraz hatırım kalmışsa eğer...

Devrik olmayan, kurallı sıralı cümlelerle beyan ettim sanıyorum derdimi. Gerisini sendeki anlama potansiyeline bıraktım.

Bu post yoruma kapalıdır dostlar...

1 Ağustos 2012 Çarşamba

Kasma :)

İster istemez bu blog olayını seviyorsun...

Hani keyifsiz bir öğleden sonrasında tatsız tatsız yapılacak işleri planlarken. İlk iki saat içinde asla onlarla ilgilenmeye başlamayacağını bile bile hem de.

Ve de doğum yapan afet gibi bir arkadaşınızın ne kadar çökerip de ev kızı müzeyyen durumuna geldiğini görünce.Ne yani ilerde ben de böyle mii ? gibilerden için kabarmaya başlayınca...

Olası bir sürü faydalı eylem dururken tweet galaksisinde heba ettiğin dakikalarla üzgün üzgün vedalaşırken hatta canın acıya acıya...

Uzaklardan mucize ama muhteşem haberler beklerken ve de hiç beklemiyormuş gibi yapmaya çalışırken ...

Susamışken,hani sahurun son demlerinde patlama durumuna gelmiş olmana rağmen bir bardak bir bardak daha içmeliydiim diye hayıflanıyorsan hala.

Gitmeliyim diye düşünüp dururken, ama gidecek yerin yokken...

İşte böylesine bir öğleden sonrada bir kaç blog okuyup benzer şeylerle karşılaşınca insan fıtratı rahatlayıp sakinliyor azcık :) İster istemez seviyorsun blogcu olmayı ...

Sonra da kasma diyorsun ;)




30 Temmuz 2012 Pazartesi

Slumdog millionaire

Bugünlerde hayatımı bir kaç kelime ifade edebilir diye düşünüyorum. Nedir onlar ?
Kitap, oruç, sinema ve de su :) Su konusunda genişce bir ortak tabanımız var değil mi dostlar ? Gerçekten yaz aylarına denk gelen Ramazan günleriyle birlikte ne kadar da büyük bir vazgeçilmez olduğunu yeniden hatırlıyoruz H2O mucizesinin. Geçtiğimiz günlerde okuduğum bir makale tamamen yanıcı olan Hidrojen ve Oksijen moleküllerinin bizler için hayat kurtarıcı bir serinleticiyi meydana getirmesine dikkat çekiyordu ki gerçekten çok ilginç. Neyse lafı çok uzattığımı farkettiğim şu iftar saati sonrası H2O keyfimi icra ederken herkes gibi sizlere geçtiğimiz günlerde izlediğim filmleri anlatacağım.Tabi ki yine keyifle ;)

Cesaret konusunda çok pis gaz veren bir macera aksiyon filmiydi bu.Açlık oyunları. Herkes beğeniyle izlediğini yazıp çizmişti , gerçekten ben de çok beğendim. İzlemeyen varsa hala hararetle öneririm , hemen izlesin , hiç vakit kaybetmesin ! :)
Katniss olmak,ne kadar zor ama ne kadar da muhteşem hissettirirdi kimbilir ...



Hikaye gerçek hayattan alıntı diye aklımda kalmış. O heyecanla izledim sonuna kadar. Filmin adı, Milyoner . Temasına hakim olan sadakate, azime ve özgüvene hayran ola ola izledim.Sonunda öğrendimki yokmuş böyle bir hikaye :) Ama film yine de muhteşem , öykü ve kurgulama çok hoş. İzlemeyenler alsın listesine bunu da :)
Bu filmin afişini ilk gördüğümde hemen "geçiniz" dedim. Vakit kaybı olduğu o kadar belliydi ki , kaybedemem vaktimi diye geçirdim içimden. Sonra afişte Çağan Irmak ismini gördüm ve de tabi ki anında çark ettim :) Ne var ki bir kaç hoş detay dışında ilk intibamı boşa çıkarmayan bir iş olduğunu anladım film sonunda. Ahtapot sahnesi dışında Çağan'a hayranlığımın perçinlendiği bir an olmadı film boyunca. Neyse zaten yeterince hayranlık söz konusu Çağan için şu yaşta , fazlası göz çıkarırdı belki de :) Çok tavsiye edemeyeceğim bu filmi dostlar o kadarını söyleyeyim ...

Dediğim gibi günler sinema kitap ramazan vesair etiketlere dolanmış vaziyette akıp gidiyor ve her şey rutininde benim cephede. Peki ya sizde ?

Sevgiler herkese :)

26 Temmuz 2012 Perşembe

Şemsi Tebrizi- Melahat Kıyak Ürkmez


Arkadaşımın hediye ettiği bu kitabı ilk aldığımda güzel bir roman bekliyordum ama değilmiş meğer. Daha doğrusu roman değilmiş . Kitap, araştırmacı yazarın belge ve dökümanlara dayanarak ortaya koyduğu Şemsi Tebrizi 'nin hayatından ibaret. Evet beklediğim lezzeti alamadım ama enteresan şeyler öğrendim bu kitapla birlikte.İlk sayfaları okurken attığım twit şudur hatta :
"Sağ beynin ilgi duymasıyla okumaya başlanan kitabın sol beyin argümanlarıyla yazıldığını farketmek ve yine de devam etmek.esaslı işkence.."
Ama öğrendiğim bilgiler ilerleyen sayfaları benim için işkence olmaktan çıkardı diyebilirim kesinlikle.
Yine fazla lafı uzatmadan beni en çok etkileyen bölümlerden birini verip kaçayım diyorum ben :)

"Şeyh dedi ki : Halife semayı yasak etti.Bu yasak dervişin içinde bir düğüm oldu.Hastalandı , Onu çok uzman bir hekime götürdüler.Nabzını tuttu,ondaki hastalığın sebeplerini araştırdı.Okuduğu ve bildiği hastalıklardan hiç birine benzemiyordu.Onda hiç bir şey göremedi.Derviş öldü.Doktor Onun mezarını açtı göğsünü yardı , içindeki sert düğümü dışarı çıkardı.Tıpkı akik taşı gibi olmuştu.Doktor bu akiki yoksul bir zamanında satmıştı.Elden ele dolaştıktan sonra halifeye kadar dayandı.Halife bunu yüzük taşı yaptırdı . Birgün bir sema aleminde aşağı bakarken elbisesinin kan içinde kaldığını gördü.Kendini yokladı hiç bir tarafında bir yara izi göremedi.Elini yüzüğüne götürdü yüzüğün kaşı eriyip akmıştı.Bunu satanları aradılar birer birer. Hekime kadar dayandı, hekim hikayeyi anlattı.
Bir yerde sızmış kanlar görürsen,
Bil ki benim gözümden damlamıştır."

Güzel kitap dostlarım , satır arası kalmış Mevlana - Şems aşkına dair notlar ilginizi çekerse mutlaka okuyun :)Bu kitabı bana hediye eden arkadaşıma çok teşekkür ediyorum tekrardan. Melekimsi bi varlıktır hani kendisi :)

Sevgiler herkese ...


20 Temmuz 2012 Cuma

Ramazan geldi...

Tek soruluk kişilik testi !

Şu alttaki fotoya bakıp : " Hooovvv , heyy ,aaa ! Böyle bi yatağım olaydı be ! " diyor musun ?
Eğer diyorsan içindeki çocuk ölmemiş canımcım, sende hala ümit var ;) Ha bi de kaşif ruhlusun diye de çıkarsama yapsak yanılmayız kanımca :) Biz kim miyiz ? Bi' avuç kahveci bilim insanı olarak bil sen bizi :P

Nette rastladım bu resme , nasıl ama ? Işıklandırmasından tutun da balıklı bilmemneli duvar stickerına kadar tüm detayıyla uygulayacağım dekorasyon planımdır kendisi şu saatten itibaren ;)

Ve ramazan geldi , özlemiştik hasretle bekliyorduk onu değil mi :)
Bu kahve bi' tuhaf gerçekten ;manevi ritüelleri bazen satır satır döker anlatır bıkmadan sıkılmadan , bazen de ufak bir kelamla karşılayıverir on bir aylık sultanını...
Sultan...
sen ümmetin ayısın , benim ayımsın ya, sana yakışanı yap.

Rahmet yüklü zerrelerle güçlenmiş vakitlerini ruhuma zerket inceden, hani ben hiç farketmeden...
Seninle ilgili söyleyebilecek o kadar çok şeyim var ki , bilirsin sen...Hep bla bla bla nidalarımı :)
Gömleğimin sol üst cebinden o kadar çok kelime çıkartabilirim ki aklın hayalin durur hani.
Ama yapmayacağım.
Bu yıl seni başka türlü yaşamak istiyorum ; susarak ve sindirerek ...

Eğer ağzım kapanırsa, açılabilir gözlerim çünkü...




Bol istifadeli ramazan günleri sizinle olsun dostlar ;)

9 Temmuz 2012 Pazartesi

Bir kaç şey...




Bir iki bişey söyleyip gideceğim...

  • Neden çok az meyve tükettiğim ile ilgili soruların cevaplarını bulmak için bir takım yaptığım bilimsel araştırmalar sonucunda meyve soyarken ıslanan ellerimin beni gerdiğini ve bilinçaltımın bu gerilimi önleme amacıyla meyveyi kökten reddettiği bilgisine ulaştım. Bu nedenle alttaki meyve tabağı gibi ( az önce hazırladım canlarım afiyetle tüketiyorum şu an)tabaklar hazırlayıp ellerimi yıkayarak temiz bir şekilde meyve tüketmeyi alışkanlık haline getirmeyi planlıyorum bundan böyle.


  • Bankalara her hangi bir iş nedeniyle girdiğimde insanları tek tek süzerek hep düşünüyorum ; acaba buraya gerçekten bir finansal iş nedeniyle mi geldi yoksa dışardaki yakıcı yaz güneşinden alevlenen vücudunu bankanın şefkatli kliması altına atmak mı istedi ? Elimde değil, aklıma geliyor :)

  • "Ünlü oyuncu Morgan Freeman ' ın yaşlandıkça belirginleşen yanağındaki benleri pütürlü et benleri mi yoksa derisinin içine gömülü birer siyah noktacıktan mı ibaret ?"sorusunu beynimden çıkarıp atacağım zamanı merak ediyorum bir de.Her filminde içimi kemiren yegane sorudur hani.Biri artık bu konuyu aydınlatsın lütfen !:)



  • Kendisine göre kadınlığın önemli koşullarından farzettiği reçel yapımı olayına haddinden fazla değer biçen rahmetli annem cennet bahçesinde gezip dolanırken geçen gün yaptığım çilek reçelini görme fırsatı bulabilmiş midir peki ? O'na sevgiler fatihalar benden...
  • Efendim KPSS dir YGS dir vesairedir...bunun gibi hayati sınavlarda süre bitimine son 2 dakika kala eksikleri gözden geçirmek yerine oturup diğer sıralarda deli gibi soru çözen önündeki kağıda lehimlenmiş bakışlarıyla evrenden kopmuş insanları incelemeyi alışkanlık haline getirme konusunda yalnız mıyım acaba ?
  • İnsanların ruh yaşlarının biyolojik yaşlarıyla olan uçurumsal farkı ne zaman İsviçreli bilim adamları tarafından ele alınıp incelenmeye başlayacak ? Ve bu farkındalık, o kadar meşrulaşacak ki kimliklerin sol üst köşesinde ufak bir hane bu ruh yaşının yazılması için açılacak. Her sene bilimsel labratuvarlarda yapılan psikolojik testler sonucu yeni ruh yaşı tespit edilip kimliklerin ruh yaşı hanesine yazılacak. Bunlar ne zaman yapılacak ? Hanımefendi yaptığımız testler sonucu, son 5 yıldır 17 yaşına çakılıp kaldınız bizden söylemesi :P
  • Ve zırvalayıp duruyorum Allamm...Acaba bu bloğu kapatmalı mıyım ? Böylece deli saçması paylaşımlarımın ulaştığı çember global ölçülerden daha bir cüzi alana daralırdı, aile , eş dost filan gibi...
Söyleyeceklerim bu kadar dostlar , seviyorum hepinizi en nihayetinde.
Evet tanımıyorum , evet içinizde; sapıklar , dost canlıları, üstün kabiliyete sahip sanatçılar, haylaz ergenler vesair kimseler olabilir hiç farketmez, seviyorum he-pi-ni-zi ... Aynı yaratıcı yaratmış ne de olsa :)
Ve Zeki söylesin de ne söylerse söylesin diyen bir cancağızıma gönderiyorum bu şarkıyı :)
Mutlu haftalar :)

5 Temmuz 2012 Perşembe

Bit Palas


Bu kitap çok değişik bir kurguyla tanıştırdı beni. Vardır belki örnekleri de ben ilk defa bu kadar dağınık tasvirlerle örülü bir hikayeye tanık oldum.Önceleri sıkıcı geldiyse de sonuna doğru hoşuma gitti evet. Aslında bi' kere de önceleri sarmayan bir kitabın sonuna doğru da can sıkıcı bir halde bitmesini istiyorum hayatımda :) Sanki yazarlar beni hep bu açıdan alt ediyormuş gibi ve de kitap sonunda karşıma geçip pis pis sırıtıyormuş gibi..."Bak başlarken burun kıvırmıştın ama sonuna doğru nasıl da elinden düşürmedin yazdıklarımı " diyorlarmış gibi sanki bana. Neyse günün birinde bu ayarda bir kitap yazdığımda daha iyi hissedip hepsiyle ödeşmiş sayacağım belki de kendimi :)
Ve Bit Palas ' a girersek eğer , namı diğer Bonbon Palas olur kendisi esasen, değişik insan profilleriyle harmanlanan yaşam tasvirlerinin yapıldığı bir romandır bu.Sonundaki sürprize kadar hepsinin en az kapı komşunuz kadar gerçek olduğuna inanıyorsunuz sıkı sıkı.Ta ki tüm anlatılanların dikey bir yalan sapması olduğunu öğrenene kadar kitap sonunda.Böceklerin dünyasıyla yapılan özdeşleştirmeler de ilgi çekici bu arada.
Neyse çok fazla da detay vermek istemiyorum.Zaten pek fazla verebildiğime de inanmıyorum şu an. Eminim kimse bir şey anlamadı. Okuyanlar dışında :) Ama yazar da bunu ister muhtemelen değil mi tadımlık lokmalarla fikir sahibi etmek kafidir blog okuyucusunu. Elif ,bence buna memnun olurdu evet ;) Okumayanlara tavsiyem 10 üzerinden 8 dir efendim. Bit Palas sakinleriyle tanışın mutlaka bi' ara ;)


Peki bu şarkıyı hatırlayan var mı ? Mona Lisa' yı şekilden şekile sokan bu klibi ?
Şarkıyı evet ama klibi hayır diyenlerdenim ben :)






Kapanış olarak da çok ciddi bir edayla söylemek istiyorum ki : " Ama üzülme yine süzülme çünkü sen bitanesin ! " :))

Sevgiler dostlar...

28 Haziran 2012 Perşembe

Bana ölümden bahsetme !

Ne de severiz şu nidayı yükseltmeyi ... Özellikle ben... Tatsız tuzsuz gelen bu mevzuda konuşulsun istemeyiz pek fazla.
Ama bu hafta gazete yazımda bahsettim. Tanıdıkların üst üste aldığım vefat haberleri üzerine yazmak farz oldu sanki.

İşte şu alttaki yazıyı...

Nazilli’nin sıcağı katlanılır gibi değil doğru mudur ?

Sözümüze konu olacak aile için de Nazilli sıcağı katlanılır gibi değildi mutlaka ki; kendilerine yüksek tepelerde serin yaylaları olan yakınlarda bir kasabada yazlık niyetine kullanalım amacıyla bir ev yapmaya başladılar.Yurtdışında yıllarca emek harcayıp emekliliğini Türkiye’de geçirme planıyla geri dönen bu sevimli aile haftanın belli günleri Nazilli’den ufak tefek eşyalarını alıp kendilerini bu evin inşaatına atıyorlardı.Babanın elinden bazı inşaat işleri geldiği için evin ufak tefek işleriyle bizzat kendi ilgileniyordu. Serin bir yaz geçirme hayaliyle ve de birden bastıran sıcakların etkisiyle kasabadaki evin işlerine hız vermişlerdi . Ailecek kenetlenmişler , her birey kendine uygun bir işin ucundan tutmayı görev bilmişti.Komşular yeni taşınacak komşularından memnun , aile bireyleri kasabanın yerlileriyle kaynaşmaya hazır , huzurlu ve keyifli bir yaz mevsiminin profili oluşmuştu bile kafalarda. İşte yine bir öğle vakti evin babası mutfak fayanslarıyla meşgul … Öğle yemeğine çağıran eşine hemen geliyorum deyip işine ara veriyor. Yemek yeniyor , arkasından uzun yaz günlerine yakışan öğle uykusu faslı icra ediliyor ve namaza giderken evdekilere , “ az bi yer kaldı mutfakta,onu da hallettim mi işin çoğunu bitti sayın ” deyip veda ediyor…

Bu ailesiyle son görüşmesi babanın…Çarşıda aniden gelen bir kalp kriziyle hayatı son buluyor.Ya ev, ya hayal edilen yazlar, o yazlığın balkonunda hayal edilen akşam yemekleri , belki de hepsinden önemlisi huzur ve keyifle yudumlamayı hayal ettikleri emeklilik yılları…Hepsi bir anda ortada kalıyor. Öylece yarım yamalak…

Hiçbir ölüm yakışmıyor sahibine orası kesin. Orda bir anlaşmak lazım ki ne kadar yaşlı olursa olsun bir hayatın noktalandığını duyduğumuzda donup kalıyoruz. Bir iki dakika süren o acı sessizlik…Ardından gelen zar zor yutkunuş ve de “Her nefs ölümü tadacaktır” (Enbiya-35) ayetince teslim olan haller…

Özellikle bu sene çok fazla genç ölümleriyle sarsılmaktayız.Tevafuken üst üste gelmekte hepsi de.Gencecik bir annenin hayatına kendi elleriyle son vermesi , daha da genç bir abinin ona keza yalnızlık içinde intihar edişi , yine hiç kimsenin ölümü yakıştıramadığı iri yarı heybetli bir o kadar da sevecen genç bir aile reisinin kalp kriziyle aramızdan ayrılışı…Örnekler o kadar çok ki. Girişte anlattığımız hikaye diğerlerine oranla belki de en makul karşılanabilecek olanı.Ama değil işte. Her ölüm , bir yarım kalış, bir plan dışı aksiyon, bir aksama ki hayatları alt üst eden cinsten.

Bazen monoton kabul edilen bir günün saatlerini tüketirken nefsim ve şeytan el ele çıkıp geliyorlar bulunduğum mekana. Bilmem nerdeki ölü denize demir atmış o beyaz yatın güvertesini gösteriyor biri , diğeri dünyanın öbür ucunda neşe ve sefa içinde sarhoş olmuş bir güruhun vurdumduymazlığını hatırlatıyor.Diyorlar ki ,” heyy! hayat sonsuz hızıyla ve çılgınca akıp giderken bir yerlerde sen burada niye sabit kalmışsın ? Git ve yaşa doya doya !” Sonra kamil bir ses –ki o ses bana ait değil muhtemelen- diyor ki , “ölüm var…aniden gelen, tadı tuzu kaçıran ölüm var.Sonrasında da ebedi bir hayat…Neye yarar ki umursamazca tükettiğin üç beş sene ? Bu kadar mısın sen ? Bu kadar kıymetsiz mi var oluşun ?”

Dünyaya baktığımda , muhteşem işler görüyorum her seferinde.Görmek niyetiyle bakmamış olsam bile harika işler…Bir karpuz dilimi içimi serinletirken kusursuz tasarımını takdir etmemek mümkün değil. Suya yakın yapısıyla sağlam kabuklar tarafından muhafazası mükemmel.

Bir ağacın kış geldiğinde tek bir yaprağı dahi kalmamışken baharda yeşil yapraklarla giyinmesi yaz gelince olgun meyvelerle dolup taşması akıl almaz işler…

Her detayda ince ince hesaplar ve her detayın kusursuz mevsimsel tekrarı… Yaptığı işlerde kusur kabul etmez bir titizliği var Mevla’nın hiç kuşkusuz.O’ nu tanıma imkanı veriyor bize sunduklarıyla. Çoğu ayetinin başına eklediği “akıl sahipleri düşünmezler mi ?” sorusuyla da idraklerimizi hedef aldığını ifade ediyor sık sık.

Herkesin Allah’ın varlığına inanma sebepleri ayrı ayrı. Kimi tam teslimiyetle bir yaradanın olmasını muhtemel gördüğü için , kimi belki dua ettiği ve duaları kabul gördüğü için, kimi safiyane bir alışkanlıkla ebeveynlerinden duya geldiği için inanıyor Allah’ın varlığına.Ben de Allah’ın varlığına bu muhteşem işlerin referansıyla inanıyorum, iman ediyorum inşallah.

Ve adaletine de yürekten inanıyorum ki ; portakal kabuğuna ayrı, portakalın kendisine ayrı vitaminler yükleyip kusursuz ikramıyla mükemmeliyetçi tavrını ortaya koyan Allah , ölü denizin ortasına demir atan yatın güvertesindeki kuluyla benim aramda ayrımcılık yapmış olamaz. Mutlaka O’na başka bana başka imtihanlar vererek sınav salonunda tutuyor bizi an itibariyle.Belki o kardeşimin ki benimkinden çok daha ağır nerden bilebilir insanoğlu ? Ve mükemmel işler yapan Allah’ımız , imtihanında gösterdiğimiz başarı ölçüsünde ebedi aleminde ağırlayacak bizleri. Esasen sonsuz rahmetiyle yine de gösterdiğimiz başarının layığından çok daha fazla ikramlara muhatap olacağımızın da müjdesini vermiş bizlere.

O halde kaçınılmaz geçit kapısı , ölüm, karşımıza çıkıvermeden kafaları hazırlamalı. İyiliğe ve güzel kulluğa programlayıp kendimizi ebedi hayata hazır durmalı.Ölüme düğün gözüyle bakan Mevlana’ca yaşam sürmeli şu hayatta. Yanımızda olanlara benim dememeli, sadece yanımda demeli.Paylaşırken verdiğin kadarının ahirette sana iade edileceğini hesap edip ona göre paylaşmalı.Kalp kırmaktan kaçmalı yılandan kaçar gibi. Bire bin verilen özellikle şu mübarek aylarda hayır fırsatlarını kollamalı. Kulluk adına Mevla’nın senden istediği ne varsa O’nunkine benzer titizlikle icra etmeli.Bir puan daha üç beş bonus daha kattıkça katmak istemeli sevap hanesine. Ve kanaat notunun derdine düşüp nafileleri çoğaltmalı. En önemlisi ihlasla ve şükranla…Her şey bir yana düşünmeli ; bir bardak çay için bile teşekkürü ihmal etmezken hiç tanımadığımız o toy çelimsiz garsona , bu kadar ikramı hizmetimize sunan Rabbe nasıl teşekkür etmeli ?

İyi haftalar olsun dostlar…

Ve sevgiler blogcanlar...