28 Ağustos 2014 Perşembe

Bir Ağustos Böceğinin Serzenişleri...

Şu aralar yapmak istediğim edebi çalışmalar konusunda tam bir Ağustos böceği gibiyim...

Bazı yarım kalmış hikayelerin yeniden yazılması, yazılmış hikayelerin sadeleştirilip klasörlenmesi, Romanın devamının yazılması ve yeni edebiyat dergilerinin peşine düşülmesi v.s. işler güçler bir köşede beni bekler...

Ben diğer köşede Ağustos böceği gibi vaktimi sevdiğim şeylere hibe ettiğim için zaman akar gider...
Gerçi vakit ayırdığım şeylere dönüp baktığımda da ohh diyorum bi ohh... Bana kazanç sağladığına inandığım şeyler bunlar, manevi kazanç sağlayan şeyler... İki günü birbirine eşit kılmamak düsturuna bağlı kalmaya çalışıyorum en nihayetinde ama yazmak konusunda işler şu ara durgun :)

Durgun olmayan bir şey var ama... nedir o ?

Şu ara ruhumu saran müzik zevki :) Hiç durgun değil, tam tersine vurdulu kırdılı biraz...

Rock a geri dönüş mü yapıyorum ?

Hayır bu çok saçma, istemiyorum ki bunu !

Yine de günlerdir şu şarkıyı dinlemekten alamıyorum kendimi.
Ben ki naif duyguların insanı, ben ki karıncayı bile incitmek istemeyen hanımefendi ruh ! Bu şarkı da neyin nesidir şimdi ?

Ama çok güzel ! "Hadi hemen gel şimdi benimle" diyor :)*



*Kongos, Güney Afrikalı dört kardeşin 2007 de kurduğu bir rock gurubu. En tutulan parçalarından biri de bu dinlemiş olduğunuz bol ritimli şey :) Tebrikler Kongos ;) 

En kısa zamanda bu modu terk edip Itri moduna geçiyorum ve yazmaya yeniden başlıyorum :) 

Yani inşaallah ;) 

Bir Ağustos böceğinin serzenişlerini okudunuz, görüşmek üzere blog insanları  :) 

24 Ağustos 2014 Pazar

Edith Piaf

Bu dünyanın ne kadar değersiz olduğunu hatırlatan şeyler var...

Bazen bu "şeyler" ilginç insanların yüksek tansiyonda seyreden yaşamlarından örnekler olabiliyor.

Bir Edith Piaf  mesela... Namı diğer Fransızların "kaldırım serçesi".

Kadınların parayla satıldığı bir evde çocukluğu geçmiş, kör olma tehlikesiyle burun buruna gelmiş, rezil bir gençlik döneminden sonra da şöhreti yakalayıp Fransa'nın gururu olmuş, orta yaşlarda kaybettiği eşinden sonra kendini alkole ve uyuşturucuya vermiş sonra da karaciğer kanseriyle bu hayata veda etmiş güzel sesli kadın...
O da çoğu insan gibi mutluluğun dibine vuramadan çekti gitti sanırım. 

Demekki şartlar ne kadar düzelirse düzelsin, ne kadar zirve yaparsan yap  bu dünya yüzde yüz doyum yeri değil mutluluk adına.
Demekki vitrinin arkası önündeki manzaradan çok daha doyurucu aslında...Sırf bu düşünce bile başlı başına mutluluk vesilesi bence...

İşte seni dinlerken bunları düşündüm bugün Edith Piaf...


22 Ağustos 2014 Cuma

İncelikler...


Düşünüyorum da; 

Yeni bir elbise alırsın... Seni mutlu kılma süresi maksimum bir iki gündür.

Evrenin bir köşesinde, hiç kimsenin bilmediği bir iyilik yaparsın...
Ömrün boyunca aklına gelir gülümsersin, aklına gelir gülümsersin, aklına....
Ve diğer yandan Allah övünür seninle melekleri yanında.

Yeni elbise ? Çoktan eskidi gitti bile...





Biraz yoğunum şu ara ama bloğumu ihmalim söz konusu dahi olamaz Allah'ın izniyle :)

Ses verdim ahali ;) 

17 Ağustos 2014 Pazar

Pazar filmleri

Bir Ağustos pazarından da merhaba blogcanlar !
Siz de bugün güne güzel güzel düşüncelerle uyandınız mı ?
Büyük servis tabağınıza evinizde ne kadar değişik renkli güzel yiyecek varsa doldurup pazar kahvaltınızı hazırladınız mı ? Dergilerinizi bir elinize çayınızı diğerine alıp şöyle ayaklarınızı bir uzattınız mı ? Yaptınız mı ettiniz mi ? :) 
Ben işte tam da bu halde yazıyorum bu yayını ve çok teşekkür ediyorum Rabbime her şey için :)

İnşaallah huzurlu ve keyifli bir pazar geçiyordur diyelim cümleten de öyle olsun :) 
Bugün izlediğim bir kaç film geldi yine aklıma ve sizlerle paylaşmak istedim onları. 

Bakalım neler var...

 "Sende Rabbimi Gördüm" Son dönem Hint filmlerinden biri. Yani isminde vurgulandığı kadar dini temalı bir film değil bu. Sadece bir kaç dinsel öğeye yer verilmiş geri kalanında bildiğiniz hoplamalı zıplamalı şarkılı türkülü bir Hint filmi.Bir aşk hikayesi mevcut malumunuz.Hintliler de Türkler gibi sinema alanında "aşk" temasına fena takıklar bence.  Ben çok da beğenmedim açıkçası.Bu filmin 7.1 lik imdb'yi de liseli genç kızların beğenileriyle ihtiva ettiğini düşünüyorum. Acımasız eleştirmen benn hahaa ! :)

 "Sylvia"  Amerikalı  kadın yazar olan Sylvia Plath'ın biyografisini anlatan bir film. Çoğu gibi O'nun da yazdıkları öldükten sonra kıymetlenmiş.Sylvia Plath'ın intiharla noktalanan trajik yaşam öyküsünü duyduktan sonra bu filmi izlemeye karar verdiğimi hatırlıyorum. Şöyle başlıyor bu film, Sylvia'nın şu sözleriyle : 
"Bazen rüyamda bir ağaç görüyorum. Benim hayat ağacım. Bir dalı evlenmem gereken adam ve yaprakları çocuklarım. Diğer bir dal ise yazar olarak geleceğim.Ve her bir yaprak ayrı bir problem.Diğer bir dal da parlak bir akademik kariyer.Fakat bana bunlardan birini seçmem söyleniyor. Ve yapraklar kahverengiye dönüşmeye başlıyor ve dökülmeye...Ta ki ağaç tamamen çıplak kalana dek..." 
Film sıkıcı bir hayatın işlendiği monoton yapıda. Ama edebiyat güzel, ama Sylvia'nın satırlarını yakalamak güzel, bunlar adına izlenebilir yine de... Keşke sonunda intihar etmemiş olsa... 

Bu filmi ikinci izleyişim. İlkini izlediğimde sanıyorum henüz daha ergenlik çağlarımdaydım ve filmin esas kadınını hem eleştirip hem de O'nunla benim aramda anlamsız bir yakınlık bulduğumu anımsıyorum. Filmi şu yaşımda yeniden izlediğimde anlayabiliyorum ki bu kadın sinema dünyasındaki yansımamdan başka bir şey değil. Beni yönlendiren Kuzey rüzgarlarının keşfine çıkmalıyım belkide.Aidiyet duygumu  habire sabote eden hain rüzgarlar... Neyse bu subjektif anlatım için özür dilerim arkadaşlar :) Film, hiç bir yere ait olamayan bir kadının küçük bir kasabada açtığı Çikolata dükkanını ve bu süreçte kasaba sakinleriyle arasında gelişen ilginç olayları anlatır. Severek izleyeceğinizi tahmnin ettiğim nostaljik bir film, şu ana kadar izlememiş olan kaldıysa tabi.Bu filmde Johnny Depp bile tam bir ergen düşünün artık :) 

Filmler böyle, herkeslere selamlar sevgiler diyerek gidiyorum şimdi ben, görüşmek üzere :)

15 Ağustos 2014 Cuma

Eski cümle yeni cover...

Hani o çok eskilerden beri bizi yenileyen bir klişe cümle vardır...

Hani en zor zamanları atlattığımızda kendimize döner söyleriz,

Hani olacakların olanlardan daha güzel olduğuna gönül verdiğimizde kalbimiz fısıldar onu,

Örselenmişliği katlayıp bir rafa kaldırırken dillendiririz,

Güç, kuvvet, azamet toplamak daha kolayımıza gelir bu cümleyle,

Tazeler...

Bizim Arif Furkan, "Bak Bilge bu en son ki yaptığım yeni cover" deyince o eskilerdeki cümleyi yeniden hatırladım dün gece.

Dinleyin...Belki unuttunuz,  belki siz de hatırlayacaksınız... 


"Sil baştan..."


12 Ağustos 2014 Salı

Robın Williams



Öldüğüne hala inanamıyorum...  

Lise çağları bu adamın kült filmleriyle çakışmayanlar bu kaybı pek önemsemezler, ama O gerçekten bazı filmleriyle topluma farkındalık kazandırdı. "Günaydın Vietnam", "Ölü Ozanlar Derneği", "Patch Adams" bunlardan bazıları... 

İntihar söylemlerine gelince onlara da inanmak istemiyorum. Yapılan açıklamalara göre belli dönemler depresyon tedavisi gören aktör son dönemde de bunlardan birinin içindeymiş.Ve geçtiğimiz pazar kendini asarak kendi evinde intihar etmiş.Bu süreçte neden benimle bağlantı kurmadı neden benden yardım istemedi hiç anlamıyorum(!) 

Neyse sulandırmak istemiyorum gerçekten üzgünüm aslında. O kadar kişisel gelişim temalı filme ön ayak ol sonra da intihar et. Demek ki şu saçma dünyada hiç bir şey göründüğü gibi değil dedirtiyor insana. 

Hoşçakal Robın Williams...

10 Ağustos 2014 Pazar

Bambaşka bir şeyi düşünürken...

Biraz uzun zaman oldu bloğumu bırakıp gideli sanki... 

Düşündüm ama sizi, bambaşka bir şeyi yaparken...Tıpkı bambaşka şeyler düşünürken size yazdığım gibi...

Karışık oldu biraz, bu kısmı boşverelim. 

Görüşmediğimiz bu süre içinde : 

Denizin kavalyelik ettiği uzun yolculuklar yaptım...Varış menzili Karadenizdi... 

 Çılgın dalgaların şehri Trabzon'un yüksek tepelerinde çayımı içerken düşündüm: denizler mi daha büyük yoksa hayaller mi ?


Misafir olduğum evin balkonundan güneşin batışını izlerken ellerim çenemin altında, alengirli bir şeyler yazmak istedim ama yapmadım...Çünkü orda durup güneşe veda etmeliydim.

Yöreye özgü değişik şeyler de yedim içtim ama bahsi lüzumsuz.

Çünkü beni bilirsiniz, duygular doyumlardan hep daha çok alakadar eder beni.

Ve eve geldim...

Kulaklarımda da şu şarkı yankılanır durur akşamdan beri :)




İyi geceler ordakiler, ben artık burdayım  :)