19 Eylül 2012 Çarşamba

Huzursuz izliyorum ...

Huzurla izleyemiyorum ama inatla izliyorum evet...
Kötünün iyisi mantığınca cumaları atv yi açıyorum saat tam 20 de.
Kitabını iki kez okumuştum. 
Çok estetikti ordaki sokak ve karakterler... Dizideki yozlaşmış tiplerden binlerce ışık yılı uzaktı diyebiliriz hatta.
Yazar Sibel Eraslan da köşe yazısında benzer şeyler yazmış hatta bugün baktım da. 
Bi' kere kitapta Feyza'nın inançlarını özgürce yaşama amacıyla ortaya koyduğu onurlu mücadelesi esas olarak anlatılmıştı. Ama dizide bir Bilaldir gidiyor. Mübarek bu  kanatsız melek etrafında dönüyor sanki bütün hikaye. Bildiğin türk senaristinin ticari zekası işte. Bakalım, biraz öze inme eğilimi gösterir belki diye izlemeye devam ediyoruz biz de. 

Detaylarla ilgili bir kaç eleştiri yapmak gerekirse ;aa  niye gerekmesin ki ! :P

  •  Tesettürlü arkadaşımızı çok rüküş giydiriyor her kim yapıyorsa. Renkler uyumsuz,kıyafetler kişiliksiz. Diğer yandan abartılı uzun şallara karşın diz boyunda kısa etekler...Ya tabi tabi :) Gerçek tesettürden de çok uzak bir çizgi tutturduklarını birileri hatırlatmalı kendilerine.
  • Feyza rolündeki eleman da Bilal ' e oranla çok uzun boylu sanki , olmamış...
  • Bilal'den de biraz daha mimik istiyoruz bi' zahmet. Karizma olucam diye kastıkça kastı kendini.Mide rahatsızlığı var hissine kapılıyor insan. Yapılmaz o kadar...
  • Dizi müziğini de paylaşacaktım ama berbat bir klarnet solosu çıktı karşıma. Kalsın dedim.
  • Başka rahatsızlıklarım da var ama hüsnü kuruntularımdır inşaallah deyip sineye çekiyorum şimdilik ;)

Her şeye rağmen izlemek istiyorum bu diziyi nedense. Kitapla dizi arasındaki uzlaşmazlıkları ayıklayıp kenara koymak pek neşelendiriyor açıkçası :)

Şu an bir başka neşelendiren şey de deminden beri dinlediğim Mehmet Emin abimiz :)) Siz de dinleyin keyiflenin derim canlar ;)

Ve seviliyorsunuz hepiniz  ! :)




16 Eylül 2012 Pazar

Amel, ibadet ,kulluk...



Özellikle son sayfalarında okumaya doyamadığım bir kitaptı bu.
Aslında şöyle demeliyim : Mehmet Ildırar ' ın son sözlerini dinlemeye doyamadım...
Çünkü sohbetlerinden derlenen kitaplarını okurken bizzat karşıma geçmiş bana anlatıyormuş gibi hissediyorum. Okuyan herkes bunu söylüyor. Daha önce şurda bahsetmiş olabilirim de ya da olmayabilirim de, her neyse...Çok seviyorum O'nu.

Mehmet Ildırar , belki bilenleriniz vardır , geçtiğimiz ramazanın son günlerinde etrafındakilere şöyle dedi:
"Peygamber efendimiz geldi ben itikafa giriyorum. Benimle konuşmayın,beni rahatsız etmeyin."Bağlantı

Bunu söyledikten bi' süre sonra da dünyaya veda etti.Rabbim tüm günahlarımıza karşın hepimize böylesi bir akıbeti nasip etsin ve O'nunki gibi bir hayatı tabi...

Son sayfalarından bir bölümü üşenmedim tatlı yorgunluğumla uykuya geçiş yapmak üzere olduğum bir vakitte sizler için elle yazma kararı aldım.
Ama okumadan önce şunu (Mercan dede'nin en sevdiğim çalışmasıdır hani ) yeni sekmede açıp da dinleyiniz bi' zahmet ;)

Bir insan bir günde karşısına çıkan günahlara intisap etmemekle,meyletmemekle cesedinin her tarafını ashab-ı Kehf'in mağrası gibi yapması lazımdır.Gözleri görür amma görmez.Eshab_ı Kehf'in mağrası öyle ! Cesetleri diridir amma ölmez,gözlerini semaya diktiler amma görmüyorlar.Bu asırda gözlerini yumarak içtimai hayatını,sosyal hayatını aile hukukunu muhafaza etmek her çobanın başına vazifedir.Kamilleri bulursan eteğine yapış. Allah cümlemizi meded-i inayet eylesin.

Ey müminler,hepimiz ana rahminden bu duruma geldik. Çağımızın büyükleri ahirete gitti.Bizler de günümüzü bekliyoruz.Ölüm bir gün gelecek! Tutan eller tutmayacak,gören gözler görmeyecek ! Bu diller susup ,bu ceset toprağa girecek.Dar-ı dünyadan dar-ı bekaya gideceğiz.Amma hesap var! Mizan var! Sırat var! Sonunda bir ebediyet geliyor.Geliniz tevbe-i nasuh edelim.Rabbimizin nimetlerine şükür edelim.Nefsimizi islah,kalbimizi tasviye edip ihlası kazanalım.İhsan sahibi olup salih ameller işleyerek Rabbimize kulluk edelim.


Cennet mekanın olsun Yarbay'ım benim. Seven sevdiği ile birlikteymiş ya, seviyoruz seni...

Dostlar buralardayım ben ! :)

9 Eylül 2012 Pazar

Dayımzadelerde :)


Size geçtiğimiz haftalarda Didim deki dayımzade efendinin laleli villasında geçirdiğim bi' kaç günden bahsederek bloğuma hareket vermek istiyorum bu sabah.
Ama önce şunu dinlemeye başlayınız plzz. :) Ki ambiyans tam olsun ...

Bu karede İngilizlerin inşa edip kendilerine değil de dayıma nasip olan tribleks binayı ve önünde yengemin elleriyle diktiği asma fidanını görüyorsunuz. Asma fidanı kimin umrunda! , o değil de İngilizler konfor alanı oluşturmayı çok iyi biliyormuş ben evde konaklarken bunu anladım hani :)

Gittiğim akşam misafir oluşum şerefi hürmetine mangallar yapılıp havuzlu bahçe keyfi icra edildi. Dayıcık ve eşi fotoda oluyorlar kendileri. Yüzyılın en eğlenceli çifti ! Gülmeyi pek severler ben gibi ;)
Ye-iç-gez üçlemesiyle ifade edebileceğim bu ziyaretin sahil gezintisinden bir kare. Genç garson kardeşlerimiz içki içen turist efendilere alkışlar eşliğinde halay gösterisi sergilemekte.Ama cıks..Hoşuma gitmedi hiç. Yapmayın türk evlatlarına bunu kurnaz işletmeciler !

Bu Poseıdon heykeli Didim'le özdeşleşmiş durumda. Poseıdon, Yunan mitolojisinde depremler tanrısı olarak geçiyormuş efendim.Güya elindeki şu çatal uçlu asayı yere vurunca oluşuyormuş depremler. Pehh ! :)
Yine böyle turistik mekanların olmazsa olmazı sokak ressamlarından biri. Gerçekten on numara çalışıyordu Allah'ı var şimdi. Lakin bu denli bir sanat potansiyeline rağmen imajda biraz oynama yapsa iyi olmaz mıydı bu abimiz ? Biraz keçi sakal, yakadan sarkan bi' poşi , kafada yan duran kasket filan.. Neyse onu da bırakıyorum hadi kendi haline :)

Dünyaca ünlü Didim Marina'sına geçiyoruz. Abi ben bu devasa satranç olayını anlamıyorum. İnsanlar niye kendilerini yoracak işlere kalkışır bilmem. Masanın üzerinde halledileverecek oyun şeysi kalk-yürü-taşı gibi iş yüküyle neden harmanlanıyor ki ? Hamle sırası bana gelince pff leye pff leye yerimden kalkıp oynardım ben her seferinde kesin :P :))
-Bilge sıra sende !
-Tamam o benim atı sağa çekiver sen canım ya :))) gibi...
Didim'e kadar gidip Medusa heykelini görmesem olmazdı tabi. Biliyor muydunuz şu yüzünde kırık oluşan hatunun o dönemdeki en güzel kadın olduğunu ve görenlerin taşa döndüğünü filan. Geçenlerde şurda anlattığım Afrodit gezisini hatırlayınız şimdi. Ya dönemin güzellik anlayışında bir arıza var ya da ben de. Yerden bitmeleri tanrıça ilan etmeler , taşa dönmeler filan. Boşa heyecan :)
Marina'da oldukça yakınlaştığım bir yatı fotoladım sizler için. Ve yine olmazsa olmaz bir orta sınıf hayaliyle noktalamak istiyorum bu postu :
"Ayy keşke böle bi yatım olsaa !! " :)))

Tazekahve der ki özenme bilmemkimin yatına
Sen çalış kazan yaşa anlının akıyla
Bunca yıl sonra mani de mi yazacaktın bloğuna ?
Gülüyorum şu an katıla katıla !

:P

Sevgiler blogcanlar ! :))