26 Şubat 2014 Çarşamba

Kahve Hikayelerim #8 / Taze kahve

Bu hikayeyi yazan birinin Türk olmadığını düşünenler olabilir...

Ama  bir Türk  kadın yazdı bunu... yani ben :) 
Yine de "Türk" olmasını fazla önemsemez bu kadın , tıpkı bir Kürt'ün, Çerkez'in ya da Laz'ın önemsememesi gerektiği gibi...

Çünkü "dünya" denen bu bahçede,  kısacık oyalanma süremiz içinde, bunlarla uğraşarak vakit kaybetmektense bizzat alemin güzelliklerini keşfetme meyli gerek bizlere diye düşünür hep...

Herkesin kendi milletinden olanlarla takıldığı , kendi çöplüğünde hapis kaldığı bir dünya ne sıkıcı olurdu ki diye düşünür...

Düşünür de düşünür... :)

Sizi bir huzurevinin bahçesine götürüyorum şimdi...
Huzurevlerini sevmem...

Merak etmeyin hikaye sonunda  kahramanımızı da kurtarıcam ordan zaten :)  







Bahçelievler Huzurevi bahçesi / Bugün…

Bahçenin en ilerisinde, banklara sırtını dönerek  tekerlekli sandalyesinde oturan  yaşlı kadına doğru hızla ilerledi  Rojin. Yönünü bahçenin güllerle kaplı olan bölümüne döndürmüş, ardındaki insan topluluğunun varlığını umursamaz haldeydi beyaz tülbentli yaşlı teyze… 
Bahçenin içindeki bankalarda; sevimli ton ton dedeler , nineler … Kimileri sohbette , kimileri ziyaretçilerinin ellerini sıkı sıkı tutmuşlar ,dakikalar sonrasında  başlarına gelecek  terk edilişlere inat belki de…

Yaklaştıkça adımlarını yavaşlattı Rojin… Kalbi daha hızlı çarpmaya başladı. Gerçekten, bu yaşlı kadın, O olabilir miydi ? Tekerlekli sandalyenin  tam arkasına gelip durduğunda , kalbine sakinlik vermeye çalıştı , derin bir nefes aldı … O an, hafif bir rüzgarın yüzünü okşayıp geçtiğini hissetti. Belki de içindeki küçük kız çocuğuna  cesaret vermek istiyordu Yaratan…
Rojin, tekerlekli sandalyenin yanına doğru bir adım daha attı. Hafif öne eğilip yaşlı kadının kulağına fısıldadı :

-Gelo aramiya we xira dikim?

Gözlerini  yavaşça açan Rüya Hanım , bu sesin  ruhuna  fısıltıyla gönderdiği o sıcacık hissi iliklerine kadar hissetti. Sesin sahibine baktı. Bembeyaz tenli , siyah uzun saçlarını ardında toplamış ,takım elbiseli genç bir hanım… Tanıyamadı. Bunu  bakışlarıyla da anlattı.
Rojin , gülümsedi … Devam etti :
-Bunun tercümesini size daha önce yapmıştım ama Rüya Hanım…Yoksa dersinizi çalışmadınız mı ?

Diyarbakır / 1985…

Rüya, doğunun  ücrasındaki bu  ilköğretim okuluna geleli daha birkaç ay olmuştu. Matematik öğretmeni olan eşi Kerem’le, tayin yerlerinin Diyarbakır olduğunu duyunca önce biraz duraksamışlar  ama sonra her idealist öğretmen gibi tüm enerjileriyle  buradaki miniklere eğitim verme aşkına kapılıp  eşyalarını hazırlar halde bulmuşlardı kendilerini. Rüya, henüz hayatın başında sayılırdı ve içi kıpır kıpırdı… Yıllardır süregelen, gelişimden batıdaki çocuklar kadar payını alamamış bu miniklere, tüm potansiyelini seferber etmek istiyordu bir öğretmen olarak. Batının çocuğuna göre hayata bir sıfır yenik  başlayan, bu hepsi birbirinden zeki dimağlara yol yordam göstermek , sonu belki de büyük zaferlere  ulaşan patika yolların açılışını yapmak istiyordu tüm kalbiyle. İşini severek yapan her öğretmen gibi O da, sadece öğretim değil eğitimin de en gelişmiş halini aşılamak istiyordu her bir miniğe…

İşte o gün yine,teneffüs zili çaldı çalalı  öğretmenler odasının okul bahçesine bakan penceresine oturmuş dışarı seyrediyordu Rüya öğretmen. Büyüleyen kokusuyla  içine huzur salan taze kahvesihttp://www.e-gurme.com/kahve/taze-turk-kahvesi/ elinde… Odanın ortasına kurulmuş odun sobasından gelen çıtırtılar , dışarıda esen rüzgarın minik  kız öğrencilerin  eteklerini havalandırışı , soğuktan elleri kıpkırmızı olmasına rağmen,her yanından hasar almış eski  meşin topun peşinde koşmaya devam eden siyah önlüklü erkek öğrenciler…

Bir ara gözleri duvar dibinde birbiriyle itişen 2-3 minik kıza ilişti. Bunlardan ikisi iki ayrı öğretmen arkadaşlarının kızıydı,diğerinin simasını  da kendi sınıfından hatırlıyordu ama ismini hatırlayamadı. Bu çok normaldi, çünkü sınıflar en az 50-55 er kişilikti ve bazı öğrencilerin  ismini hatırlamakta zorlanıyordu çoğu zaman. Yalnız bu kız çocuğu; zekice verdiği cevaplar , üstünün başının sürekli düzgün ve temiz olması haliyle dikkatini çekmeyi başarmıştı. Birkaç dakikalık  itişip kakışmadan sonra bu kız çocuğu, diğerlerinden ayrılıp duvarın üstüne oturdu . Başını önüne eğmiş , gözlerini ovuşturuyor… Ağlıyor olabilir mi ?

Hemen ardından ,koyu lacivert mokasen ayakkabılarıyla okul koridorunda hızlı adımlarla yürüyen bir bayan öğretmen.Bahçe kapısına yönelmiş , yüreğine bir miniğin gözyaşları düşmüş…
Duvarın dibine varınca, ağlayan minik yüreği  huzursuz etmemek için yanına ilişti sessizce Rüya öğretmen. “Adın ne?” diye sorduğunda fark edebildi ağlayan kız çocuğu, yanına oturan öğretmenini. Saçlarını iki yandan toplamıştı o sabah annesi. Beyaz yakalağını itinayla ütülemiş yakasına takarken burnundan sevgiyle   öpmüştü . Babası Milli Eğitim’de memur, annesi hemşire olan bir Kürt ailenin  tek küçük kızlarıydı O.
 “Rojin” diye cevap verdi başını usulca kaldırırken. Gözlerinin etrafı ağlamaktan kıpkırmızı olmuştu.

-Rojin , sorun nedir ? diye sordu Rüya öğretmen.

Çat pat Türkçesiyle anlatmaya çalıştı Rojin :
-Sevil ve Hatice… Kürtçe konuştum diye kızdılar bana. Yasakmış. Ben de onlara kızdım. Bir daha sevmeyeceğim onları.
Kollarını  bağladı önünde Rojin. Herkese küskün ruh  halini vücut dilinin de söylemesini istiyordu adeta.

-Ben Kürtçe konuştuğun için sana kızmıyorum Rojin. Beni de sevmeyecek misin şimdi  sen? diye sordu Rüya öğretmen gülümseyerek.
Rojin , şaşırdı bu ani gelen sevgi talebine. Hemen bir cevap vermekten çekindi. Duraksadı. Sonra başı kış güneşinin  önüne geçmiş Rüya öğretmene gözleri  kamaşır halde bakmaya çalışarak cevap verdi :
-Seni severim…

“İşte buna sevindim !” diyerek sevgiyle elini Rojin’in dizine vurdu Rüya öğretmen. “Hem biliyor musun  ? Benim de senin dilini öğrenmeye ihtiyacım var. Sen gibi diğer minikleri daha iyi anlayabilmek için… Bu konuda yardımına ihtiyacım var. Bana yardım eder misin ?”
Rojin, şaşkınlık üstüne şaşkınlık yaşıyordu. Birkaç dakika evvel, en sevdiği arkadaşları tarafından yaralanıp kanatılan kalbi, şimdi bu güneş yüzlü öğretmen tarafından nasıl da ardı ardına pansumanlara tabi tutuluyordu böyle…
-Olur.. dedi yine çekimser bir ifadeyle…
-O halde bugün annenden izin al ve yarın okul çıkışı bizim eve taze kahve içmeye gel. Böylece ilk dersimize de başlamış oluruz . Nasıl fikir ?
-Peki..dedi Rojin. Sohbet başından bu yana ilk gülümseyişi de yüzüne yayılmış oldu böylece.

Ve bir sonraki günün akşam üzerinde,  Rüya öğretmenin oturma odasında, koltuğa ayaklarını birleştirerek oturmuş hanım hanımcık bir kız çocuğu vardı. Ellerini yanlardan bacaklarının altına sıkıştırmış , beyaz çoraplarının içindeki ayak parmaklarını hareket ettirip kendince bir oyuna kapılmıştı. Mutfakta kendisi için taze kahve pişiren öğretmeninin gelmesini beklerken oyalanmaya çalışıyordu. Bir müddet sonra, elindeki   üstüne  lale desenleri işlenmiş   beyaz porselen fincanlarıyla kapıda beliren Rüya öğretmen minik Rojin’e sevgiyle gülümsedi. Taze kahvelerin yanına birer parça da çikolata koymuştu. Rojin’den de aynı şekilde gülümseyen bir ifadeyle karşılık aldı.
-Biliyor musun , seninle birbirimizi neden böyle  seviverdiğimizi ? diye sordu Rüya öğretmen, taze kahvesini Rojin’e ikram ederken.
-Neden ? diye sordu Rojin.
-Çünkü ikimizin de ismi aynı harfle başlıyor . İsimlerimiz de birbirini çok seviyor olmalılar ama değil mi Rojin ? diye takıldı minik misafirine . Gülüştüler...
Taze kahvelerinin dumanıyla daha da bir sıcaklaşan atmosferlerine, bazı  ifadelerin diğer dildeki karşılıklarını telaffuz etme çabaları daha da samimiyet kattı.
Roj baş (Günaydın)
Çawa yi ? (Nasılsınız ?)
Nave we çi ye ? (Adınız nedir ?)  bunlardan bazılarıydı…
Sonra biraz sessizlik ardından Rojin soruverdi :

-Gelo aramiya we xira dikim?

Rüya öğretmen bakakaldı. “Şimdi bana ne dedin  Rojin,ne dedin  ?” die sordu heyecanla.
Rojin gülümseyerek cevap verdi :
-Rahatsız ediyor muyum ? diye sordum öğretmenim. Çünkü kocanız birazdan gelebilir ve ben sizin onun için güzel yemekler yapmanıza engel olmak istemem.
Rüya , bu büyümüş de küçülmüş kıza inanamaz halde sarıldı sevgiyle. “Ne tatlı bir şeysin sen böyle!” diyerek  kucakladığı  küçük Rojin’le abla kardeş olmuşlardı adeta.

Kahve  buluşmaları ardı ardına devam etti bu şekilde.Hem sohbet ediyorlar hem de karşılıklı dillerine özgü belli başlı söyleyişleri ezberlemeye çalışıyorlardı. Rojin, Türkçe’yi sınıftaki diğer arkadaşlarından daha güzel kullanıyordu artık. Rüya da bir sürü Kürtçe ifadeyi öğrenmiş olduğu için bölge halkı ve velilerle daha etkin bir diyalog sağlamayı başarmıştı. Rojin’in annesiyle de tanıştı Rüya  ve çok sevdiği bu olgun hanımefendiyle de arkadaş oldular kısa sürede. Yine de kalbinde Rojin’in yeri bambaşkaydı ve bu küçük kızın bilgelik dolu  tavırlarını hayranlıkla takip ediyordu. Eşi Kerem de her gün Rüya’nın ağzından Rojin’i dinliyor ve eşinin böyle ilişkiler vesilesiyle bölgeye uyum sağlamış olmasından mutluluk duyuyordu.

Günler günleri takip etti…
Bir iki sene sonra Rüya ve Kerem’in  zorunlu görevleri bitip tayinleri çıkmıştı. Rüya , ilk baştaki önyargının aksine bölgeyi fazlasıyla benimsemiş ve çevresi tarafından da benimsenmişti. Böylesi bir adaptasyonu başaramayan Türk öğretmen arkadaşları tarafından zaman zaman yadırgandı. Ama aldırmadı. O, ülkesinin her bir kara parçasını kendinden sayıyordu ve her bir toprak parçasında yaşayan insan da kendi kardeşiydi. Tüm öğretmenlik yaşamı boyunca da, bu felsefe hiç terk etmedi Rüya öğretmeni.

Diyarbakır’daki  güzel tecrübeler edindiği  bu okulla vedalaşırken hüzünlendi Rüya öğretmen. Öğrencileriyle ve öğretmen arkadaşlarıyla tek tek vedalaştıktan sonra yaklaşık bir hafta içinde tüm eşyalarını toplamışlardı bile. Son gün , tüm eşyalar paketli halde nakliye  kamyonunu beklerlerken Rojin ve annesi geldiler. Yolda yemek için bir şeyler hazırlamıştı Rojin’in annesi onlara.
Rüya , Rojin’i son kez görüyor olduğu için  biraz üzgündü. Rojin de öyle.” Seni özleyeceğim “ dedi küçük kızın saçlarını okşayarak . Rojin ağlamaya başladı , sessiz sessiz… Bunu fark eden Rüya eğilip Rojin’in gözleriyle aynı hizaya geldi. Bir elini kendi karnının üzerine koyarak , diğer eliyle de yine karnını işaret ederek konuşmaya başladı :
-Yoksa sen şimdi minik bebeğimi üzecek misin ? Seni  ve beni bu halde görürse bizi kıskanabilir biliyor musun ? dedi.
-Bebek mi ? diye sordu Rojin’in annesi.
-Evet… yaklaşık 3 aylık dedi Rüya genç kadına gülümseyerek. Diyarbakır’a iki kişi gelmiştik ama daha kalabalık dönüyoruz. Diye ekledi.
Rojin ve annesi bu habere çok sevindiler , dualar ettiler… Rüya, tekrardan Rojin’ e dönüp sevgiyle baktı ve :
-Belki yine buluşuruz günün birinde sevgili arkadaşım. Ne de olsa isimlerimiz aynı harflerle başlıyor , onlar da buluşmayı isteyecektir bu yüzden. Gülüştüler yine.

Rojin, Rüya’yı uğurlarken , ardından gülümsemeye çalıştı… Ama içi kırıktı. Bir “rüya” mı görmüştü ? Rüya gidiyordu işte … O’na belki de istediği gibi teşekkür bile edememişti çocuk haliyle… Günün birinde istediği gibi bir teşekkürü takdim edebilecek miydi Rojin o güzel çocukluk  Rüya’sına ?

Bahçelievler Huzurevi Müdür Odası / Bugün…

Yeni  müdüre hanım , büyük deri koltuğun içinde kayboluyor gibiydi adeta.Bugün burada ilk iş günüydü. Eğitimini tamamladıktan sonra  uzun yıllar değişik kurumlarda değişik kamu görevleri almıştı ve son dönem müdürlük statüsünde çalışmaya başlamıştı. Ama hala kurumların ihtişamlı müdür koltuklarına alışamamıştı.  Huzurevi’nin müdür yardımcısı ; bina donanımlarını , çalışma sistemini , bakımını sağladıkları yaşlıların  profillerini teker teker anlattı. 
Tüm konular sonunda söyledikleri birer taze kahve eşliğinde bazı sorunlu  yaşlılar hakkında konuşmaya başladılar.Müdür yardımcısı , içlerinden birini anlatmaya başladığında isim dikkatini çekti yeni müdürün. İsmi “Rüya” olan bir yaşlıdan bahsetmeye başlamıştı. Yaptığı ilk doğumun düşükle sonuçlanmasından sonra bir daha anne olamamış Rüya öğretmen. Emekliliğin ilk yıllarında  eşini de  trafik kazasında kaybedince bir suskunluk gelmiş kendisine ve herkesle ilişiği kesip bu huzur evine gelmiş. Kimseyle pek konuşmazmış. Genelde, tüm gün, gül bahçesinin karşısına gider ve akşama kadar sessizlik içinde kendini dinlermiş. Müdür yardımcısı , daha sözlerini tamamlamadan elindeki kahve fincanını sehpaya bıraktı yeni müdür.

Hemen ayağa kalkıp heyecanla sordu :
-Bana O’nu gösterebilir misiniz ? Ama hemen hemen yapabilir misiniz bunu ?!
Müdür yardımcısı şaşkın bir halde cevap verdi :
-Tabi… Bakın şu karşıda gül bahçesine dönmüş tekerlekli sandalyedeki yaşlı kadın…Hep orada oturur zaten…diyerek bahçeye bakan pencerenin dışını işaret etti.
Yine sözlerini tamamlamadan yeni müdürün kapıdan koşarak dışarı çıktığını fark etti..
-Nereye Rojin Hanım ! diye seslendiğini duymamıştı bile Rojin…
Taze kahveler  de sehpada yarı içilmiş vaziyette kalakalmıştı.

Ve günler sonra …
Rojin’in evine yerleşmişti  Rüya öğretmen. Annesini  kaybedeli henüz birkaç yıl olan  Rojin, Rüya Hanım’ı kendileriyle yaşamaya ikna etmiş ve annesinin yerine koyuvermişti …Evlenip anne bile olmuş dünün minik   Rojin’i çocuklarına “yeni anneanne” olarak tanıtmıştı O’nu.Hayatının hiç ummadığı bir döneminde  anneannelik hissini yaşamaya başlayan Rüya öğretmen de , daha çok konuşur olmuştu son günlerde … Genç bir öğretmen iken minik öğrencisiyle muhabbetle içtikleri taze kahveleri şimdi O'nun olgun ve hanım hanımcık haliyle içiyor olmanın keyfini yaşıyordu...
Diğer yandan Rojin  de ummadığı bir anda bulmuştu çocukluğuna dair en kıymetli kaybını…
Hiç unutamadığı ve hep bir “teşekkür” hayaliyle bulmayı ümit ettiği çocukluk Rüya’sını yani…

Görüşmek üzere dostlar...Sevgiyle kalın, ama herkese, tüm milletlere  karşı sevgiyle.... 

14 yorum:

  1. Yüreğinize sağlık, ne de güzel anlatmışsınız...
    Yaşayan her insan dostumuzdur. Irk, dil, din, cinsiyet, renk farkı gözetmeden...
    "Ey insanlar! Biz sizi bir erkekle bir kadından yarattık. Birbirinizi tanıyıp sâhib çıkmanız için milletlere, sülâlelere ayırdık. Şunu unutmayın ki ALLÂH'ın nazarında en değerli, en üstün olanınız, takvâda en ileri olandır. Muhakkak ki ALLÂH herşeyi bilir, her şeyden hakkıyla haberdârdır." diye buyurmamış mı? Yapmasak keşke böyle, ocu bucu şucu diye, Türk Kürt Ermeni diye ayırmasak.
    Ne güzel söylemiş bizim Yunus:
    Ben gelmedim dava için
    Benim işim sevgi için
    Dostun evi gönüllerdir
    Gönüller yapmaya geldim

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Osman Bey, çok teşekkürler :) Siz de ne güzel bir yorum yazmışsınız... Benim hikaye kadar beğenildi sizin yorum da meclisin birinde haberiniz olsun ...
      "Yaşayan her insan dostumuzdur.." evet...

      Sil
  2. tek kelimeyle harika,ağzına yüreğine sağlık canım:)

    YanıtlaSil
  3. Taze kahvemi yudumlarken, senin eşsiz hikayelerini okumak bana huzur veriyor..
    Teşekkür ederim Bilgecim, hikayelerini sabırsızlıkla bekliyorum..

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Asya'cım çok teşekkürler :) Takibe devam o halde , sevgiler :)

      Sil
  4. Bu çok güzel bir şey olmuş ama duygularımı anlatmakta zorlanıyorum. Ağladım diyeyim gerisini sen getir. Yüreğine sağlık Bilgeci :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok teşekkürler Mukaddes :) Sen de sadık bir okuyucumsun vesselam :) Sevgiler...

      Sil
    2. Seviyorum senin yazım şeklini ve yazdığın kahve hikayelerini :) Bazen okusam da yorum yazamıyorum vakitsizlikten belirteyim de. Ama yorum candır bilirim ;)

      Sil
    3. Tekrardan çok teşekkürler :) Yorum aynen öyledir ;) Yakında bununla ilgli de bir yayın yapıcam zaten isabet oldu ;))

      Sil
  5. Çok teşekkürler ! Ve sevgiler ... :)

    YanıtlaSil
  6. Hepsi birbirinden guzel hikayelerin tipki sen gibi.artik bagimlilik yaptin bilesin bilgem:)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Yapayım tabi Emir'cim , böylece ne kadar uzağa gitsen de unutmazsın beni :)) Öpüyorum ve çok teşekkürler ediyorum canım :)

      Sil

Sen de yaz bişeyler...