7 Mart 2014 Cuma

Kahve Hikayelerim #9 / Gurmelik

Evet yeni hikaye günüdür dostlar ! 

Kahveleriniz hazırdır ve de dış dünyayla bağlantılarınızı bir süreliğine askıya almışsınızdır umarım.

Çünkü bu sabah "güneş" biraz da bu hikaye için doğdu , bilginize... :)

Şu evrendeki kendini değersiz hisseden tüm kadınlar için yazdım ama, ben asla bir feminist değilim bunun da altını çizeyim :) 
Erkek ve kadın kainattaki müthiş  dengenin vazgeçilmez baş aktörleri... her zaman söylerim bunu.

Ve zamanda yolculuğa hazır mısınız ? Biraz "hız"  başınızı döndürmez inşaallah... 
Sıkı tutunun o zaman ! :)
                                      




Zaman hızla  ilerlemişti … Zembereği boşalmış bir saatin akrebine takılıvermiş gibi…  Yıllar 2200 ‘ü gösteriyordu…
Şu an başımızı kaldırıp etrafımıza baktığımızda gördüğümüz çoğu şeyin yerini uçsuz bucaksız bir metalik gri kaplamış gibiydi…  Şehirleşme ve makineleşme  tüm hızıyla en ücralara kadar ulaşmış , gelişen teknoloji , sonunda dünyanın tek tip bir koloni gibi yaşamaya başlamasını sağlamıştı. İnsanoğlunu sınırlandıran din, dil, renk, ırk v.b. tüm ayrımlar sorun olmaktan çıkarılıp hayal edilen demokratik tablo var olabilmişti sonunda.  Bu, insanlığın hedeflediği ideal konfor düzeyi ,tüm milletlerin yaşam standartlarını fazlasıyla yükseltmişti. Artık , insan emeği gerektiren çoğu şeyi, tek çırpıda halledebilecek makineler/ robotlar geliştirilmişti.Ancak,  hızla katedilen bu zaman tüneli içinde vedalaştığı şeyler de olmuştu insanoğlunun. Mesela , gelişimin kendisine hizmet etmesini sağlarken kendi öz değerleriyle  çoktan vedalaşma feragatinde bulunmuştu insanoğlu. Sürekli fiziki konforu için keşifler yapıyor ve bu keşifler vesilesiyle kendisine kazandırdığı  vakti daha fazla keşif için harcıyordu sadece . Şiiri unutmuştu insanlık, edebiyatı ,  güzel bir duygusal filmin ruhunda bıraktığı etkiyi ya da yöresel damak tatlarını … Kendi dışındaki uçsuz bucaksız evrene , galaksinin en ötelerine açıldıkça açılırken , O’nu  kendi içine yönelten  bu gibi görsel ya  da  yazılı sanat öğeleriyle vedalaşalı çok olmuştu.

Su kaynakları fazlasıyla azaldığı için yiyeceklerin çoğu  sentetikti. Vakit kazandırıcı poşetlerden oluşuyordu çoğu zaman servis tabakları. Çünkü bu yeni dünyanın takdir edip öne çıkardığı en önemli  şey, vakit kazandıran pratik detaylardı.Bunun ötesinde olan çoğu şey, alaturka ve kullanışsız sayılıyordu. Ve ağaçları merak ettiniz mi ? Ya da kuşları , diğer hayvanları ? Onları görmek isteyen insanlar , sadece belli başlı botanik ya da hayvanat bahçelerini  ziyaret edebildiklerinde amaçlarına ulaşabiliyorlardı artık.  

Su ise hayat dolu bir genç kadındı...Toplum bu gelişmişlik düzeyine ulaştığında doğmuş,  ancak söz konusu “gelişime”  tam anlamıyla adaptasyonu hiçbir zaman başaramamıştı. Bölgesinin en yaşlı insanlarından sayılan  dedesinin geçmişe dair anlattıklarıydı belki de O’nu yaşadığı zamandan koparan şey. Ailesi, tek kızları olduğu için zamanın az bulunan en değerli  şeyi  yani  “Su”yun  ismini koymuşlardı O’na. Gıda mühendisliği üzerine ihtisas yapmıştı Su.Ancak zamanın koşulları gereği şu anki gıda mühendisliği  terminolojisinden çok daha farklı bir eğitim görmüştü. Çünkü toplumun “gıda” anlayışı fazlasıyla değişmişti.

Aslında o severdi… Dedesini her ziyarete gittiğinde, geçmiş toplumların servis tabaklarında özene bezene hazırladıkları yiyecekleri , damak lezzetlerini ve hazırlanış öykülerini dinlemeyi. Dedesi, eski zamanlarda seçkin bir meziyet olan gurmelikhttp://www.e-gurme.com/kahve/taze-turk-kahvesi/ işiyle uğraşmıştı ve geçmişten kalan miras haddince bildiklerini aktarmak istiyordu torununa. Su’nun geçmişe dair dinlediği yeme içme  kültürüyle şimdiki zamanda tanık olduğu geçiştirme “beslenme eylemi” arasında dağlar kadar fark vardı ve bu farka şahit olmak O’nu hep hayrete düşürüyordu.
Dedesi, gurmeliğin 16. Louis döneminde başlayan Fransız kültürü kaynaklı bir meziyet olduğunu anlatmıştı ilk olarak uzun uzun. Kendi döneminde de gezip dolaştığı yerlerde tecrübe ettiği onca lezzeti vakit buldukça aktarıyordu torununa. Gurmelik adabına göre sahip olması gereken ince damak lezzetinin sırlarını ve püf noktalarını dedesinden dinlemek Su için vazgeçilmez bir zevkti.Dedesi için de güzel vakitlerdi Su ile geçirilen saatler tabi.

Bu saatlerden tek rahatsız olan Su’nun birkaç yıllık eşi olan  Kaya idi belki de. Zamanın en gözde sektörlerinden bilişim sektöründe müdürlük statüsünde çalışıyordu Kaya. İşini severek yapıyordu ve teknoloji  O’nun için de vazgeçilmez bir şeydi. Bu anlamda  yeni keşiflerin peşinde , yaptığı işte her gün kendini daha da geliştirmek isteyen bir yapısı vardı. O’nun ismi de bazı  hırslarının bu denli sağlam olmasına  dayanıyordu belki de .
Diğer yandan  Kaya, eşinin de tıpkı kendisi gibi , içinde bulundukları  zamanla senkronize olmasını , O’nun da tıpkı kendisi gibi teknolojik gelişmelere karşı ilgili olmasını istiyordu. Ama Su’ da bu anlamda ilgi alaka göremiyordu.Su, daha çok geçmişin güzelliklerine takılıydı , insanın ruhunu doyuran özel hissettiren şeylere...  Bazı  zamanlar Kaya  O’nunla iğneli söylemler kullanarak dalgasını geçiyordu. Hatta Su’nun dedesiyle geçmişin köhne(!)  adetlerine dair yeme içme muhabbetlerini de fazlasıyla zaman kaybı olarak görüyordu.

O gün akşam yemeğinden sonra her zaman olduğu gibi bilgisayarına gömülen Kaya’ya sordu Su:
-Eski zamanlarda akşam yemeklerinden sonra içilen bir taze kahve alışkanlığı olduğunu biliyor muydun ?

-Hmm..Öyle mi … diye karşılık verdi Kaya. Kafasını kaldırmayıp  dinliyormuş gibi yaparken verdiği geçiştirme bir cevaptı bu sadece. Su da farkındaydı…Ama konuşmaya devam etti:

-Evet … bazı aile reisleri için tek  olarak fincanda da pişirilebilen özel bir taze kahveymiş bu. Yani mutfaklarda  direk  alev  sağlayan ocaklar varmış o zamanlar, şimdilerdeki  mikrodalgaların henüz  mutfakları esir almadığı zamanlardan bahsediyorum… Düşünsene kahveni  güzel bir fincanda taze taze pişirilmiş olarak içtiğini. Şimdiki metalik gri kartonlardan içmekten çok daha özel olurdu değil mi Kaya ?
Kaya  konuya kayıtsız kalmakta kararlı yine geçiştirme bir cevapla karşılık verdi :
-Bilmem..güzelim…

Su , reaksiyon almakta kararlı :
-Bazen diyorum ki,insanoğlunun belki de bu gibi şeyleri hatırlamaya ihtiyacı vardır. Kişisel konforlarımızı, geliştirdiğimiz birbirinden akıllı şeylerle garanti altına aldık. Akıllı arabalarımız, akıllı evlerimiz , akıllı mutfak eşyalarımız… Artık çok az hareket ederek çok fazla işi halledebiliyoruz ama ruhlarımız da hareketsiz öylece kala kaldı… Geçmişin bir tarihine hapis ettik sanki, o sınır noktasından  berisine gelemiyorlar bir türlü…

Kaya nihayet kafasını önündeki bilgisayarından kaldırdı. Birkaç saniye sessizce Su’ya baktı. Biliyordu ki susarsa eşi konuşmaya devam edecekti. Tartışmaktan çekinir halde ama sesinde belirgin bir  kararlılıkla konuşmaya başladı :
-Su ,bahsettiğin şeylere takılı kalsaydık bu düzeye gelmemiz çok daha fazla zaman alırdı. Bahsettiğin türden detaylarla uğraşmak, emek harcamak ,vakit kaybından başka bir şey değil. İnsanlık da bunu gördü ve yapması gerekeni yaptı sadece. Ivır zıvır işleri bir kenara bıraktı canım. Sen de bırakabilsen keşke. Su , kahveyi nerde ve nasıl içtiğimizin ne önemi var? Bu kimin umurunda ?  Biraz kafein sadece güzelim , hepsi bu… Sen de artık hiç yaşamadığın o geçmişe takılı kalmaktan kurtarsan kendini ve günümüze dönsen ? Tabi o eski gurmelerden olan dedenle günlük "ayin"lerinize devam ettiğiniz sürece bunun ne denli zor olduğu da malum…

Son cümlelere doğru gözlerine  yaşlar ilerledi Su’nun. Ama ağlamadı. Aslında sohbete başlarken  Kaya tarafından bu şekilde örseleneceğini de biliyordu ama yine de konuşmak istemişti işte.
-Peki… Ben yatayım , iyi geceler.. diyebildi sadece yatağına  giderken…

Ardından baka kaldı Kaya.”Ne dedim ben şimdi ?” diye çıkışına cevap da alamadı.  Sonra kafasını iki yana sallayarak tekrar bilgisayarına eğdi kafasını.

Ertesi gün Su ve dedesi arasında eskiye dair damak lezzetlerinden farklı bir muhabbet  dönüyordu… Su ilk kez eşi Kaya’yı anlatıyordu dedesine. Aralarındaki gözle görülmez uçurumları…
Dedesi tepkisiz dinledi , torununu etkilemek istemiyordu.Su’nun sözü bittiğinde ağır ağır konuşmaya başladı:
-İyi bir kahve yapmanın inceliklerini sana anlatmış mıydım kızım ? İyi bir taze kahve için üç etken söz konusudur :  Bunlar kahve çekirdeklerinin tazeliği , öğütülme kıvamı ve suyun kalitesidir. Kahve çekirdeklerinin normalden fazla öğütülmesi kahvenin acılaşmasına neden olur ki bu istenen bir sonuç değildir. Tam tersine az öğütüldüğünde de kahve filtresinin tıkanmasına neden olur. Evlilik içinde konuşarak yapılan paylaşımlar da bir nevi öğütme eylemine benzetilebilir. Fazla olursa tatsızlıklara, az olursa da ileri süreçte tıkanmalara neden olabilir… Bu ölçüyü iyi ayarlamak bazen hayati değişimleri beraberinde getirir…

Su, dedesinin konuşmasını bölerek araya girdi :
-Az konuş diyorsun yani dedecim sen de… Geçmiş toplumların kadın için öngördüğü en ataerkil öğretilerden biri bu…
Dedesi gülümseyerek cevap verdi :
-Senden de bir şey kaçmıyor hani...
-Ama dedecim !  diyerek hafif bir haykırış yapan Su’nun suratı düşüverdi.
-Sen hissettiğin şeyleri hissettirmeye çalış sadece… Fazla konuşarak sağlayamazsın bunu. Belki ufak eylemlerle hayata geçirebilirsin. Ama zamanla…mutlaka yavaş yavaş adımlarla… Bir süre sessizlikten sonra Su’nun düşünceli dalgın bakışlarına bir mesaj daha iletti dedesi:

-Ne de olsa suyun azimli damlalarıdır kayayı delen… 

Su ,dedesine baktı ,gülümsedi …Aklına bir fikir gelmiş gibiydi…

Günler günleri takip ediyordu. Zaman;  arabaların uçtuğu ,evlerin sahipleri eve gelmeden dakikalar öncesinde ısınmaya başladığı bu gelişmiş çağda da hızla ilerliyordu hiçbir şeye ya da hiç kimseye aldırmadan.

Su, gündüzleri daha çok dışarı çıkar olmuştu ,vaktinin çoğunu evin dışında geçiriyordu. Akşamları da Kaya’dan ziyade bilgisayara gömülür olmuştu. Kaya ile eskisi kadar da konuşmuyordu artık ve sürekli bilgisayarda bir şeylerle meşguldü. Kaya O’nun bu haline hem şaşırıyor hem de bir şeylerle ilgili olmasına seviniyor gibiydi. Yine de bazen “Neye bakıyorsun ?” diye sorduğunda , “ Hiç… bir kaç şey sadece…” gibi kestirme cevaplar aldığında canı sıkılıyordu. Ne olmuştu bu kadına? Teknolojiyi sevmeyen , bilgisayarlara buz gibi bakan o kadın gitmiş yerine adeta bir bilişim kurdu gelmişti. Kaya , kendi haline bırakmayı tercih etti Su’ yu. Zaten istediği de hep bu değil miydi ?

Tam bir sene sonra… Kaya ‘nın işyerinde, arka ofislerden birinde yükselen bir uğultu nedeniyle  masasından kalktı genç müdür. Meraklı adımlarla olay yerine yöneldi Kaya. Sesin geldiği ofise vardığında bir gurup genç çalışanın masanın üzerinde duran bir paket etrafında kümelendiklerini gördü. Kapış kapış yedikleri bir şey vardı ama çözemiyordu. Yanlarına gittiğinde ellerinde değişik şekillerde hazırlanmış çikolatalı trufflar gördü. Kimi gül şeklinde, kimi yuvarlak toplar şeklinde, kimi minik kalpler …Sütlü ya da fındıklı irili ufaklı çikolatalı renk renk trufflar…
Bunun gibi şeylerle kim uğraşır ki diye düşündü Kaya. “Bunlar da ne ?” diye sordu iş arkadaşlarına.
Öğle tatilindeki genç çalışanlar Kaya’yı fark edince hemen O’na da ikram ettiler bir tane ve anlatmaya başladılar:
-Yeni keşfettiğimiz  bir catering firmasından sipariş ettik Kaya Bey. Denemelisiniz mutlaka. Çok lezzetli şeyler var bilseniz… Ayrıca bu firma diğerlerinden farklı olarak eski dönemlerdeki geleneksel lezzetlerden de pek  çok  örnek hazırlayıp, hangi yiyeceğin nasıl tüketilmesiyle ilgili notlar da ekleyerek  bir nevi geçmişe zaman yolculuğu yapmamızı sağlıyor.
-Ya öyle mi… diyerek dudak büktü Kaya.Bu ifadeler fazlasıyla tanıdık geliyordu kendisine. “Geçmişe yolculuk, geleneksel tatlar..”v.s.
-Bu gibi şeyler ilginizi çekiyor demek.. diye ilave etti mırıltıyla…
-Tabi diye atıldı bir diğeri. Geçenlerde eşimle birlikte taze kahve siparişi verdik biz. Kahve çekirdeklerinin hemen pişirilme öncesi öğütüldüğünde büyülü bir koku eşlik ediyor o harika lezzete.Hatta bunu sağlamak için ufak bir kahve öğütücü de göndermişler.İnanılmaz incelik… Karton kutulardan tükettiğimiz sıvılara kahve demiyoruz artık o günden beri eşimle… Bu catering firması akşamlarımıza büyü kattı resmen…

Kaya, kendisinin hiç umurunda olmayan bu gibi şeylerin insanlar nazarında nasıl heyecan ve keyif yarattığına hayret dolu bakışlarla şahit oluyordu. Bu gibi şeyler gerçekten mutluluğa neden olabilir miydi ? Onlara karşı tepkisiz ama içten içe bir şaşkınlıkla ofisine geri döndü...

O akşam, Su, artık kocasına her şeyi açıklamak niyetindeydi. Uzun süre önce, eşinden gizleyerek adım attığı bu  girişimi ve sonunda  yakaladığı başarıyı…
Yemek sonrası altın sarısına boyalı porselen fincanlarda iki taze  kahve hazırladı eşine ve kendisine. Yanlarına birer tane de  çikolatalı truff ekledi kalp şeklinde olanlarından. Elinde tepsiyle odaya girdiğinde, Kaya ‘ya “Birer kahve içebilir miyiz ?” diye sordu gülümseyerek. Şehri tepeden gören bir gökdelenin en tepesinde  oturuyorlardı. Şehir, siyah bir kumaşın üzerine dökülmüş irili ufaklı boncuklar gibi ışıl ışıl parlıyordu salonlarının camekanından.

“İçelim bakalım “ dedi Kaya çaresiz. Elindeki taze kahveleri  sehpaya bıraktı Su. Kaya’nın yanına otururken “ Sana söylemem gereken bir şey var Kaya” diye söz başlamak istedi. Kahvelerin yanındaki truffları gören Kaya: 
-Dur bi dakika dur , bu kalp şeklindeki çikolatalı şeyleri de nerden aldın?  diye sordu.
-Kaya bunları ben yaptım ,söylemek istediğim şey de bununla ilgili zaten… diye cevap verdi Su.
-Bir catering şirketi kurmuş olamazsın değil mi ?diye soruverdi Kaya şaşkın bakışlarıyla birlikte.
Su, gün içinde Kaya’nın işyerine gönderilen siparişi hatırladı. Kaya’nın o sipariş edilen truffları görmüş olabileceğini tahmin ediyordu zaten. İşinin kolaylaşmasına sevinerek anlatmaya başladı :

-Bundan tam bir yıl önce… Dedemin boş vakitlerde bana aktardığı geçmişin o güzel lezzetleri  sadece lafta kalsın istemedim. Bu fikir aklıma geldi ve araştırmaya başladım. Bilgisayarın içine gömüldüğüm akşamları hatırlıyorsundur …” Neye bakıyorsun “diye soruyordun sürekli.. Gülümsedi Su.

Karısıyla yeni tanışıyor gibiydi Kaya.Gündüz yapılan övgülerin sahibi ve girişimcisi meğer karısından başka biri değildi. İnanılır gibi değildi.Kendinden habersiz böyle bir şeyi başarabileceğine hiç ihtimal vermediği  eşinin bu girişimini usul usul anlatışına da hayran kalmıştı bir yandan.
“Evet ..evet …şimdi anlıyorum, o saatlerce benden kopuk geçirdiğin akşam vakitlerini…” dedi Kaya başını iki yana sallarken.

-Araştırıyordum..diye devam etti Su. Gece gündüz bu işin araştırmasını yaptım ve sonunda başardım sanırım.
-Peki finansmanı kim sağladı ?
-Dedem… Gurmelik deneyimlerinden daha fazlasını borçluyum O’na…
-İnanamıyorum… diye mırıldandı Kaya. Hiç tanıyamadığını fark ettiği eşini süzerken…
-Çılgıncaydı ama denemeye değerdi. Bir iki kişilik ufak bir ekiple başlamıştık, ancak bugün çalışan sayısını arttırmamız gereken bir noktaya geldik. Çünkü sadece bir senelik çalışma hayatımıza rağmen rakip firmaların satış rakamlarını yakalamak üzereyiz. Ve insanlardan çok hoş geri bildirimler alıyoruz. Bunun sırrı, onlara yeme içme hizmeti dışında kendilerini özel hissettiren şeyleri de anımsatıyor oluşumuz sanırım. Onlara geçmişimizde gömülü olan güzellikleri, ruhlara iyi gelen detayları hatırlatıyoruz çünkü. İlk yola çıkarken de bunu hedeflemiştim ve sanırım insanlar bu hisleri fazlasıyla özlemişler…

Kaya,sehpaya uzanıp bir truff aldı,elinde bir süre inceledikten sonra ağzına atıp damağına yayılan lezzeti gözleri kapalı yaşadı… Ve taze kahveler odanın içini saran o büyülü kokusuyla yeni tanıştıklarını farzeden çifte eşlik ediyordu. Su, ellerini çenesinin altına dayayıp elleriyle hazırladığı lezzetlerden  keyif alan eşini izledi gülümseyerek.
-Taze kahve siparişi verenlere eski edebiyatçıların dörtlüklerinin yazılı olduğu ufak notlar hazırlayıp paketlerine ilave ediyoruz...bunu biliyor muydun? Dedi  Kaya’ya.
Keyifle gülümsemeye devam ediyordu Kaya ,eşine sevgiyle bakıp :
-Yapıyorsundur eminim. Hadi bana bir dörtlük oku o zaman bakalım.deyiverdi geriye yaslanırken.
Hiç hazırlıksız değildi Su. Geçmişin edebiyat eserlerini okumaktan zevk alıyordu ve aklına gelen ilk dörtlüğü okumaya başladı :

“Akşam, yine akşam, yine akşam...
Bir sırma kemerdir suya baksam;
Akşam, yine akşam, yine akşam...
Göllerde bu dem bir kamış olsam!”

-Çok güzelmiş… dedi Kaya eşinin ellerini tutarken. 
-Ahmet Haşim’dendi… diye ekledi  Su.

-İyi ki evlenmişim seninle iyi ki… diyerek bir yudum daha aldı taze kahvesinden Kaya. Tüm muhalefetime rağmen yaşamıma geçmişin  unutulmuş güzelliklerini katmayı nasıl da becerdin…diye mırıldandı ardından.

Sehpaya uzanıp kendi  taze kahvesini aldı Su. Bir yudum içtikten sonra , başını eşinin göğsüne koydu ve dedesinin sözünü tekrarladı içinden... eşi duymadı bunu :

-Su’yun azimli damlalarıdır kayayı delen Kaya'cım...


Haftaya yeni bir hikayede görüşmek üzere dostlar...  

14 yorum:

  1. Tek kelimeyle harika olmuş... Kayayı delen suyun azmi ve sebatıdır... Geleneklerin ve tarihin tartışmasız önemi...
    Aslında iyi kişisel gelişim uzmanı olur sizden, Bilge Çakır'dan, hayat hikayeleriii :)))

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok teşekkürler Osman Bey :) Ana fikirler itinayla tespit edilmiş ayrıca tebrikler :) Kişisel gelişimi bilmiyorum ama oldukça fazla terapi işiyle uğraştığım söylenebilir sanki çevremde :)

      Sil
    2. Terapi? E maşallah canım, gören size geliyor herhalde enerjinizden faydalanabilmek için :))

      Sil
    3. Tam üstüne bastınız efendim :) Ama ben de memnun oluyorum bunlar insanı mutlu ve zinde kılan şeyler nede olsa ;))

      Sil
  2. Ooo yine beni sürükledin o güzel hikayelerinle.kaya yi delen suyun azmi cokk beğendim canim harikasin.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Emir'cim çok sağol :) Hikayelerime ve bana sadık arkadaşım öpüyorum seni :)

      Sil
  3. Kayayı delen suyun azmi ana fikir olabilir ama yan fikir, erkekler yüzyıllar sonrada aynı kalır :)) Yüreğine sağlık Bilge yine okunası bir hikaye olmuş.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Mukaddes acaba ne zaman okuyacak diyordum :) Erkekler değişmez canımcım ya , bunu çok iyi biliyoruz artıkın :) Beğenmene sevindim , sevgiler :)

      Sil
    2. Okudum da yorum yazmaya fırsatım olmadı.Pek yoğunum bu günlerde sergiler, geziler, kurslar :))

      Sil
    3. Peki bari o zaman teşekkürler tekrardan :) O güzel işlerinde kolay gelsin sana Mukaddes'cim :)

      Sil
  4. Cık cık, nasıl da peşin hükümler bunlar :)) Demeyin öyle, uğruna değişmeye değecek biri çıkarsa değişirler :D

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Diye bir atar yapar hemen bir erkek okuyucumuz :) Demeyelim peki Osman Bey ama gerçekler de bakidir bilirsiniz :) İstisnalara lafımız yok tabiki , onlar çoğalsın inşaallah günden güne :)

      Sil
  5. Gerçekler bakidir de, nasıl isterse öyle görür derler insan :))
    Çoğalsınlar elbet, her iki taraftan da :))

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Güzel bakalım güzel görelim inşallah Osman bey :)

      Sil

Sen de yaz bişeyler...