Yeni bir hikayeyle merhaba hepinize dostlar ! :)
2014 hayatıma fırtına gibi hızlı girdi açıkçası. Başladı başlayalı bi seyahatler bi yerinde duramamalar bi yeni yeni insanlarla tanışmalar :) Bugün facebook duvarıma da yazdığım gibi bu yılı "yolculuklar yılı" ilan ediyorum kendimce. Hem içsel hem de fiziğimle yaptığım yolculukların yılı :) Hep istediğim bir Venedik gezisi de bu yıla kısmettir inşaallah diye de ekliyorum ayrıca :) Neden olmasın kii ?
Neyse yolculuklar devam eder ama yeni hikayelerin yazılmasına engel değildir bu. Hatta dere tepe dolaşırken yazmaktan daha da zevk aldığımı bile söyleyebilirim :)
Bu hafta sizler için hikayeme biraz melankoli serpiştirdim yine. Ee.. duygularınızla vahşice oynamaktan zevk alıyorsam ben ne yapabilirim ki ? : P Neyse efendim gevezelik bir yana şimdi "busıness tıme" deyip yüksek gökdelenlerden birine çıkartıyorum hepinizi.
Siz hazır mısınız peki ? :)
2000’li yıllar…
Asansörden çıkmadan önce duvarı kaplayan boydan aynaya son kez bakıp yakasını düzeltti, jilet gibi ütülenmiş
füme rengi gömleğinin siyah taşlı kol
düğmelerini sıkıştırdı. Saçları briyantinle arkaya doğru taranmış, takım
elbisenin siyahına yakın bir canlılıkta parlıyordu.Beyaz cildi ve düzgün yüz
hatlarıyla bir yöneticiden çok podyumdan fırlamış bir manken gibi görünüyordu.
Aslına bakarsanız Andy Garcıa’ nın The Godfather
sinema serisindeki Vincent Mancini karakteri film setini bırakıp bu kente
yerleşmiş, sonra da bu şirketin genel
müdürü olarak çalışmaya başlamış
sanabilirdiniz O’nu görünce …
Kentin güney tarafını tepeden gören otuz altıncı kattaki şirket yönetim
bölümüne çıktığında asansör kapısı açılır açılmaz hızlı adımlarla
ofisine yöneldi.Karşısına çıkan bayan çalışanların hayran bakışlarla kendisine gülümsemesi ,
erkek çalışanların ise ceketlerini ilikleyerek saygı duruşuna geçmeleri her gün karşılaştığı şeylerdendi… Ofisinin önündeki
konuk ağırlama bölümünde bulunan yönetici asistan kız , Kerim’i karşıdan görür görmez ayağa fırladı,
masasının üzerindeki bloknotu eline aldı . Masasına yaklaşan Kerim’ e yapmacık bir saygı ifadesiyle gülümseyerek
“Hoşgeldiniz Kerim bey” dedi. Kerim tarafından geçiştirilmiş bir mimik
işaretiyle karşılık aldıktan sonra konuşmaya başladı. Bu sırada Kerim önde o
arkada ofise doğru yürüyorlardı.
-Efendim saat 10 da iş ortaklarınız aylık bütçe görüşmeleri
için gelecekler. Saat 11 30 da birkaç gün önceden randevu verdiğimiz fakir
öğrenciler yararına çalışan Gönülbağı derneği yetkililerini kabul edeceksiniz.
Öğleden sonra da yeni pazar kaynaklarını görüşmek üzere Ar- ge bölümüyle konferans salonunda
düzenlenen toplantıya katılacaksınız.
Asistan kızı hızlı
adımlar eşliğinde ve tepkisiz dinleyen Kerim ofisinin kapısına geldiklerinde kapıyı
açıp içeri girdi. O esnada arkasına dönüp
“Masamda mı ?” diye sordu . Neyin sorulduğunu hemen anlayan asistan “ Evet efendim, az önce
bıraktım ve her zamanki gibi tek şekerli.” Diyerek kapıyı çekip dışarı çıktı.
Ceketini çıkarıp askıya asan Kerim evrak çantasını masaya bıraktı. Döner
koltuğuna otururken masasının üzerinde duran sıcak nescafesini eline aldı. Başını koltuğun
arkasına yaslayıp yönünü cam duvarların oraya döndü. Şehrin tüm manzarası
ayaklarının altında sayılırdı. Her yeni iş gününe bu şekilde başlamayı
alışkanlık haline getirmişti ve “tek şekerli nescafe” sabahlarının terk edemediği bir diğer alışkanlığıydı…
Bir önceki kış İsviçre’ye yaptığı iş gezisinde ülkenin gözde mağazalarının birinden aldığı cam üzerine yaldızlı
motiflerin işlendiği nescafe http://www.e-gurme.com/kahve/cozunebilir-kahve/bardağını
ellerinin arasında yuvarlıyordu. Bir taraftan kafasının içinde günün akışı başlamıştı bile.
Tam o esnada çalan ofis telefonunun sesiyle masasına doğru döndü ve telefonda
asistanın ışığının yandığını gördü.
Düğmeye bastı :
-Ne var ?
-Efendim , satış pazarlama kadrosunda geçen hafta oluşan
boşluk için iş görüşmesine gelen biri var. İnsan kaynakları son aşamada sizin görüşmenizi istemiş…
Diğer randevulara kadar bir miktar zamanı vardı ve kısa bir
görüşmeye vakit ayırabileceğini düşündü.Nescafesini masasına bırakırken telefonda
kendisinden cevap bekleyen asistanına komut verdi :
-Gönder…
80’li yıllar…
Lisenin son yılı...
Her gün akşamüzeri ders bitiminin ardından evlerde buluşmayı
alışkanlık haline getirmişti Teoman ve arkadaşları. Kendi aralarında iyi
anlaşan bir gurup genç, okuldan birlikte çıkıyor ve çoğunlukla Teoman’ların
evinde olmak üzere toplanıp müzik yapıyor , film izliyor , zamanın öne çıkan
isimlerinden bahsedip vakit öldürüyorlardı. Teoman, içlerinde maddi durumu
en iyi olan gençti ve onların evinde geçirilen her vakit bolca atıştırmalık ve
bolca içecek demekti. Bu yüzden kendisini poh pohlayan genişçe bir arkadaş kesiminin
markajındaydı sürekli.
Okulun çıkış zilinin çalmasıyla ana kapıya yönelen öğrenci selinin arasında Teoman ve
arkadaşları o gün yine kendi aralarında
buluşma planı yapıyorlardı.
-Hey Teo! bugün yine sizdeymişiz doğru mu ! diye
seslendi arkada kalmış öğrencilerden biri .
Öndeki arkadaş gurubuyla ilerleyen
Teoman, kendisine seslenen arkadaşına cevap vermek için döndü baktı, -Evet bizdeyiz , bizi takip et ana
kapıda buluşalım ! diye seslendi O’na.
Tam o esnada sınıfın
en fakir en sessiz öğrencisine gözü ilişti.O ,kendi halinde sessiz
sessiz yürüyordu. Okula geleli birkaç ay
olmuştu. Babası yoktu. Annesinin gündeliğe gittiği paralarla hayatlarını devam
ettirdiklerini biliyordu. Derslerde sessiz olmasına karşın ders notlarının
yüksek olması Teoman’ın dikkatini çekmişti. Başı önünde kimseyle konuşmadan
yürüyen bu yeni arkadaşına sordu Teoman:
-Sen de bize katılmak ister misin ?
Kendisine sorulan soruya inanamadı sorunun muhatabı. Çekimser
bakışlarla etrafına bakındı. Kendisinden bahsedildiğine ihtimal vermez halde
soruya başka birinin cevap vermesini bekledi. “Sana diyorum “ diye gözlerinin
içine bakarak hedefi netleştirdi Teoman.
“Arkadaşlarla bizim evde biraz vakit geçireceğiz , sen de gel , biraz
değişiklik iyi gelir.” Diyerek devam etti.Şaşkınlık içinde bakakalmış haldeyken
nasıl olduysa “Peki” deyiverdi yeni öğrenci . Aslında böylesi toplantıları bırak, okulda
bile çok fazla diyalog kurmaktan imtina ettiği bu kişilere neden hayır
dememişti ki ? Hiç beklemediği bu teklife karşın hazırlamış olduğu cepte hazır bir
bahanesi olmadığından belki.. Teoman yeni arkadaşına “ Hadi bizi takip et o halde
“ diyerek çıkışa yöneldiğinde yanındaki
arkadaş gurubundan biri “O da mı bizimle geliyor ? “ diye sordu rahatsız
olmuşcasına . “Evet” diye cevapladı Teoman. Tadı kaçmıştı soruyu soran
arkadaşın. Tadı kaçan tek o değildi , diğer bazı arkadaşları ve daha da önemlisi
bu sürpriz misafir de kendisine yönelik bu tavrı hissettiğinden tadı kaçanlar
arasındaydı…
2000’li yıllar…
Kapının açılmasıyla içeri giren adam gözüne hiç yabancı
gelmedi Kerim’in.Orta boylarda , saçlarının büyük bir kısmı dökülmüş ama cam
gibi parlak gözleriyle tüm fiziğine rağmen farklı bir enerjisi vardı.Bakışları
Kerim’in geçmişinden haberler getiriyor gibi aşina bakıyordu adeta. “ Buyrun
geçin lütfen” diyerek yer gösterdi Kerim. Teşekkür ederek gösterilen koltuğa
oturdu adam.
-Daha önce satış pazarlama tecrübeniz var mı ? diyerek
konuya bir an önce girmek istedi Kerim.
-Kendi şirketimde satış pazarlama faaliyetlerini de bizzat
ben yürütüyordum…diye söze başladı adam.
Bazı kampanyalar ve etkinlikler
yardımıyla satış grafiğinde kayda değer sıçramalar yaşamıştık.diye devam etti.
-Güzel .. diye karşılık verdi Kerim. Sektör ? diye sordu
sonra.
-Granül kahve / nescafe ticareti… diye cevap verdi adam.
-Bu arada ne içersiniz ? diye sordu. “ Nescafe , az sütlü …” diye cevap verdi adam.
Asistanına nescafeleri sipariş ettikten sonra iş görüşmesine dair diğer teknik
soruları da hızlıca ardı ardına sıraladı
Kerim. Hepsini de sade ve kısa
anlatımlarla cevapladı muhatabı. İçeri giren görevlinin elinde tek bir nescafe vardı. Tepsideki
nescafeyi misafire servis ettikten sonra
Kerim’in masasındaki cam bardağı alan görevli bir süre sonra Kerim’in bardağını
da nescafeyle dolu vaziyette geri getirdi.Yanında tek şeker vardı.
-Sanırım bardağınızla aranızda bir sadakat anlaşması söz konusu
.. diyerek gülümsedi adam Kerim’e.
Beklenmedik bu yorum önce şaşırttı Kerim’i. Karşısındaki
sıcak gülümsemesiyle hiç de yabancı görünmeyen muhatabına:
-Gençlikten kalma
bir alışkanlık , cam dışında bir bardakta içemiyorum kahvemi. diyerek açıklama
gereği duydu. Ve yine beklenmedik bir cevapla iyice şaşırdı :
-Cam olmalı daima elindeki fincan, çünkü ne içtiğini görmeli
insan.
Kerim , bu cevapla lise yıllarına
ışınlanmış gibi oldu ve bakakaldı bir süre. Bu sabahın sürpriz konuğu kendisine gülümser şekilde
bakmaya devam ediyordu. Bakışlarıyla Kerim’e anımsatamadığı kesişen geçmişlerini son cümlesiyle hatırlatmış gibiydi. Kerim nescafesini elinden bırakıp ,
tam olarak adamın gözlerinin içine baktı ve sordu :
-Adınız ne demiştiniz ?
-Teoman.
80 li yıllar…
O gün Teoman’ların evi, sürpriz misafir fakir gencin gözüne saray gibi gelmişti. Hizmetçileri
olan ve giriş kapısıyla bahçe kapısı
arasında bu kadar uzun mesafenin var olduğu bir eve ilk kez konuk olarak geliyordu.
Diğer gençlerin ortama alışık olmaları,
her zamanki züppe tavırlarıyla bol kahkahalı halleri ve istenmediğini belli
ettikleri yeni misafirlerine iğneli sözleri O'nun terledikçe
terlemesine neden olmuştu. Sıkıntısı arttıkça buraya gelmeyi neden kabul
ettiğini sorgulayıp duruyordu içinden.Ama nafile , olmuştu bir kere...
Teoman ,
yeni arkadaşının sıkıldığını görünce O’nu biraz rahatlatmak adına “Gel sana evi
gezdireyim biraz” diyerek ortamdan koparmak istedi. Balıklama atladı bu teklife
bizim fakir genç. Pejmurde kılığı , omuzları düşük haliyle kös kös Teoman’nın
peşine takıldı. Salonun ortasına inen ahşap oymalı merdivenlerden Teoman önde o
arkada çıkarlarken alt kattaki gençlerden biri arkalarından sesleniyordu :
-Bizi hiç böyle ev turuna çıkarmamıştın ama Teo ! Alacağın
olsun bakalım…
Arkalarında gülüşmeleri bırakıp üst kata çıktı Teoman ve
yeni arkadaşı. Teoman büyük ve kahverengi bir ahşap kapının önünde durup ,
arkadaşına döndü :
-Seni babamın kütüphanesiyle tanıştırayım ilk olarak.
Aslında buraya girmemden pek hoşlanmaz ama ben O olmadığı zamanlarda sık sık bu
odayı ziyaret ederim… diyerek hınzırca gülümsedi.
İçeri girdiklerinde tüm duvarı kaplamış onlarca kitabın
raflardaki duruşuna hayran oldu yeni misafir. Onları hayran hayran süzerken
Teoman babasının masasına geçti ve arkadaşına sordu “Nescafe içer misin ?”
Olumlu yanıtın ardından duvar kenarındaki konsolun içinden iki cam bardak çıkardı Teoman.Cam bardaklar
gümüş işlemeli ve saplı yuvalar içine oturtulmuştu ve bizim çekimser konuk ilk
kez bu kadar güzel bardaklar içinde nescafe içecekti belki de. Diğer yandan anlatmaya devam ediyordu Teoman :
-Babam nescafe , granül kahve ticaretiyle uğraşır. O yüzden
masasında daima biraz numune bulunur . Biliyor musun bu bardakları da
geçtiğimiz yaz gittiği Malezya gezisinden dönüşte almış. Antika değeri varmış
bunların. El işlemesiymiş sanırım. Ne zaman babamın odasına gelsem bunlarda
nescafe içmeye bayılırım ama çoğu zaman babamın bundan pek haberi olmaz …
diyerek ikinci hınzır gülüşü yaydı yüzüne.
Günün sürpriz konuğu , burada, bu kütüphane odasında, tüm o alt kattaki
sesler ve alaylı ifadelerden uzakta ,oldukça rahatlamıştı . Ayrıca Teoman da
son derece samimi biriydi ve ilk kez bir sınıf arkadaşına bu kadar ısındığını
hissediyordu. Oturduğu deri koltukta yavaşça sırtını geriye dayadı. Gözleriyle
kitapları tek tek gezindi adeta. Günün birinde böylesi bir kütüphaneye sahip
olmayı ne çok istediğini fark etti. Elindeki
gümüş saplı antika bardaktaki
nescafesine bakarak gülümsedi ve konuştu :
-Nescafeyi ilk kez bir cam bardakta içiyorum… Sanırım
porselen olanlarına fazla alışmışız ..dedi gülümseyerek .”Sorma “ diye karşılık
verdi Teoman .
Yerinden kalkıp arkadaşının
yanına oturdu , bir eline aldığı nescafe bardağını havaya kaldırdı diğer
eliyle arkadaşının sırtına hafifçe vururken yüksek bir sesle söyleyiverdi :
- Cam olmalı daima elindeki fincan, çünkü ne içtiğini
görmeli insan ! Nasıl kafiye ama nasıl ?! Gülüştüler ikisi de. Gülmeye
devam ederken birden durdu Teoman ve
sordu :
-Peki ama sen hala
ismini söylemedin bize , adın nedir
senin arkadaşım ?
-Kerim… Dedi fakir genç, cam bardağındaki nescafesinden bir
yudum daha içerken ;
Kerim benim adım…
2000’li yıllar…
-Teoman sen misin gerçekten ? diye ayağa fırladı Kerim coşkuyla … Sorduğu
soru sadece formalite icabıydı . Biliyordu kesin O’ydu. Geçmişten akıp gelen
bakışlar , o samimi gülümseyiş ve nescafeyi
cam bardak dışında bir bardaktan içemeyişine vesile olan o kafiyeli cümle…
-Benim ya . diyerek ayağa kalktı Teoman. Coşkuyla sarıldılar
. “Senin başarılı olacağına yürekten inanıyordum dostum. “ dedi gururla Teoman.
Lise yıllarından , değişen hayatlarından
, yılların kendilerine kattıkları ve
çaldıklarından uzun uzun muhabbet ettiler. Gazetelerden öğrenmişti Kerim’in
başarısını Teoman. Ve babasının vefatından sonra başına geçtiği işlerin bir
süre önce bazı talihsiz olaylar nedeniyle kötüye gitmesiyle Kerim’in kapısını
çalması kaçınılmaz olmuştu. Nescafe ticaretiyle uğraştığı şirketi kapatmış ve
iş arayışı içine girmişti çünkü. Hatta bir miktar da borç altındaydı ama
Kerim’e bunlardan bahsetmek istemedi.Lise yıllarındaki sınıfında
kendisine gösterilen belki de tek sıcak tavır Teoman’ın ki olmuştu ve o evin
kütüphanesinde o antika bardaklarla içtikleri “nescafe” hatırası aklından hiç çıkmamıştı. Ve
o gün sonrasında da görüştükleri sürece
Teoman’ın yakın ilgisini hep yanında hissetmişti Kerim.
Kerim , O’nu dinledikten sonra hemen işe aldı Teoman’ı. Ufak
bir araştırma yaptırdı.. Teoman’ın önemli denebilecek bir borç külfeti altında
olduğunu öğrendi. Ayrıca bu borcu kapatmak amacıyla babasına
ve eve ait bazı eşyalarını da müzayedede satışa verdiğini.. . Bunun da
haberini aldı Kerim…
Günler sonra Teoman’ı arayan müzayede sorumlusu müzayedeye konulan çoğu
eşyasının makul fiyatlarda gittiğini ama Malezya yapımı gümüş yuvalı bir cam bardak takımının değerinin çok üstünde
bir rakamla alıcı bulduğunun müjdesini veriyordu Teoman’a . İnanılır gibi değildi
, bu rakam tüm borçları rahatlıkla karşılıyordu…
Soluğu Kerim’in ofisinde aldı Teoman.
Kapıda Teoman’ı heyecanlı halde ve mutluluk içinde gören Kerim
o anda masasında bir şeyler okumaktaydı.
-Sendin o değil mi ? diye sordu Teoman. Bardakları alan sendin değil mi ?
Kerim önünde incelemekte olduğu dosyayı kapattı , Teoman’ın içi gülen gözlerine aynı
sıcak gülümsemeyle karşılık verirken ellerini iki yana havaya kaldırarak konuştu :
-Ee sen de bilirsin
dostum… "Cam olmalı daima elindeki
fincan, çünkü ne içtiğini görmeli insan…"
Yeni hikayelerde yine birlikte olmak dileğiyle dostlar ...
Etkileyici hoş bir öykü olmuş yine :) Boşa dememişler '' Ne güzelliğine güven, ne zenğinliğine...'' Allah hayırlı dostlar nasip etsin herkese. İtiraf ediyorum bu kahve hikayesini çayla birlikte okudum ;)
YanıtlaSilMukaddescim doğru mesajı almışsın , tebrikler , bu arada kahveye ihanetini de yazdık bi kenara :P:)))
SilÇok güzeldi, tıpkı enerjin gibi maşallah. öptüm
YanıtlaSilCanım ablacım çok teşekkürler öpüyorum seni :)
SilTamamen tesadüfe yönelik bir girişim ile karşıma çıkmana rağmen yazdıklarını okuyunca gerçekten hayata dair etkileyici ve sürükleyici hikayeler ile karşılaştım. Umarım yazımların devam eder ve bende müsait oldukça yazılarını okuma fırsatım olur ;)
YanıtlaSilÇok teşekkürler Birkan :) Yapman gereken tek şey fırsat buldukça kahveye gelmek ve sol üstteki Kahve hikayelerim bölümünü tıklamak :)) Çünkü hikayeler tüm hızıyla yazılmaya devam ediyor ;))
Sil