Evet yeni hikaye günüdür dostlar !
Kahveleriniz hazırdır ve de dış dünyayla bağlantılarınızı bir süreliğine askıya almışsınızdır umarım.
Çünkü bu sabah "güneş" biraz da bu hikaye için doğdu , bilginize... :)
Şu evrendeki kendini değersiz hisseden tüm kadınlar için yazdım ama, ben asla bir feminist değilim bunun da altını çizeyim :)
Erkek ve kadın kainattaki müthiş dengenin vazgeçilmez baş aktörleri... her zaman söylerim bunu.
Ve zamanda yolculuğa hazır mısınız ? Biraz "hız" başınızı döndürmez inşaallah...
Sıkı tutunun o zaman ! :)
Zaman hızla ilerlemişti … Zembereği boşalmış bir saatin akrebine takılıvermiş gibi… Yıllar 2200 ‘ü gösteriyordu…
Şu an başımızı kaldırıp etrafımıza baktığımızda gördüğümüz
çoğu şeyin yerini uçsuz bucaksız bir metalik gri kaplamış gibiydi… Şehirleşme ve makineleşme tüm hızıyla en ücralara kadar ulaşmış ,
gelişen teknoloji , sonunda dünyanın tek tip bir koloni gibi yaşamaya başlamasını sağlamıştı. İnsanoğlunu sınırlandıran din, dil, renk, ırk v.b. tüm ayrımlar
sorun olmaktan çıkarılıp hayal edilen demokratik tablo var olabilmişti sonunda.
Bu, insanlığın hedeflediği ideal konfor
düzeyi ,tüm milletlerin yaşam standartlarını fazlasıyla yükseltmişti. Artık , insan
emeği gerektiren çoğu şeyi, tek çırpıda halledebilecek makineler/ robotlar
geliştirilmişti.Ancak, hızla katedilen bu
zaman tüneli içinde vedalaştığı şeyler de olmuştu insanoğlunun. Mesela ,
gelişimin kendisine hizmet etmesini sağlarken kendi öz değerleriyle çoktan vedalaşma feragatinde bulunmuştu
insanoğlu. Sürekli fiziki konforu için keşifler yapıyor ve bu keşifler
vesilesiyle kendisine kazandırdığı vakti
daha fazla keşif için harcıyordu sadece . Şiiri unutmuştu insanlık, edebiyatı ,
güzel bir duygusal filmin ruhunda
bıraktığı etkiyi ya da yöresel damak tatlarını … Kendi dışındaki uçsuz bucaksız
evrene , galaksinin en ötelerine açıldıkça açılırken , O’nu kendi içine yönelten bu gibi görsel ya da yazılı sanat öğeleriyle vedalaşalı çok
olmuştu.
Su kaynakları
fazlasıyla azaldığı için yiyeceklerin çoğu sentetikti. Vakit kazandırıcı poşetlerden
oluşuyordu çoğu zaman servis tabakları. Çünkü bu yeni dünyanın takdir edip öne
çıkardığı en önemli şey, vakit kazandıran
pratik detaylardı.Bunun ötesinde olan çoğu şey, alaturka ve kullanışsız sayılıyordu. Ve ağaçları
merak ettiniz mi ? Ya da kuşları , diğer hayvanları ? Onları görmek isteyen
insanlar , sadece belli başlı botanik ya da hayvanat bahçelerini ziyaret edebildiklerinde amaçlarına
ulaşabiliyorlardı artık.
Su ise hayat dolu bir genç kadındı...Toplum bu gelişmişlik düzeyine ulaştığında doğmuş, ancak söz konusu “gelişime” tam anlamıyla adaptasyonu hiçbir zaman
başaramamıştı. Bölgesinin en yaşlı insanlarından sayılan dedesinin geçmişe dair anlattıklarıydı belki
de O’nu yaşadığı zamandan koparan şey. Ailesi, tek kızları olduğu için zamanın az
bulunan en değerli şeyi yani “Su”yun ismini koymuşlardı O’na. Gıda mühendisliği
üzerine ihtisas yapmıştı Su.Ancak zamanın koşulları gereği şu anki gıda mühendisliği
terminolojisinden çok daha farklı bir
eğitim görmüştü. Çünkü toplumun “gıda” anlayışı fazlasıyla değişmişti.
Aslında o severdi… Dedesini her ziyarete gittiğinde, geçmiş
toplumların servis tabaklarında özene bezene hazırladıkları yiyecekleri , damak
lezzetlerini ve hazırlanış öykülerini dinlemeyi. Dedesi, eski zamanlarda seçkin
bir meziyet olan gurmelikhttp://www.e-gurme.com/kahve/taze-turk-kahvesi/ işiyle uğraşmıştı ve geçmişten kalan miras haddince
bildiklerini aktarmak istiyordu torununa. Su’nun geçmişe dair dinlediği yeme
içme kültürüyle şimdiki zamanda tanık
olduğu geçiştirme “beslenme eylemi” arasında dağlar kadar fark vardı ve bu
farka şahit olmak O’nu hep hayrete düşürüyordu.
Dedesi, gurmeliğin 16. Louis döneminde başlayan Fransız
kültürü kaynaklı bir meziyet olduğunu anlatmıştı ilk olarak uzun uzun. Kendi
döneminde de gezip dolaştığı yerlerde tecrübe ettiği onca lezzeti vakit
buldukça aktarıyordu torununa. Gurmelik adabına göre sahip olması gereken ince
damak lezzetinin sırlarını ve püf noktalarını dedesinden dinlemek Su için
vazgeçilmez bir zevkti.Dedesi için de güzel vakitlerdi Su ile geçirilen saatler
tabi.
Bu saatlerden tek
rahatsız olan Su’nun birkaç yıllık eşi olan
Kaya idi belki de. Zamanın en gözde sektörlerinden bilişim sektöründe müdürlük statüsünde çalışıyordu Kaya. İşini severek yapıyordu ve teknoloji O’nun için de vazgeçilmez bir şeydi. Bu
anlamda yeni keşiflerin peşinde ,
yaptığı işte her gün kendini daha da geliştirmek isteyen bir yapısı vardı. O’nun
ismi de bazı hırslarının bu denli sağlam
olmasına dayanıyordu belki de .
Diğer yandan Kaya,
eşinin de tıpkı kendisi gibi , içinde bulundukları zamanla senkronize olmasını , O’nun da tıpkı
kendisi gibi teknolojik gelişmelere karşı ilgili olmasını istiyordu. Ama Su’ da
bu anlamda ilgi alaka göremiyordu.Su, daha çok geçmişin güzelliklerine
takılıydı , insanın ruhunu doyuran özel hissettiren şeylere... Bazı zamanlar Kaya O’nunla iğneli söylemler kullanarak dalgasını
geçiyordu. Hatta Su’nun dedesiyle geçmişin köhne(!) adetlerine dair yeme içme muhabbetlerini de fazlasıyla
zaman kaybı olarak görüyordu.
O gün akşam yemeğinden sonra her zaman olduğu gibi
bilgisayarına gömülen Kaya’ya sordu Su:
-Eski zamanlarda akşam yemeklerinden sonra içilen bir taze
kahve alışkanlığı olduğunu biliyor muydun ?
-Hmm..Öyle mi … diye karşılık verdi Kaya. Kafasını
kaldırmayıp dinliyormuş gibi yaparken
verdiği geçiştirme bir cevaptı bu sadece. Su da farkındaydı…Ama konuşmaya devam
etti:
-Evet … bazı aile reisleri için tek olarak fincanda da pişirilebilen özel bir taze
kahveymiş bu. Yani mutfaklarda direk alev
sağlayan ocaklar varmış o zamanlar, şimdilerdeki mikrodalgaların henüz mutfakları esir almadığı zamanlardan
bahsediyorum… Düşünsene kahveni güzel
bir fincanda taze taze pişirilmiş olarak içtiğini. Şimdiki metalik gri
kartonlardan içmekten çok daha özel olurdu değil mi Kaya ?
Kaya konuya kayıtsız
kalmakta kararlı yine geçiştirme bir cevapla karşılık verdi :
-Bilmem..güzelim…
Su , reaksiyon almakta kararlı :
-Bazen diyorum ki,insanoğlunun belki de bu gibi şeyleri
hatırlamaya ihtiyacı vardır. Kişisel konforlarımızı, geliştirdiğimiz
birbirinden akıllı şeylerle garanti altına aldık. Akıllı arabalarımız, akıllı
evlerimiz , akıllı mutfak eşyalarımız… Artık çok az hareket ederek çok fazla işi
halledebiliyoruz ama ruhlarımız da hareketsiz öylece kala kaldı… Geçmişin bir
tarihine hapis ettik sanki, o sınır noktasından berisine gelemiyorlar bir türlü…
Kaya nihayet kafasını önündeki bilgisayarından kaldırdı.
Birkaç saniye sessizce Su’ya baktı. Biliyordu ki susarsa eşi konuşmaya devam
edecekti. Tartışmaktan çekinir halde ama sesinde belirgin bir kararlılıkla konuşmaya başladı :
-Su ,bahsettiğin şeylere takılı kalsaydık bu düzeye gelmemiz
çok daha fazla zaman alırdı. Bahsettiğin türden detaylarla uğraşmak, emek harcamak
,vakit kaybından başka bir şey değil. İnsanlık da bunu gördü ve yapması
gerekeni yaptı sadece. Ivır zıvır işleri bir kenara bıraktı canım. Sen de
bırakabilsen keşke. Su , kahveyi nerde ve nasıl içtiğimizin ne önemi var? Bu
kimin umurunda ? Biraz kafein sadece
güzelim , hepsi bu… Sen de artık hiç yaşamadığın o geçmişe takılı kalmaktan
kurtarsan kendini ve günümüze dönsen ? Tabi o eski gurmelerden olan dedenle
günlük "ayin"lerinize devam ettiğiniz sürece bunun ne denli zor olduğu da malum…
Son cümlelere doğru gözlerine yaşlar ilerledi Su’nun. Ama
ağlamadı. Aslında sohbete başlarken Kaya
tarafından bu şekilde örseleneceğini de biliyordu ama yine de konuşmak
istemişti işte.
-Peki… Ben yatayım , iyi geceler.. diyebildi sadece
yatağına giderken…
Ardından baka kaldı Kaya.”Ne dedim ben şimdi ?” diye
çıkışına cevap da alamadı. Sonra
kafasını iki yana sallayarak tekrar bilgisayarına eğdi kafasını.
Ertesi gün Su ve
dedesi arasında eskiye dair damak lezzetlerinden farklı bir muhabbet dönüyordu… Su ilk kez eşi Kaya’yı anlatıyordu
dedesine. Aralarındaki gözle görülmez uçurumları…
Dedesi tepkisiz dinledi ,
torununu etkilemek istemiyordu.Su’nun sözü bittiğinde ağır ağır konuşmaya
başladı:
-İyi bir kahve yapmanın inceliklerini sana anlatmış mıydım
kızım ? İyi bir taze kahve için üç etken söz konusudur : Bunlar kahve çekirdeklerinin tazeliği ,
öğütülme kıvamı ve suyun kalitesidir. Kahve çekirdeklerinin normalden fazla
öğütülmesi kahvenin acılaşmasına neden olur ki bu istenen bir sonuç değildir.
Tam tersine az öğütüldüğünde de kahve filtresinin tıkanmasına neden olur.
Evlilik içinde konuşarak yapılan paylaşımlar da bir nevi öğütme eylemine
benzetilebilir. Fazla olursa tatsızlıklara, az olursa da ileri süreçte
tıkanmalara neden olabilir… Bu ölçüyü iyi ayarlamak bazen hayati değişimleri
beraberinde getirir…
Su, dedesinin konuşmasını bölerek araya girdi :
-Az konuş diyorsun yani dedecim sen de… Geçmiş toplumların
kadın için öngördüğü en ataerkil öğretilerden biri bu…
Dedesi gülümseyerek cevap verdi :
-Senden de bir şey kaçmıyor hani...
-Ama dedecim ! diyerek hafif bir haykırış yapan Su’nun suratı
düşüverdi.
-Sen hissettiğin şeyleri hissettirmeye çalış sadece… Fazla
konuşarak sağlayamazsın bunu. Belki ufak eylemlerle hayata geçirebilirsin. Ama
zamanla…mutlaka yavaş yavaş adımlarla… Bir süre sessizlikten sonra Su’nun
düşünceli dalgın bakışlarına bir mesaj daha iletti dedesi:
-Ne de olsa suyun azimli damlalarıdır kayayı delen…
Su ,dedesine baktı ,gülümsedi …Aklına bir fikir gelmiş
gibiydi…
Günler günleri takip ediyordu. Zaman; arabaların uçtuğu ,evlerin sahipleri eve
gelmeden dakikalar öncesinde ısınmaya başladığı bu gelişmiş çağda da hızla
ilerliyordu hiçbir şeye ya da hiç kimseye aldırmadan.
Su, gündüzleri daha çok dışarı çıkar olmuştu ,vaktinin
çoğunu evin dışında geçiriyordu. Akşamları da Kaya’dan ziyade bilgisayara
gömülür olmuştu. Kaya ile eskisi kadar da konuşmuyordu artık ve sürekli
bilgisayarda bir şeylerle meşguldü. Kaya O’nun bu haline hem şaşırıyor hem de
bir şeylerle ilgili olmasına seviniyor gibiydi. Yine de bazen “Neye bakıyorsun
?” diye sorduğunda , “ Hiç… bir kaç şey sadece…” gibi kestirme cevaplar
aldığında canı sıkılıyordu. Ne olmuştu bu kadına? Teknolojiyi sevmeyen , bilgisayarlara
buz gibi bakan o kadın gitmiş yerine adeta bir bilişim kurdu gelmişti. Kaya ,
kendi haline bırakmayı tercih etti Su’ yu. Zaten istediği de hep bu değil miydi
?
Tam bir sene sonra… Kaya ‘nın işyerinde, arka ofislerden
birinde yükselen bir uğultu nedeniyle masasından kalktı genç müdür. Meraklı
adımlarla olay yerine yöneldi Kaya. Sesin geldiği ofise vardığında bir gurup
genç çalışanın masanın üzerinde duran bir paket etrafında kümelendiklerini
gördü. Kapış kapış yedikleri bir şey vardı ama çözemiyordu. Yanlarına
gittiğinde ellerinde değişik şekillerde hazırlanmış çikolatalı trufflar gördü.
Kimi gül şeklinde, kimi yuvarlak toplar şeklinde, kimi minik kalpler …Sütlü ya
da fındıklı irili ufaklı çikolatalı renk renk trufflar…
Bunun gibi şeylerle kim uğraşır ki diye düşündü Kaya.
“Bunlar da ne ?” diye sordu iş arkadaşlarına.
Öğle tatilindeki genç çalışanlar
Kaya’yı fark edince hemen O’na da ikram ettiler bir tane ve anlatmaya başladılar:
-Yeni keşfettiğimiz bir catering firmasından sipariş ettik Kaya
Bey. Denemelisiniz mutlaka. Çok lezzetli şeyler var bilseniz… Ayrıca bu firma
diğerlerinden farklı olarak eski dönemlerdeki geleneksel lezzetlerden de
pek çok
örnek hazırlayıp, hangi yiyeceğin nasıl tüketilmesiyle ilgili notlar da
ekleyerek bir nevi geçmişe zaman
yolculuğu yapmamızı sağlıyor.
-Ya öyle mi… diyerek dudak büktü Kaya.Bu ifadeler fazlasıyla
tanıdık geliyordu kendisine. “Geçmişe yolculuk, geleneksel tatlar..”v.s.
-Bu gibi şeyler ilginizi çekiyor demek.. diye ilave etti
mırıltıyla…
-Tabi diye atıldı bir diğeri. Geçenlerde eşimle birlikte
taze kahve siparişi verdik biz. Kahve çekirdeklerinin hemen pişirilme öncesi
öğütüldüğünde büyülü bir koku eşlik ediyor o harika lezzete.Hatta bunu sağlamak
için ufak bir kahve öğütücü de göndermişler.İnanılmaz incelik… Karton
kutulardan tükettiğimiz sıvılara kahve demiyoruz artık o günden beri eşimle… Bu
catering firması akşamlarımıza büyü kattı resmen…
Kaya, kendisinin hiç umurunda olmayan bu gibi şeylerin
insanlar nazarında nasıl heyecan ve keyif yarattığına hayret dolu bakışlarla
şahit oluyordu. Bu gibi şeyler gerçekten mutluluğa neden olabilir miydi ? Onlara karşı tepkisiz ama içten içe bir şaşkınlıkla ofisine geri döndü...
O akşam, Su, artık kocasına her şeyi açıklamak niyetindeydi.
Uzun süre önce, eşinden gizleyerek adım attığı bu girişimi ve sonunda yakaladığı başarıyı…
Yemek sonrası altın sarısına boyalı porselen fincanlarda iki taze kahve hazırladı eşine ve kendisine. Yanlarına birer tane de çikolatalı truff ekledi kalp
şeklinde olanlarından. Elinde tepsiyle odaya girdiğinde, Kaya ‘ya “Birer kahve
içebilir miyiz ?” diye sordu gülümseyerek. Şehri tepeden gören bir gökdelenin
en tepesinde oturuyorlardı. Şehir, siyah
bir kumaşın üzerine dökülmüş irili ufaklı boncuklar gibi ışıl ışıl parlıyordu
salonlarının camekanından.
“İçelim bakalım “ dedi Kaya çaresiz. Elindeki taze
kahveleri sehpaya bıraktı Su. Kaya’nın
yanına otururken “ Sana söylemem gereken bir şey var Kaya” diye söz başlamak
istedi. Kahvelerin yanındaki truffları gören Kaya:
-Dur bi dakika dur , bu kalp
şeklindeki çikolatalı şeyleri de nerden aldın? diye sordu.
-Kaya bunları ben yaptım ,söylemek istediğim şey de bununla
ilgili zaten… diye cevap verdi Su.
-Bir catering şirketi kurmuş olamazsın değil mi ?diye
soruverdi Kaya şaşkın bakışlarıyla birlikte.
Su, gün içinde Kaya’nın işyerine
gönderilen siparişi hatırladı. Kaya’nın o sipariş edilen truffları görmüş
olabileceğini tahmin ediyordu zaten. İşinin kolaylaşmasına sevinerek anlatmaya
başladı :
-Bundan tam bir yıl önce… Dedemin boş vakitlerde bana
aktardığı geçmişin o güzel lezzetleri
sadece lafta kalsın istemedim. Bu fikir aklıma geldi ve araştırmaya
başladım. Bilgisayarın içine gömüldüğüm akşamları hatırlıyorsundur …” Neye
bakıyorsun “diye soruyordun sürekli.. Gülümsedi Su.
Karısıyla yeni
tanışıyor gibiydi Kaya.Gündüz yapılan övgülerin sahibi ve girişimcisi meğer
karısından başka biri değildi. İnanılır gibi değildi.Kendinden habersiz böyle
bir şeyi başarabileceğine hiç ihtimal vermediği
eşinin bu girişimini usul usul anlatışına da hayran kalmıştı bir yandan.
“Evet ..evet …şimdi anlıyorum, o saatlerce benden kopuk
geçirdiğin akşam vakitlerini…” dedi Kaya başını iki yana sallarken.
-Araştırıyordum..diye devam etti Su. Gece gündüz bu işin
araştırmasını yaptım ve sonunda başardım sanırım.
-Peki finansmanı kim sağladı ?
-Dedem… Gurmelik deneyimlerinden daha fazlasını borçluyum
O’na…
-İnanamıyorum… diye mırıldandı Kaya. Hiç tanıyamadığını fark
ettiği eşini süzerken…
-Çılgıncaydı ama denemeye değerdi. Bir iki kişilik ufak bir
ekiple başlamıştık, ancak bugün çalışan sayısını arttırmamız gereken bir
noktaya geldik. Çünkü sadece bir senelik çalışma hayatımıza rağmen rakip
firmaların satış rakamlarını yakalamak üzereyiz. Ve insanlardan çok hoş geri
bildirimler alıyoruz. Bunun sırrı, onlara yeme içme hizmeti dışında kendilerini
özel hissettiren şeyleri de anımsatıyor oluşumuz sanırım. Onlara geçmişimizde
gömülü olan güzellikleri, ruhlara iyi gelen detayları hatırlatıyoruz çünkü. İlk yola
çıkarken de bunu hedeflemiştim ve sanırım insanlar bu hisleri fazlasıyla özlemişler…
Kaya,sehpaya uzanıp bir truff aldı,elinde bir süre
inceledikten sonra ağzına atıp damağına yayılan lezzeti gözleri kapalı yaşadı…
Ve taze kahveler odanın içini saran o büyülü kokusuyla yeni tanıştıklarını
farzeden çifte eşlik ediyordu. Su, ellerini çenesinin altına dayayıp elleriyle
hazırladığı lezzetlerden keyif alan
eşini izledi gülümseyerek.
-Taze kahve siparişi verenlere eski edebiyatçıların
dörtlüklerinin yazılı olduğu ufak notlar hazırlayıp paketlerine ilave
ediyoruz...bunu biliyor muydun? Dedi Kaya’ya.
Keyifle gülümsemeye devam ediyordu Kaya ,eşine sevgiyle
bakıp :
-Yapıyorsundur eminim. Hadi bana bir dörtlük oku o zaman
bakalım.deyiverdi geriye yaslanırken.
Hiç hazırlıksız değildi Su. Geçmişin edebiyat eserlerini
okumaktan zevk alıyordu ve aklına gelen ilk dörtlüğü okumaya başladı :
“Akşam, yine akşam, yine akşam...
Bir sırma kemerdir suya baksam;
Akşam, yine akşam, yine akşam...
Göllerde bu dem bir kamış olsam!”
-Çok güzelmiş… dedi Kaya eşinin ellerini tutarken.
-Ahmet
Haşim’dendi… diye ekledi Su.
-İyi ki evlenmişim seninle iyi ki… diyerek bir yudum daha
aldı taze kahvesinden Kaya. Tüm muhalefetime rağmen yaşamıma geçmişin unutulmuş güzelliklerini katmayı nasıl da
becerdin…diye mırıldandı ardından.
Sehpaya uzanıp kendi taze
kahvesini aldı Su. Bir yudum içtikten sonra , başını eşinin göğsüne koydu ve
dedesinin sözünü tekrarladı içinden... eşi duymadı bunu :
-Su’yun azimli damlalarıdır kayayı delen Kaya'cım...
Haftaya yeni bir hikayede görüşmek üzere dostlar...
Tek kelimeyle harika olmuş... Kayayı delen suyun azmi ve sebatıdır... Geleneklerin ve tarihin tartışmasız önemi...
YanıtlaSilAslında iyi kişisel gelişim uzmanı olur sizden, Bilge Çakır'dan, hayat hikayeleriii :)))
Çok teşekkürler Osman Bey :) Ana fikirler itinayla tespit edilmiş ayrıca tebrikler :) Kişisel gelişimi bilmiyorum ama oldukça fazla terapi işiyle uğraştığım söylenebilir sanki çevremde :)
SilTerapi? E maşallah canım, gören size geliyor herhalde enerjinizden faydalanabilmek için :))
SilTam üstüne bastınız efendim :) Ama ben de memnun oluyorum bunlar insanı mutlu ve zinde kılan şeyler nede olsa ;))
SilOoo yine beni sürükledin o güzel hikayelerinle.kaya yi delen suyun azmi cokk beğendim canim harikasin.
YanıtlaSilEmir'cim çok sağol :) Hikayelerime ve bana sadık arkadaşım öpüyorum seni :)
SilKayayı delen suyun azmi ana fikir olabilir ama yan fikir, erkekler yüzyıllar sonrada aynı kalır :)) Yüreğine sağlık Bilge yine okunası bir hikaye olmuş.
YanıtlaSilMukaddes acaba ne zaman okuyacak diyordum :) Erkekler değişmez canımcım ya , bunu çok iyi biliyoruz artıkın :) Beğenmene sevindim , sevgiler :)
SilOkudum da yorum yazmaya fırsatım olmadı.Pek yoğunum bu günlerde sergiler, geziler, kurslar :))
SilPeki bari o zaman teşekkürler tekrardan :) O güzel işlerinde kolay gelsin sana Mukaddes'cim :)
SilCık cık, nasıl da peşin hükümler bunlar :)) Demeyin öyle, uğruna değişmeye değecek biri çıkarsa değişirler :D
YanıtlaSilDiye bir atar yapar hemen bir erkek okuyucumuz :) Demeyelim peki Osman Bey ama gerçekler de bakidir bilirsiniz :) İstisnalara lafımız yok tabiki , onlar çoğalsın inşaallah günden güne :)
SilGerçekler bakidir de, nasıl isterse öyle görür derler insan :))
YanıtlaSilÇoğalsınlar elbet, her iki taraftan da :))
Güzel bakalım güzel görelim inşallah Osman bey :)
Sil