Eğer tasavvufu yaşamaya çalışan biriyseniz bir nur talebesine bakış açınızın çok da sempatik olmadığı düşünülür.Ya da tam tersi bir nur talebesiyseniz tasavvuf ve tarikatlara yine antipatik baktığınız kanısına varılır. Tüm bunların dışındaysanız, zaten sizin için herhangi bi kategorizasyon sorunu yoktur.
Neyse.. İşte Mehmet Ildırar, cemaati içinde namı diğer "yarbay", bu önyargıları yok etmek adına yazmıştı son kitabını.Son kitap, diyorum çünkü vefatından hemen önce yayınlandığını ve başka bir kitap çıkarmadığını anımsıyorum.Yanlışım varsa bilemem yine de.
Kitapta,hayatındaki tasavvuf serüveninin yeni başladığı dönemlerde mürşidinin kendisine "Risale oku, ilmini arttır" ikazıyla Risale okumaya başladığını anlatıyor.Okuduktan sonra da, Bediüzzaman Said Nursi 'nin(k.s.*) yazdığı risalelerde ve de kendine sunulan tasavvuf öğretilerinde farklılık olmadığını, her ikisinin de Kur'an ve sünnet ahlakına kuvvetle yapışmayı tembihlediğini görüyor. Risalelerden bununla ilgili alıntıların yanı sıra, Bediüzzaman'ın "Zaman tarikat zamanı değildir hakikat zamanıdır." sözü üzerine de uzun açıklamaların yer aldığı bir kitap. Malum sözün ediliş zamanı göz önüne alınırsa insanların, "tasavvuf" gibi takvaya kapı aralayan bir boyuttan ziyade din var mı yok mu ikileminde oldukları bir dönemde tüm gücüyle talebelerini ilme ve hakikatlerin ortaya çıkarılmasına seferber etmek amacıyla edilmiş bir laf olduğu üzerinde duruyor.
Diğer yandan Bediüzzaman'ın bizzat tasavvuf büyüklerine duyduğu muhabbet ve onlara övgü dolu sözleriyle de tasavvuf karşıtı sayılmasının mümkün olmadığını anlatıyor.Bunların neler olduğunu bilmek ya da Risale-i Nur'la Tasavvuf arasındaki karşılaştırmalı değerlendirmelere vakıf olmak isterseniz eğer bu kitabı okumalısınız. Semerkand yayınlarından bu kitaba ulaşabilirsiniz.
Alıntılarda da bizzat zamanın alimi Bediüzzaman'ın hatıralarından birine yer vermek istedim. Mürşid mürid ilişkisindeki "himmet" olgusuna dair bir örnek :
"Üstad Bediüzzaman hazretleri (k.s) Sikke-i Tasdik-i Gaybi'de şöyle anlatıyor : Ben 8-9 yaşlarındayken etrafımızdaki bütün ahali tarikatı Nakşibendiyye'nin meşhur gavsı Seyyid Sıbgatullah Arvasi (k.s.) isimli zattan medet isterken, ben akrabalarıma ve ahaliye muhalif olarak Gavs-ı Geylani'den (k.s.) istimdat ederdim.Çocukluk itibariyle elimden bir ceviz gibi ve ehemmiyetsiz bir şey kaybolsa, "Ya Şeyh, sana bir fatiha.Benim cevizimi buldur." derdim.Bir fatiha okurdum ceviz gelirdi.Acayiptir,yemin ediyorum, Gavs-ı Geylani'den (k.s.) 1000 defa böyle himmet imdadıma yetişti.Onun için bütün hayatımda Fatiha gibi zikirleri ne kadar okumuş isem, Hz. Resulullah'tan (s.a.v.) sonra Şeyh Abdulkadir Geylani'ye (k.s.) hediye ediyordum.
Bu zat nasıl olur da tasavvuf evliyasına karşı olur ?"
Evet güzel soru değil mi... :)
Başta tüm tasavvuf büyükleri olmak üzere Mehmet Ildırar'dan da Bediüzzaman Said Nursi (k.s.) gibi tüm ilim üstadlarından da Allah razı olsun. Işık olmuşlar, aydınlatmışlar, aydınlıklarda olsunlar...
Başka bir kitap değerlendirmesinde görüşmek üzere dostlar...
* Kaddesallahu Sırruhu = Allah sırrını kutsal (pak-temiz) kılsın" anlamındadır. Vefat etmiş veliler için kullanılır. Kuddise sırruhû (sırrı kutsal olsun) da denilir.
Ben teşekkür ederim Havva'cım...
YanıtlaSil