28 Temmuz 2014 Pazartesi

Bu son olsun...

Sıkıntılar yaşadık şu Ramazan'da hem de çok büyük sıkıntılar...

Gazze'nin üzüntüsü omuzlarımızdaydı ve dahi  diğer illerdeki müslüman kardeşlerin...

Ramazan bitti, dönüp baktık içimize, bir bayram yapacak mecal bulamadık.

Ama yapmalıydık, hatta inadına bugün yapmalıydık... 
Bayramların klişe olduğunu düşünenlere inat, gereksizliğine atıf edip duranlara inat, bayram neyimize türküsü söylerken öğretilmiş çaresizlik hastalığına düçar basiretsizliğe inat...

Tüm inananları gövdesinde birleştiren bu ortak paydaya sıkıca sarılmanın tam vaktiydi çünkü.
İçimizdeki ve dışımızdaki düşmanların gözlemlediği nakavtı kimseyi şahitlendirmemek için manevi değerlerimize daha sıkı sarılmalıydık çünkü. 
Kalktık, tüm yapılması gerekenleri yaptık, yardımlarımızı kardeşlerimiz için seferber ettik, bayram namazlarına koştuk, dualar ettik ve bu sabah da sevdiklerimizle bayramlaştık.

Yaşadığımız müddetçe her durumda ve her şartta yapmaya devam edeceğimiz gibi...

Ve bana gelince ben de gül tatlısı yaptım bu bayram gül... Gerekçesi  iliştirildi üzerine: Tüm zorluklara rağmen gülümsemek için inat edin birbirinize diye. Üzmek, kırmak, yok etmek için inatlaşma güdüsünün aksine...



Böylesi zor bir Ramazan...
Tüm müslüman alemi adına son olsun, şu koca dünya için arzuladığımız dengeler yerine otursun ve en nihayetinde bayramlar bize içimize sinerek kutlu olsun ...



"Doğarken ağladı insan, bu son olsun bu son..."

25 Temmuz 2014 Cuma

Fütuh'ul Gayb / Gizliden sesler

Bir kitabı okur okumaz paylaşmak istiyorum dostlar...Sanki araya zaman girerse kitabın ruhuma bıraktığı hayali kapsül açılıp bana bıraktığı duygular uçup gidecekmiş gibi geliyor anladınız mı ? :) 
Bu yüzden dün gece sabaha kadar uyumayıp bitirdiğim kitabı paylaşma saatim ancak bir gece sonrasına yani şu vakitlere kadar uzayabilir :)

Neyse Fütuh'ul Gayb ne zamandır okumak istediğim bir kitaptı. Ama nerden nasıl temin edebileceğimi henüz araştırmaya vaktim olmamıştı.Derken bir gün karşıma çıkıverdi, hatta senindir deyip ellerime konuverdi mi demeliyim ?
Evet evet aynen öyle oldu :)

Diş kirasını bilir misiniz siz ? Osmanlı'ya ait çok hoş bir Ramazan geleneği... Eskiden atalarımız evlerine iftar daveti verdiklerinde, davetlileri evlerine uğurlarken ellerine mutlaka birer hediye tutuşturarak gönderirlermiş.İftar davetini kabul edip sevap kazanmalarına vesile oldukları için hak ederlermiş davetliler bu hediyeyi. İşte buna da diş kirası denirmiş. 

Sevgili dostum Nihal, geçtiğimiz günlerde bizi iftara davet edip, bir de iftar sonrası kitaplığının başına götürerek "hadi bakalım şu kitapların içinden diş kiranızı seçin kızlar" deyince, orda ne zamandır okumak istediğim Fütuh'ul Gayb'ı da görünce ben... Ohoo ne dualar ettim hem bu geleneği çıkaran zarif ruhlu atalarıma hem Nihal'e hem dee... bilmiyorum herkese işte.. An itibariyle açığa çıkan sinerji tarifsizdi kısaca anladınız siz :)

Tasavvufun ilk yazılı kaynaklarından sayılan bu eserin sahibi, yine ilk tasavvuf ehillerinden olan Gavsı Azam  Abdulkadir Geylani... İnsanın huzurlu ve mutlu olmak için debelenip durduğu bu nankör dünya atmosferi içinde benlik duygusunun önüne çıkardığı handikaplardan sıyrılması ve daha arınmış daha özgürleşmiş bir ruh haline geçiş yapması için izlemesi gereken yol haritasını anlatır kitap. Uzaktan hikayelerini duyduğumuz evliyaların geçtiği mertebeleri ve ölmeden önce teslim ettikleri ruhlarının onları nasıl bir zirveye çıkardığını da aynı zamanda. Fütuh'ul Gayb yani "gizliden sesler", diğer tasavvuf kitapları gibi takva peşine düşen beşere hitap ederek inceden mesajlarla bezenmiş öğüt dolu bir kitap. Tavsiyedir... 

Bakalım alıntı kısmı için hangi sayfayı uygun görmüşüm bu kitapta... Hemen, okurken arkasına not ettiğim sayfa numarasına bakıp açıyorum ve aynen aktarıyorum :

"İnsan, kendisi gibi acizden bir şey isteyemez.Yalnız cahil olduğu için ister. İmanı zayıf olduğu için bu yolu tutar. Marifeti yoktur, yakin derecesine varmış imanı yoktur. Sabrı yok denecek kadar az olduğu için bu yola düşmüştür.
Dilencilik huyunu bırakan insanda şu yüksek vasıflar mevcuttur :
Allah'ın kendi halini bildiğine inanır. İlmi ilahinin her şeyi kuşatmış olduğuna yakini vardır.Her an iman yolunda ilerleme kaydeder. Yaratanını hiç bir zaman unutmaz, her an onu tefekkür etmekle hoşlanır.
İşte bu hallerde O, kimseden bir şey istemeye ve rastgele herkese dert yanmaya utanır. Ve daima huzurla:
-Beni benden daha iyi bilen var.
der, ve günlerini böylece bitirir..."

"Nimet, ehli değildir, onu şükürle bağlayınız." Hadisi Şerif

Sıradaki kitap incelemesine kadar yine de Tazekahve'den pek uzaklaşmayın dostlar...

Sevgiler :)

20 Temmuz 2014 Pazar

Yeni haber ve sosyal ağlar

Henüz haberiniz yok değil mi ? 



Ulusal bir internet gazetesinde köşe yazıları yazmaya başladığımdan, hatta geçtiğimiz hafta ikincisini yazdığımdan filan ? 

İşte şu alttaki  linkten köşe yazılarıma ulaşabilirsiniz bundan böyle :) 

http://turkiyeninnabzi.com.tr/yazidetay/bilge-cakir/merhaba.html

Kendimle ilgili duyuruları en son blog dünyasında paylaşıyorum tabi. Bloğa göre daha hızlı geri dönüş sağlayan diğer sosyal ağlar ilk sırayı alıyor böyle durumlarda :)

Ve onlardan bahsetmişken hani, beni şu şu adreslerden takip edebilirsiniz bu alemde :

http://www.facebook.com/profile.php?id=613342487

http://twitter.com/bilge1978

http://instagram.com/bilgecakir09

http://tr.foursquare.com/bilge1978

Ve iletişim halinde olalım, yazmamı istediğiniz konular varsa yazın, beyin fırtınaları yapalım edelim... nasıl fikir ? :)

O zaman, şimdi evden çıkmak için hazırlanabilirim...

Bu akşamki iftar davetine yetişmek için son yarım saat... 

Sevgiler diyeyim, herkese ama herkeslere :)

13 Temmuz 2014 Pazar

Risale-i Nur'da Tasavvuf

Eğer tasavvufu yaşamaya çalışan biriyseniz bir nur talebesine bakış açınızın çok da sempatik olmadığı düşünülür.Ya da tam tersi bir nur talebesiyseniz tasavvuf ve tarikatlara yine antipatik baktığınız kanısına varılır. Tüm bunların dışındaysanız, zaten sizin için herhangi bi kategorizasyon sorunu yoktur. 

Neyse.. İşte Mehmet Ildırar, cemaati içinde namı diğer "yarbay", bu önyargıları yok etmek adına yazmıştı son kitabını.Son kitap, diyorum çünkü vefatından hemen önce yayınlandığını ve başka bir kitap çıkarmadığını anımsıyorum.Yanlışım varsa bilemem yine de.
 Kitapta,hayatındaki  tasavvuf serüveninin yeni başladığı dönemlerde mürşidinin kendisine "Risale oku, ilmini arttır" ikazıyla Risale okumaya başladığını anlatıyor.Okuduktan sonra da, Bediüzzaman Said Nursi 'nin(k.s.*) yazdığı risalelerde ve de kendine sunulan tasavvuf öğretilerinde farklılık olmadığını, her ikisinin de  Kur'an ve sünnet ahlakına kuvvetle yapışmayı tembihlediğini görüyor. Risalelerden bununla ilgili alıntıların yanı sıra, Bediüzzaman'ın "Zaman tarikat zamanı değildir hakikat zamanıdır." sözü üzerine de uzun açıklamaların yer aldığı bir kitap. Malum sözün ediliş zamanı göz önüne alınırsa insanların, "tasavvuf" gibi takvaya kapı aralayan bir boyuttan ziyade din var mı yok mu ikileminde oldukları bir dönemde tüm gücüyle talebelerini ilme ve hakikatlerin ortaya çıkarılmasına seferber etmek amacıyla edilmiş bir laf olduğu üzerinde duruyor. 
Diğer yandan Bediüzzaman'ın bizzat tasavvuf büyüklerine duyduğu muhabbet ve onlara övgü dolu sözleriyle de tasavvuf karşıtı sayılmasının mümkün olmadığını anlatıyor.Bunların neler olduğunu bilmek ya da Risale-i Nur'la Tasavvuf arasındaki  karşılaştırmalı değerlendirmelere vakıf olmak isterseniz eğer bu kitabı okumalısınız. Semerkand yayınlarından bu kitaba ulaşabilirsiniz. 



Alıntılarda da bizzat zamanın alimi Bediüzzaman'ın hatıralarından birine yer vermek istedim. Mürşid mürid ilişkisindeki "himmet" olgusuna dair bir örnek :

"Üstad Bediüzzaman hazretleri (k.s) Sikke-i Tasdik-i Gaybi'de şöyle anlatıyor : Ben 8-9 yaşlarındayken etrafımızdaki bütün ahali tarikatı Nakşibendiyye'nin meşhur gavsı Seyyid Sıbgatullah Arvasi (k.s.) isimli zattan medet isterken, ben akrabalarıma ve ahaliye muhalif olarak Gavs-ı Geylani'den (k.s.) istimdat ederdim.Çocukluk itibariyle elimden bir ceviz gibi ve ehemmiyetsiz bir şey kaybolsa, "Ya Şeyh, sana bir fatiha.Benim cevizimi buldur." derdim.Bir fatiha okurdum ceviz gelirdi.Acayiptir,yemin ediyorum, Gavs-ı Geylani'den (k.s.) 1000 defa böyle himmet imdadıma yetişti.Onun için bütün hayatımda Fatiha gibi zikirleri ne kadar okumuş isem, Hz. Resulullah'tan (s.a.v.) sonra Şeyh Abdulkadir Geylani'ye (k.s.) hediye ediyordum.

Bu zat nasıl olur da tasavvuf evliyasına karşı olur ?"

Evet güzel soru değil mi... :) 
Başta tüm tasavvuf büyükleri olmak üzere Mehmet Ildırar'dan da Bediüzzaman Said Nursi (k.s.) gibi tüm ilim üstadlarından da Allah razı olsun. Işık olmuşlar, aydınlatmışlar, aydınlıklarda olsunlar...

Başka bir kitap değerlendirmesinde görüşmek üzere dostlar... 

* Kaddesallahu Sırruhu = Allah sırrını kutsal (pak-temiz) kılsın" anlamındadır. Vefat etmiş veliler için kullanılır. Kuddise sırruhû (sırrı kutsal olsun) da denilir.

5 Temmuz 2014 Cumartesi

Bir iftar daveti...

O'nunla bir iftar davetinde bir araya geldik önceki akşam. 

Ağır ablalarımızdan... 

Yanında falso yapmamaya çalışıyoruz filan.

İftar yapılıyor hep birlikte...

Bütün gün oruçluyduk, çay keyfi biraz da muhabbet hakkımız söke söke alırız modundayız.

Ablamız bizden kopuk... Eline kutsal kitabı alıp çekiliyor bir kenara.

Sabrediyorum sabrediyorum, dayanamıyorum.  (Dayanamayacağımı biliyordum) 

-E ama Ayşe hatun ? Biz muhabbet ederken sen Kur'an mı okuyacaksın şimdi ? 

Gülümseyerek başını kaldırıyor :

-Bugünler çok değerli, bir daha gelip gelmeyeceğini bilmiyoruz, Kur'an'ın bir harfine on sevap yazılıyor malum.Kaybedecek zamanımız yok.Rahmet yağmuru yağıp dururken neden mahrum kalalım ?  Hem yatsı okunur okunmaz hemen evlerimize hadi bakalım. Çayı her zaman içer, muhabbeti her zaman ederiz nasıl olsa.Ama  Ramazan geceleri bu işler için heba edilecek kadar değersiz değil. 

Sonra gidip yanaklarını öpünce ben, O'nu çok özlediğimizi ve bize biraz sohbet etmesini isteyince,balkona doğru çekiştirip en güzel yere oturtunca, çayını da emirvakiyle gidip hızlıca doldurarak yanına koyunca...

Biraz sohbet ediyor bize, uzak diyarları, iyi insanları, iyi istikballeri anlatıyor. Çizdiği tabloya bakarken yudumluyoruz çaylarımızı. Kafamıza takılan soruları sorup aydınlanıyoruz. Balkon serin, bütün günün hararetini  yaşamamış gibiyiz.

Çayların son yudumlarına vedaları iliştirip acele dağılıyoruz sonra. Bir an önce evlere varıp ilahi satırlara dalalım istiyoruz, rahmet yağmuruna ya da  :) 

Bir iftarı da işte böylece geride bırakıyoruz... 



3 Temmuz 2014 Perşembe

Sebep ne ola ?

Hani şu sevgili kutsal ayla ilgili o kadar saz söz yazılıp söylenmiştir, o kadar ilahiler, o kadar şiirler , övgüler...

Ama yıllardır her ramazanda bu klip gündemimden hiç düşmedi, düşemedi :)

Sebep ne ola ?

Belki girişte mutfak sahnesindeki ideal  çekirdek aile tablosu yüzünden,

Belki bi grup tatlı genç tarafından söyleniyor oluşu,

Belki Almanca aksana kaçan bozuk lisanla icra edilen Türkçe sololar,

Belki klibin ruhundaki amatörlük ( çünkü başka klipleri bile yok :))

Belki , belki de...

Bu klip bi şekilde benim için vazgeçilmezlerden işte :)



Heyy ! Nasıl gidiyor Ramazan ? On numara beş yıldız burda ! :) 

Sevgiler blogcan  :))