Saçlarını özenle arkaya attı , tek eliyle yakasını düzeltti. Konuşmasına devam etti:
-Bilgecim... Acınacak hale gelmemek için acımayacaksın. Ben bunu bilir bunu söylerim her zaman.
Benimse kafamda bin tane düşünce :
*Bu sahiden doğru olabilir mi ? Ben çok acırım insanlara ki , yani acınacak hale mi geleceğim şimdi ben ? Tövbee...
*Akşama ne yapsam yemek ? Buzluktaki mantıyı çıkartayım be ! Babam sever onu bak...
*Dershaneler kapatılacak mı sahiden acaba ?
*Akşam ki kızları bi şekilde ekmeliyim ama yalan söylemeden halletmeliyim bunu.Ayşe ablayı bize çağırayım , böylece misafirim var derim yalan da söylememiş olurum !
*Mesaj hakkım ne kadar da azaldı yahu :/
vesair düşünceler beynimin prompterinden akıp giderken karşımdaki şahsın hala anlatmaya devam ettiğini farkediyorum :
-Ya canım...Sen de öğreneceksin bunları zamanla merak etme...Dediğim gibi, acımak yok bak...
Bir kaç saniyelik sesszilik...
Derken kapıdan iyi giyimli bir bayan girer. Ödeme yapmak istediğini söyler :
-8. sınıf öğrencilerinden Fatma..... 'nın bu ayki taksidini yatıracaktım.
-Tabi buyrun. Ablası mısınız ?
-Yok...öğretmeniyim.
Bir ay önce okul müdürü tarafından yapılan açıklama aklıma gelir sonra : "Fatma'nın tüm dersane masraflarını okul öğretmenleri olarak biz ödeyeceğiz."
Ödeme sonunda acımak/acımamak mevzusunda dem vuran arkadaşımla buluşur gözlerimiz. Gözlerini ilk kaçıran O olur tabi.
Ardından başka bir cümle ılık ılık eser kafamın içinde,o bir hadis... "Merhamet etmeyene, merhamet edilmez."
Bunu bilip bunu söylemeli,bunu düstur etmeli diye geçer içimden sonra...
İnşaAllah...