Bu hikayeyi yazan birinin Türk olmadığını düşünenler olabilir...
Ama bir Türk kadın yazdı bunu... yani ben :)
Yine de "Türk" olmasını fazla önemsemez bu kadın , tıpkı bir Kürt'ün, Çerkez'in ya da Laz'ın önemsememesi gerektiği gibi...
Çünkü "dünya" denen bu bahçede, kısacık oyalanma süremiz içinde, bunlarla uğraşarak vakit kaybetmektense bizzat alemin güzelliklerini keşfetme meyli gerek bizlere diye düşünür hep...
Herkesin kendi milletinden olanlarla takıldığı , kendi çöplüğünde hapis kaldığı bir dünya ne sıkıcı olurdu ki diye düşünür...
Düşünür de düşünür... :)
Sizi bir huzurevinin bahçesine götürüyorum şimdi...
Huzurevlerini sevmem...
Merak etmeyin hikaye sonunda kahramanımızı da kurtarıcam ordan zaten :)
Bahçenin en ilerisinde, banklara sırtını dönerek tekerlekli sandalyesinde oturan yaşlı kadına doğru hızla ilerledi Rojin. Yönünü bahçenin güllerle kaplı olan
bölümüne döndürmüş, ardındaki insan topluluğunun varlığını umursamaz haldeydi
beyaz tülbentli yaşlı teyze…
Bahçenin içindeki bankalarda; sevimli ton ton
dedeler , nineler … Kimileri sohbette , kimileri ziyaretçilerinin ellerini sıkı
sıkı tutmuşlar ,dakikalar sonrasında
başlarına gelecek terk edilişlere
inat belki de…
Yaklaştıkça adımlarını yavaşlattı Rojin… Kalbi daha hızlı
çarpmaya başladı. Gerçekten, bu yaşlı kadın, O olabilir miydi ? Tekerlekli
sandalyenin tam arkasına gelip
durduğunda , kalbine sakinlik vermeye çalıştı , derin bir nefes aldı … O an,
hafif bir rüzgarın yüzünü okşayıp geçtiğini hissetti. Belki de içindeki küçük
kız çocuğuna cesaret vermek istiyordu
Yaratan…
Rojin, tekerlekli sandalyenin yanına doğru bir adım daha
attı. Hafif öne eğilip yaşlı kadının kulağına fısıldadı :
-Gelo aramiya we xira
dikim?
Gözlerini yavaşça
açan Rüya Hanım , bu sesin ruhuna fısıltıyla gönderdiği o sıcacık hissi
iliklerine kadar hissetti. Sesin sahibine baktı. Bembeyaz tenli , siyah uzun
saçlarını ardında toplamış ,takım elbiseli genç bir hanım… Tanıyamadı. Bunu bakışlarıyla da anlattı.
Rojin , gülümsedi … Devam etti :
-Bunun tercümesini size daha önce yapmıştım ama Rüya Hanım…Yoksa
dersinizi çalışmadınız mı ?
Diyarbakır / 1985…
Rüya, doğunun ücrasındaki
bu ilköğretim okuluna geleli daha birkaç
ay olmuştu. Matematik öğretmeni olan eşi Kerem’le, tayin yerlerinin Diyarbakır
olduğunu duyunca önce biraz duraksamışlar
ama sonra her idealist öğretmen gibi tüm enerjileriyle buradaki miniklere eğitim verme aşkına kapılıp
eşyalarını hazırlar halde bulmuşlardı
kendilerini. Rüya, henüz hayatın başında sayılırdı ve içi kıpır kıpırdı…
Yıllardır süregelen, gelişimden batıdaki çocuklar kadar payını alamamış bu
miniklere, tüm potansiyelini seferber etmek istiyordu bir öğretmen olarak.
Batının çocuğuna göre hayata bir sıfır yenik
başlayan, bu hepsi birbirinden zeki dimağlara yol yordam göstermek ,
sonu belki de büyük zaferlere ulaşan
patika yolların açılışını yapmak istiyordu tüm kalbiyle. İşini severek yapan
her öğretmen gibi O da, sadece öğretim değil eğitimin de en gelişmiş halini
aşılamak istiyordu her bir miniğe…
İşte o gün yine,teneffüs zili çaldı çalalı öğretmenler odasının okul bahçesine bakan
penceresine oturmuş dışarı seyrediyordu Rüya öğretmen. Büyüleyen kokusuyla içine huzur salan taze kahvesihttp://www.e-gurme.com/kahve/taze-turk-kahvesi/ elinde… Odanın
ortasına kurulmuş odun sobasından gelen çıtırtılar , dışarıda esen rüzgarın
minik kız öğrencilerin eteklerini havalandırışı , soğuktan elleri
kıpkırmızı olmasına rağmen,her yanından hasar almış eski meşin topun peşinde koşmaya devam eden siyah
önlüklü erkek öğrenciler…
Bir ara gözleri duvar dibinde birbiriyle itişen 2-3 minik
kıza ilişti. Bunlardan ikisi iki ayrı öğretmen arkadaşlarının kızıydı,diğerinin
simasını da kendi sınıfından
hatırlıyordu ama ismini hatırlayamadı. Bu çok normaldi, çünkü sınıflar en az
50-55 er kişilikti ve bazı öğrencilerin ismini hatırlamakta zorlanıyordu çoğu zaman.
Yalnız bu kız çocuğu; zekice verdiği cevaplar , üstünün başının sürekli düzgün
ve temiz olması haliyle dikkatini çekmeyi başarmıştı. Birkaç dakikalık itişip kakışmadan sonra bu kız çocuğu,
diğerlerinden ayrılıp duvarın üstüne oturdu . Başını önüne eğmiş , gözlerini ovuşturuyor…
Ağlıyor olabilir mi ?
Hemen ardından ,koyu lacivert mokasen ayakkabılarıyla okul
koridorunda hızlı adımlarla yürüyen bir bayan öğretmen.Bahçe kapısına yönelmiş
, yüreğine bir miniğin gözyaşları düşmüş…
Duvarın dibine varınca, ağlayan minik yüreği huzursuz etmemek için yanına ilişti sessizce
Rüya öğretmen. “Adın ne?” diye sorduğunda fark edebildi ağlayan kız çocuğu,
yanına oturan öğretmenini. Saçlarını iki yandan toplamıştı o sabah annesi.
Beyaz yakalağını itinayla ütülemiş yakasına takarken burnundan sevgiyle öpmüştü . Babası Milli Eğitim’de memur,
annesi hemşire olan bir Kürt ailenin tek
küçük kızlarıydı O.
“Rojin” diye cevap verdi başını usulca kaldırırken.
Gözlerinin etrafı ağlamaktan kıpkırmızı olmuştu.
-Rojin , sorun nedir ? diye sordu Rüya öğretmen.
Çat pat Türkçesiyle anlatmaya çalıştı Rojin :
-Sevil ve Hatice… Kürtçe konuştum diye kızdılar bana.
Yasakmış. Ben de onlara kızdım. Bir daha sevmeyeceğim onları.
Kollarını bağladı
önünde Rojin. Herkese küskün ruh halini
vücut dilinin de söylemesini istiyordu adeta.
-Ben Kürtçe konuştuğun için sana kızmıyorum Rojin. Beni de
sevmeyecek misin şimdi sen? diye sordu
Rüya öğretmen gülümseyerek.
Rojin , şaşırdı bu ani gelen sevgi talebine. Hemen bir cevap
vermekten çekindi. Duraksadı. Sonra başı kış güneşinin önüne geçmiş Rüya öğretmene gözleri kamaşır halde bakmaya çalışarak cevap verdi :
-Seni severim…
“İşte buna sevindim !” diyerek sevgiyle elini Rojin’in
dizine vurdu Rüya öğretmen. “Hem biliyor musun
? Benim de senin dilini öğrenmeye ihtiyacım var. Sen gibi diğer
minikleri daha iyi anlayabilmek için… Bu konuda yardımına ihtiyacım var. Bana
yardım eder misin ?”
Rojin, şaşkınlık üstüne şaşkınlık yaşıyordu. Birkaç dakika
evvel, en sevdiği arkadaşları tarafından yaralanıp kanatılan kalbi, şimdi bu
güneş yüzlü öğretmen tarafından nasıl da ardı ardına pansumanlara tabi
tutuluyordu böyle…
-Olur.. dedi yine çekimser bir ifadeyle…
-O halde bugün annenden izin al ve yarın okul çıkışı bizim
eve taze kahve içmeye gel. Böylece ilk dersimize de başlamış oluruz . Nasıl fikir ?
-Peki..dedi Rojin. Sohbet başından bu yana ilk gülümseyişi
de yüzüne yayılmış oldu böylece.
Ve bir sonraki günün akşam üzerinde, Rüya öğretmenin oturma odasında, koltuğa
ayaklarını birleştirerek oturmuş hanım hanımcık bir kız çocuğu vardı. Ellerini
yanlardan bacaklarının altına sıkıştırmış , beyaz çoraplarının içindeki ayak
parmaklarını hareket ettirip kendince bir oyuna kapılmıştı. Mutfakta kendisi
için taze kahve pişiren öğretmeninin gelmesini beklerken oyalanmaya
çalışıyordu. Bir müddet sonra, elindeki üstüne lale desenleri işlenmiş beyaz
porselen fincanlarıyla kapıda beliren Rüya öğretmen minik Rojin’e sevgiyle
gülümsedi. Taze kahvelerin yanına birer parça da çikolata koymuştu. Rojin’den de
aynı şekilde gülümseyen bir ifadeyle karşılık aldı.
-Biliyor musun , seninle birbirimizi neden böyle seviverdiğimizi ? diye sordu Rüya öğretmen,
taze kahvesini Rojin’e ikram ederken.
-Neden ? diye sordu Rojin.
-Çünkü ikimizin de ismi aynı harfle başlıyor . İsimlerimiz
de birbirini çok seviyor olmalılar ama değil mi Rojin ? diye takıldı minik
misafirine . Gülüştüler...
Taze kahvelerinin dumanıyla daha da bir sıcaklaşan
atmosferlerine, bazı ifadelerin diğer
dildeki karşılıklarını telaffuz etme çabaları daha da samimiyet kattı.
Roj baş (Günaydın)
Çawa yi ? (Nasılsınız ?)
Nave we çi ye ? (Adınız nedir ?) bunlardan bazılarıydı…
Sonra biraz
sessizlik ardından Rojin soruverdi :
-Gelo aramiya we xira
dikim?
Rüya öğretmen bakakaldı. “Şimdi bana ne dedin Rojin,ne dedin ?” die sordu heyecanla.
Rojin gülümseyerek cevap verdi :
-Rahatsız ediyor muyum ? diye sordum öğretmenim. Çünkü
kocanız birazdan gelebilir ve ben sizin onun için güzel yemekler yapmanıza
engel olmak istemem.
Rüya , bu büyümüş de küçülmüş kıza inanamaz halde sarıldı
sevgiyle. “Ne tatlı bir şeysin sen böyle!” diyerek kucakladığı
küçük Rojin’le abla kardeş olmuşlardı adeta.
Kahve buluşmaları
ardı ardına devam etti bu şekilde.Hem sohbet ediyorlar hem de karşılıklı
dillerine özgü belli başlı söyleyişleri ezberlemeye çalışıyorlardı. Rojin,
Türkçe’yi sınıftaki diğer arkadaşlarından daha güzel kullanıyordu artık. Rüya
da bir sürü Kürtçe ifadeyi öğrenmiş olduğu için bölge halkı ve velilerle daha
etkin bir diyalog sağlamayı başarmıştı. Rojin’in annesiyle de tanıştı Rüya ve çok sevdiği bu olgun hanımefendiyle de
arkadaş oldular kısa sürede. Yine de kalbinde Rojin’in yeri bambaşkaydı ve bu
küçük kızın bilgelik dolu tavırlarını
hayranlıkla takip ediyordu. Eşi Kerem de her gün Rüya’nın ağzından Rojin’i
dinliyor ve eşinin böyle ilişkiler vesilesiyle bölgeye uyum sağlamış olmasından
mutluluk duyuyordu.
Günler günleri takip etti…
Bir iki sene sonra Rüya ve Kerem’in zorunlu görevleri bitip tayinleri çıkmıştı.
Rüya , ilk baştaki önyargının aksine bölgeyi fazlasıyla benimsemiş ve çevresi
tarafından da benimsenmişti. Böylesi bir adaptasyonu başaramayan Türk öğretmen
arkadaşları tarafından zaman zaman yadırgandı. Ama aldırmadı. O, ülkesinin her
bir kara parçasını kendinden sayıyordu ve her bir toprak parçasında yaşayan
insan da kendi kardeşiydi. Tüm öğretmenlik yaşamı boyunca da, bu felsefe hiç
terk etmedi Rüya öğretmeni.
Diyarbakır’daki güzel
tecrübeler edindiği bu okulla
vedalaşırken hüzünlendi Rüya öğretmen. Öğrencileriyle ve öğretmen arkadaşlarıyla
tek tek vedalaştıktan sonra yaklaşık bir hafta içinde tüm eşyalarını
toplamışlardı bile. Son gün , tüm eşyalar paketli halde nakliye kamyonunu beklerlerken Rojin ve annesi
geldiler. Yolda yemek için bir şeyler hazırlamıştı Rojin’in annesi onlara.
Rüya , Rojin’i son kez görüyor olduğu için biraz üzgündü. Rojin de öyle.” Seni
özleyeceğim “ dedi küçük kızın saçlarını okşayarak . Rojin ağlamaya başladı ,
sessiz sessiz… Bunu fark eden Rüya eğilip Rojin’in gözleriyle aynı hizaya geldi.
Bir elini kendi karnının üzerine koyarak , diğer eliyle de yine karnını işaret
ederek konuşmaya başladı :
-Yoksa sen şimdi minik bebeğimi üzecek misin ? Seni ve beni bu halde görürse bizi kıskanabilir
biliyor musun ? dedi.
-Bebek mi ? diye sordu Rojin’in annesi.
-Evet… yaklaşık 3 aylık dedi Rüya genç kadına gülümseyerek.
Diyarbakır’a iki kişi gelmiştik ama daha kalabalık dönüyoruz. Diye ekledi.
Rojin ve annesi bu habere çok sevindiler , dualar ettiler…
Rüya, tekrardan Rojin’ e dönüp sevgiyle baktı ve :
-Belki yine buluşuruz günün birinde sevgili arkadaşım. Ne de
olsa isimlerimiz aynı harflerle başlıyor , onlar da buluşmayı isteyecektir bu
yüzden. Gülüştüler yine.
Rojin, Rüya’yı uğurlarken , ardından gülümsemeye çalıştı…
Ama içi kırıktı. Bir “rüya” mı görmüştü ? Rüya gidiyordu işte … O’na belki de
istediği gibi teşekkür bile edememişti çocuk haliyle… Günün birinde istediği
gibi bir teşekkürü takdim edebilecek miydi Rojin o güzel çocukluk Rüya’sına ?
Bahçelievler Huzurevi Müdür Odası / Bugün…
Yeni müdüre hanım ,
büyük deri koltuğun içinde kayboluyor gibiydi adeta.Bugün burada ilk iş
günüydü. Eğitimini tamamladıktan sonra uzun
yıllar değişik kurumlarda değişik kamu görevleri almıştı ve son dönem müdürlük
statüsünde çalışmaya başlamıştı. Ama hala kurumların ihtişamlı müdür koltuklarına
alışamamıştı. Huzurevi’nin müdür
yardımcısı ; bina donanımlarını , çalışma sistemini , bakımını sağladıkları
yaşlıların profillerini teker teker
anlattı.
Tüm konular sonunda söyledikleri birer taze kahve eşliğinde bazı
sorunlu yaşlılar hakkında konuşmaya
başladılar.Müdür yardımcısı , içlerinden birini anlatmaya başladığında isim
dikkatini çekti yeni müdürün. İsmi “Rüya” olan bir yaşlıdan bahsetmeye
başlamıştı. Yaptığı ilk doğumun düşükle sonuçlanmasından sonra bir daha anne
olamamış Rüya öğretmen. Emekliliğin ilk yıllarında eşini de trafik kazasında kaybedince bir suskunluk
gelmiş kendisine ve herkesle ilişiği kesip bu huzur evine gelmiş. Kimseyle pek
konuşmazmış. Genelde, tüm gün, gül bahçesinin karşısına gider ve akşama kadar
sessizlik içinde kendini dinlermiş. Müdür yardımcısı , daha sözlerini
tamamlamadan elindeki kahve fincanını sehpaya bıraktı yeni müdür.
Hemen ayağa kalkıp heyecanla sordu :
-Bana O’nu gösterebilir misiniz ? Ama hemen hemen yapabilir
misiniz bunu ?!
Müdür yardımcısı şaşkın bir halde cevap verdi :
-Tabi… Bakın şu karşıda gül bahçesine dönmüş tekerlekli
sandalyedeki yaşlı kadın…Hep orada oturur zaten…diyerek bahçeye bakan pencerenin
dışını işaret etti.
Yine sözlerini tamamlamadan yeni müdürün kapıdan koşarak
dışarı çıktığını fark etti..
-Nereye Rojin Hanım ! diye seslendiğini duymamıştı bile
Rojin…
Taze kahveler de
sehpada yarı içilmiş vaziyette kalakalmıştı.
Ve günler sonra …
Rojin’in evine yerleşmişti Rüya öğretmen. Annesini kaybedeli henüz birkaç yıl olan Rojin, Rüya Hanım’ı kendileriyle yaşamaya
ikna etmiş ve annesinin yerine koyuvermişti …Evlenip anne bile olmuş dünün
minik Rojin’i çocuklarına “yeni anneanne” olarak
tanıtmıştı O’nu.Hayatının hiç ummadığı bir döneminde anneannelik hissini yaşamaya başlayan Rüya
öğretmen de , daha çok konuşur olmuştu son günlerde … Genç bir öğretmen iken minik öğrencisiyle muhabbetle içtikleri taze kahveleri şimdi O'nun olgun ve hanım hanımcık haliyle içiyor olmanın keyfini yaşıyordu...
Diğer yandan Rojin de
ummadığı bir anda bulmuştu çocukluğuna dair en kıymetli kaybını…
Hiç unutamadığı ve hep bir “teşekkür” hayaliyle bulmayı ümit
ettiği çocukluk Rüya’sını yani…
Yüreğinize sağlık, ne de güzel anlatmışsınız...
YanıtlaSilYaşayan her insan dostumuzdur. Irk, dil, din, cinsiyet, renk farkı gözetmeden...
"Ey insanlar! Biz sizi bir erkekle bir kadından yarattık. Birbirinizi tanıyıp sâhib çıkmanız için milletlere, sülâlelere ayırdık. Şunu unutmayın ki ALLÂH'ın nazarında en değerli, en üstün olanınız, takvâda en ileri olandır. Muhakkak ki ALLÂH herşeyi bilir, her şeyden hakkıyla haberdârdır." diye buyurmamış mı? Yapmasak keşke böyle, ocu bucu şucu diye, Türk Kürt Ermeni diye ayırmasak.
Ne güzel söylemiş bizim Yunus:
Ben gelmedim dava için
Benim işim sevgi için
Dostun evi gönüllerdir
Gönüller yapmaya geldim
Osman Bey, çok teşekkürler :) Siz de ne güzel bir yorum yazmışsınız... Benim hikaye kadar beğenildi sizin yorum da meclisin birinde haberiniz olsun ...
Sil"Yaşayan her insan dostumuzdur.." evet...
tek kelimeyle harika,ağzına yüreğine sağlık canım:)
YanıtlaSilGüzel'cim çok teşekkürler canım :)
SilTaze kahvemi yudumlarken, senin eşsiz hikayelerini okumak bana huzur veriyor..
YanıtlaSilTeşekkür ederim Bilgecim, hikayelerini sabırsızlıkla bekliyorum..
Asya'cım çok teşekkürler :) Takibe devam o halde , sevgiler :)
SilBu çok güzel bir şey olmuş ama duygularımı anlatmakta zorlanıyorum. Ağladım diyeyim gerisini sen getir. Yüreğine sağlık Bilgeci :)
YanıtlaSilÇok teşekkürler Mukaddes :) Sen de sadık bir okuyucumsun vesselam :) Sevgiler...
SilSeviyorum senin yazım şeklini ve yazdığın kahve hikayelerini :) Bazen okusam da yorum yazamıyorum vakitsizlikten belirteyim de. Ama yorum candır bilirim ;)
SilTekrardan çok teşekkürler :) Yorum aynen öyledir ;) Yakında bununla ilgli de bir yayın yapıcam zaten isabet oldu ;))
SilSen bi Harikasın!
YanıtlaSilÇok teşekkürler ! Ve sevgiler ... :)
YanıtlaSilHepsi birbirinden guzel hikayelerin tipki sen gibi.artik bagimlilik yaptin bilesin bilgem:)
YanıtlaSilYapayım tabi Emir'cim , böylece ne kadar uzağa gitsen de unutmazsın beni :)) Öpüyorum ve çok teşekkürler ediyorum canım :)
Sil