Ama bu hafta gazete yazımda bahsettim. Tanıdıkların üst üste aldığım vefat haberleri üzerine yazmak farz oldu sanki.
İşte şu alttaki yazıyı...
Nazilli’nin sıcağı katlanılır gibi değil doğru mudur ?
Sözümüze konu olacak aile için de Nazilli sıcağı katlanılır gibi değildi mutlaka ki; kendilerine yüksek tepelerde serin yaylaları olan yakınlarda bir kasabada yazlık niyetine kullanalım amacıyla bir ev yapmaya başladılar.Yurtdışında yıllarca emek harcayıp emekliliğini Türkiye’de geçirme planıyla geri dönen bu sevimli aile haftanın belli günleri Nazilli’den ufak tefek eşyalarını alıp kendilerini bu evin inşaatına atıyorlardı.Babanın elinden bazı inşaat işleri geldiği için evin ufak tefek işleriyle bizzat kendi ilgileniyordu. Serin bir yaz geçirme hayaliyle ve de birden bastıran sıcakların etkisiyle kasabadaki evin işlerine hız vermişlerdi . Ailecek kenetlenmişler , her birey kendine uygun bir işin ucundan tutmayı görev bilmişti.Komşular yeni taşınacak komşularından memnun , aile bireyleri kasabanın yerlileriyle kaynaşmaya hazır , huzurlu ve keyifli bir yaz mevsiminin profili oluşmuştu bile kafalarda. İşte yine bir öğle vakti evin babası mutfak fayanslarıyla meşgul … Öğle yemeğine çağıran eşine hemen geliyorum deyip işine ara veriyor. Yemek yeniyor , arkasından uzun yaz günlerine yakışan öğle uykusu faslı icra ediliyor ve namaza giderken evdekilere , “ az bi yer kaldı mutfakta,onu da hallettim mi işin çoğunu bitti sayın ” deyip veda ediyor…
Bu ailesiyle son görüşmesi babanın…Çarşıda aniden gelen bir kalp kriziyle hayatı son buluyor.Ya ev, ya hayal edilen yazlar, o yazlığın balkonunda hayal edilen akşam yemekleri , belki de hepsinden önemlisi huzur ve keyifle yudumlamayı hayal ettikleri emeklilik yılları…Hepsi bir anda ortada kalıyor. Öylece yarım yamalak…
Hiçbir ölüm yakışmıyor sahibine orası kesin. Orda bir anlaşmak lazım ki ne kadar yaşlı olursa olsun bir hayatın noktalandığını duyduğumuzda donup kalıyoruz. Bir iki dakika süren o acı sessizlik…Ardından gelen zar zor yutkunuş ve de “Her nefs ölümü tadacaktır” (Enbiya-35) ayetince teslim olan haller…
Özellikle bu sene çok fazla genç ölümleriyle sarsılmaktayız.Tevafuken üst üste gelmekte hepsi de.Gencecik bir annenin hayatına kendi elleriyle son vermesi , daha da genç bir abinin ona keza yalnızlık içinde intihar edişi , yine hiç kimsenin ölümü yakıştıramadığı iri yarı heybetli bir o kadar da sevecen genç bir aile reisinin kalp kriziyle aramızdan ayrılışı…Örnekler o kadar çok ki. Girişte anlattığımız hikaye diğerlerine oranla belki de en makul karşılanabilecek olanı.Ama değil işte. Her ölüm , bir yarım kalış, bir plan dışı aksiyon, bir aksama ki hayatları alt üst eden cinsten.
Bazen monoton kabul edilen bir günün saatlerini tüketirken nefsim ve şeytan el ele çıkıp geliyorlar bulunduğum mekana. Bilmem nerdeki ölü denize demir atmış o beyaz yatın güvertesini gösteriyor biri , diğeri dünyanın öbür ucunda neşe ve sefa içinde sarhoş olmuş bir güruhun vurdumduymazlığını hatırlatıyor.Diyorlar ki ,” heyy! hayat sonsuz hızıyla ve çılgınca akıp giderken bir yerlerde sen burada niye sabit kalmışsın ? Git ve yaşa doya doya !” Sonra kamil bir ses –ki o ses bana ait değil muhtemelen- diyor ki , “ölüm var…aniden gelen, tadı tuzu kaçıran ölüm var.Sonrasında da ebedi bir hayat…Neye yarar ki umursamazca tükettiğin üç beş sene ? Bu kadar mısın sen ? Bu kadar kıymetsiz mi var oluşun ?”
Dünyaya baktığımda , muhteşem işler görüyorum her seferinde.Görmek niyetiyle bakmamış olsam bile harika işler…Bir karpuz dilimi içimi serinletirken kusursuz tasarımını takdir etmemek mümkün değil. Suya yakın yapısıyla sağlam kabuklar tarafından muhafazası mükemmel.
Bir ağacın kış geldiğinde tek bir yaprağı dahi kalmamışken baharda yeşil yapraklarla giyinmesi yaz gelince olgun meyvelerle dolup taşması akıl almaz işler…
Her detayda ince ince hesaplar ve her detayın kusursuz mevsimsel tekrarı… Yaptığı işlerde kusur kabul etmez bir titizliği var Mevla’nın hiç kuşkusuz.O’ nu tanıma imkanı veriyor bize sunduklarıyla. Çoğu ayetinin başına eklediği “akıl sahipleri düşünmezler mi ?” sorusuyla da idraklerimizi hedef aldığını ifade ediyor sık sık.
Herkesin Allah’ın varlığına inanma sebepleri ayrı ayrı. Kimi tam teslimiyetle bir yaradanın olmasını muhtemel gördüğü için , kimi belki dua ettiği ve duaları kabul gördüğü için, kimi safiyane bir alışkanlıkla ebeveynlerinden duya geldiği için inanıyor Allah’ın varlığına.Ben de Allah’ın varlığına bu muhteşem işlerin referansıyla inanıyorum, iman ediyorum inşallah.
Ve adaletine de yürekten inanıyorum ki ; portakal kabuğuna ayrı, portakalın kendisine ayrı vitaminler yükleyip kusursuz ikramıyla mükemmeliyetçi tavrını ortaya koyan Allah , ölü denizin ortasına demir atan yatın güvertesindeki kuluyla benim aramda ayrımcılık yapmış olamaz. Mutlaka O’na başka bana başka imtihanlar vererek sınav salonunda tutuyor bizi an itibariyle.Belki o kardeşimin ki benimkinden çok daha ağır nerden bilebilir insanoğlu ? Ve mükemmel işler yapan Allah’ımız , imtihanında gösterdiğimiz başarı ölçüsünde ebedi aleminde ağırlayacak bizleri. Esasen sonsuz rahmetiyle yine de gösterdiğimiz başarının layığından çok daha fazla ikramlara muhatap olacağımızın da müjdesini vermiş bizlere.
O halde kaçınılmaz geçit kapısı , ölüm, karşımıza çıkıvermeden kafaları hazırlamalı. İyiliğe ve güzel kulluğa programlayıp kendimizi ebedi hayata hazır durmalı.Ölüme düğün gözüyle bakan Mevlana’ca yaşam sürmeli şu hayatta. Yanımızda olanlara benim dememeli, sadece yanımda demeli.Paylaşırken verdiğin kadarının ahirette sana iade edileceğini hesap edip ona göre paylaşmalı.Kalp kırmaktan kaçmalı yılandan kaçar gibi. Bire bin verilen özellikle şu mübarek aylarda hayır fırsatlarını kollamalı. Kulluk adına Mevla’nın senden istediği ne varsa O’nunkine benzer titizlikle icra etmeli.Bir puan daha üç beş bonus daha kattıkça katmak istemeli sevap hanesine. Ve kanaat notunun derdine düşüp nafileleri çoğaltmalı. En önemlisi ihlasla ve şükranla…Her şey bir yana düşünmeli ; bir bardak çay için bile teşekkürü ihmal etmezken hiç tanımadığımız o toy çelimsiz garsona , bu kadar ikramı hizmetimize sunan Rabbe nasıl teşekkür etmeli ?
İyi haftalar olsun dostlar…
Ve sevgiler blogcanlar...
Allah razı olsun.
YanıtlaSilSenden de canım...
SilAllah razı olsun ne güzel bir yazı ne de güzel ifade edilmiş dile getiremediklerimiz çok güzel çok doğru...
YanıtlaSilAslında içimizde sürekli dönüp dolaşan şeyler ama biz anlamadığımız için sıkıntı zannedip duruyoruz galiba :) Okumanız ve paylaşdığınızı ifade edişiniz de çok güzel ;))
SilYüreğine ,kalmine sağlık canım benim.
YanıtlaSiliyi yada kötü yaptığımız herşey kendi küpümüze doluyor ,iyilik ve güzelliklerle dolduranlardan olmayı yaşam felsefesi haline getirmeliyiz.
öptüm kocaman
Ablacım ne zaman yazacak diyordum ben de :) Senden yorum gelmeden içim rahat etmiyor nedense :)İyilik ve güzelliklerle dolup taşsın küpümüz duasına amin yürekten ;))
Silher ölüm çok etkiler insanı ama şüphesiz ansızın gelen ölüm gibi değildir hiçbiri.
YanıtlaSilo yüzden ki hastalık bile nimettir görmesini bilene.
yakınlık dereceni bilemem ama etkilendiğin ortada. başın sağolsun.
hayatın kıymetini bilip sükredenlerden olalım inşallah..
Ansızın gelen ölümler o kadar çoğaldı ki etrafımızda şu günlerde ,ölümü her gün hatırlar olduk bir şekilde ;/ Allah dolu dolu hayırlarla tükettirsin hayatı evet . Ve evet hastalıklar bile nimet aslında değerini bilene...
Silne kadar doğru söyledin ...
YanıtlaSilsağol canım,ses verdin sen de...
SilPaylaşım çok güzel olmuş. Teşekkürler.
YanıtlaSilGörüşmek üzere
http://www.bakbuharika.blogspot.com
http://www.facebook.com/harikadekorasyon
Bakalım bakalım :)
SilAllah razı olsun...Ne kadar biliyoruz ölüm var desekte hep başkaları için var gibi geliyor ..hep başkaları ölüyor ya ...:(mevlam mubarek günler hürmetine ölmeden ölenlerden eylesin bizleri..sevenlerimizi ve sevdiklerimizi...selam ve dua ile..Beratını alanlardan olmanız ve olmamız duasıyla...
YanıtlaSilAllah sizden de razı olsun...Bu kutsal gün vesilesiyle güzel dualarınıza amin.Ölümü içimizde onunla barışık halde yaşama niyetimizi taze tutsun Mevla daima.Dualarınız kabul görsün...
Sil