29 Ocak 2012 Pazar

Od


Değerli blogcanlarım ,
bu haftaki gazete için yazdığım yazıyı aynı zamanda size de pas edip bir taşla bi düzine kuş vurma politikasını icra ediyorum :)
Yarın itibariyle çıkacak olan bu yazımı siz daha önce okumuş olacaksınız bu arada...Çok programlı bulaşık makinası almış kadar mutlu oldunuz değil mi ? Mersi mersi canlarım benim :))
Daha önce burda şahsıma hediye edilişini ifşa ettiğim Od'u anlattım bu hafta...Aysberg'in görünen kısmı misalince anlatabildim sadece, yoksa bu kitap bir deniz derya efendim aklınızda olsun :)
E o zaman buyrunuz okumaya ...

Bu hafta size bir kitaptan bahsetmek istiyorum. Prof. Dr. İskender Pala ‘nın son çıkan kitabı “Od” dan…Daha dün akşam bitirdim ve içimde bıraktığı hisler henüz tazeliğini yitirmemişken sizlerle de paylaşmak istedim.

“Od” Göktürklerden kalma “ateş , yakan” anlamında kullanılan bir kelime. Ve bu kitabın konusu Yunus Emre nin aşk dolu arayışı olunca ,sanırım bu isim en uygun görüleni olmuş esere.

Yunus ‘un yaşam hikayesini okurken, biz de her satırda O’nunla birlikte yanıyoruz zira adım adım…İlahi aşkını hayatına güneş tayin edip tüm ruhunun bu yüksek enerji altında eriyip yok olması esnasında O’nunla birlikte eriyip yok oluyoruz biz de.Ve sevgili hayat arkadaşı Sitare’sinden ayrı düştüğü yıllarda O’nu yıldız ilan edip güneşinin içine saklayışında çektiği hasret acısı direk geçiyor ruhlarımıza, içimiz kavruluyor her satırda bizim de…

Tapduk Sultan’ın kapısında odun taşırken sırtında çıkan yaralar, satırlardan çıkıp tenimize sirayet ediyor sanki. İsyan edecek oluyoruz kendi yaralarımıza da biraz aslında.Lakin Sultan’ınının ‘Bizim Yunus mu ? ‘ sorusunu duymak için ayağının altına yatıp yürek çarpıntısıyla beklediğini müşahade ediyoruz sonra.Aşkı hatırlayıveriyoruz. Acı çektiren , yakan, pişiren,kimya değiştiren aşkı…

Mevla aşkına vakıf olmanın dayanılmaz coşkusunu; Yunus, Tapduk Sultanı tarafından kabul görünce hissediyoruz yüreğimizde.Ve Yunus O’nun kapısında çektiği “Ben bilmem”zikriyle herşeyi unutup bilmezliği kuşandığını anlatırken ,üstümüze başımıza bulaşan bilmişlikler sıkıyor canımızı.Silkeleyip hafifleme refleksine kapılıyoruz.

Ya o sofra hikayesi…Kaç tane sofranın verebileceği bir lezzettir ki o sofra hikayesiyle vicdanımızda teselli tomurcukları hasıl ediyor.İrşad için gittiği Tabduk Sultan’ın kapısından boşa vakit harcadığı evhamıyla terki diyar ettiğinde yaşanan sofra hikayesi hani :

Civar yörede bulduğu dervişler arasına girip bi kaç gün konaklama düşüncesiyle yerleşiyor. Yemek vakti geldiğinde dervişler semaya açıp ellerini dualarını edince gökten dizi dizi sofralar önlerine konuveriyor. Buna şaşıran Yunus “ ne dediniz nasıl dua ettiniz ki bu ikram size ihsan ediliyor ?” diye sorunca; dervişlerden “biz filan yerdeki Tabduk Sultan’ın kapısında odunculuk yapan Yunus yüzü suyu hürmetine isteriz,Rabbimiz de hep verir.” cevabını alıyor.İrşadında yol alamadığı zannıyla terkettiği kapıya ağlaya ağlaya geri dönüyor…

Ve kitabın aslından birkaç alıntı :

“İnsan ruhunu bir su gibi düşünüyordum.Bazıları suyun akışkan halini , bazıları da durağan halini tercih eder.Her ikisinde de yarar olduğunu inkar etmiyorum elbette………… Benim ruhum, bir ırmak gibiydi ,akmak,çırpınmak,devinmek,koşmak istiyordu.”

“Sitare’ye çeyiz olarak verebilecek hiçbir şeyim yoktu ama Ona gönlümden bir ev yaptım.Bütün duvarlarında onun nakışları olan,bütün pencerelerinden ona bakılan bütün kapılarından ona varılan bir ev.İçinde çörekotundan güneşe kadar her şeyin o olduğu bir ev.”

“Hacı Bektaş Hazretleri kapısına gelen herkese yolunu özetliyor,”Eline,diline,beline” diyordu.Bu kelimelerin ilk harflerini kullanarak ‘edep’ diyordu.”

“Her ne ki arıyorsun; aradığın ancak sensin…İyinin de kötünün de fidanı senin içinde büyür…Her meyvenin içi kabuğundan yeğdir.Sen göremiyorsun diye bu alem yok değildir.Alemin varlığını ancak kul olarak anlayabilirsin…”

“-Erenler meydanında mürşidine teslim olup rızada bulundun mu ?

-Beli,bulunmuşum!...

-Gayrı haram yeme!

-Yemem!

-Yalan deme!

-Demem!

-Zina etme,kin gütme!

-Peki…

-Elinle koymadığını alma,gözünle görmediğini söyleme!

-Olur…

-Işık ister misin,nur ister misin ?

-İsterim!

-O halde döktüğün varsa doldur,ağlattığın varsa güldür!Yıktığın varsa yap,gayrı hidayet versinÇalap.Artık eyvallah de!...”

“Yanlış olan,zor olan,hüsrana götüren kulun hata yapması değil,hatada ısrar etmesidir.Allah’ın bir değil bin tövbe kapısı vardır.Senin de amel defterini dürdükleri bir günün geleceğini sakın unutma.Azrail canını alır,zaman şanını unutturur,kara toprağa tenini karacakları gün olur.Var işini doğru yap,bu dergahta adını güzellikle andır.Özünü tevhide uydur,yüzünü Mevla ya döndür.Kimseye razını açma,iven davranma,özünü tevhide tapşır,bedenini dergaha bağışla.”

Tadımlık bölümlerdi bunlar efendim.İhmal etmeyiniz,en kısa zamanda temin edip,şifa verici bir doyum için satırlara dalınız…Ki özümüze döndüren , bize bizi anlatan bu işler artsın,böyle kalemler yazmaya devam etsin.Sevgili İskender Pala ya saygılarımızla bu güzel eser için teşekkür ediyoruz...

An itibariyle içimizi yakan Od’umuz her ne ise,bize ilahi aşkı işaret eden bir vesiledir sadece.Bilmek,anlamak,yönelmek dileğiyle…

İyi haftalar olsun sevgili dostlar…


Bu iyi haftalar olsun gazete okurlarınaydı tabi..Sizinkini de orda kaynatıvereceğimi nasıl düşünürsünüz ? :) Size de gelecek bekleyin bi sn. lütfen... Önce bu postun şarkısı işte şudur diyeyim...Bülent Ortaçgil severiz değil mi ? Bu arada bu şarkılar doğaçlama ekleniyor posta , yani postu yazarken ne dinliyorsam anında ekleyiveriyorum öyle :) Paylaşımcı insan kişi işte benn ! :))

İyi haftalar olsun dostlarımm !!
Seviyorum sizi ben !! Hatta alınız bakalım <3 :))


25 Ocak 2012 Çarşamba

Vuhuuu günü !!


Bu şaşkın safiyane bakan yüzlere aldanmayın hiç ! Hepsi birbirinden fırlama tipler Allahımm ! Ve ben bugün onlar sayesinde muhteşem vakit geçirdim :)
Vakıf evinde toplandığımız gençlere ablalık görevi verildi de, onlar mı bana ablalık yaptı ben mi onlara orası belirsiz nokta olarak kaldı :))
Oyunlar oynadık , coştuk eğlendik , sinevizyonda bişeyler izledik ve muhabbet sohbet derken akşamı ettik :)
Ayda bir yapma niyetiyle çıkmıştık yola ama kızlar haftada bir yapalıma dönüştürdüler işi :))
E yani bana da uyarr dedim şahsen , kopacaksak böle eğer :)))

Ya evet bugün harikaydı dostlar :)

Megaloman bi kahvenin böylesine bol kahkahalı bir gün sonunda size armağan edebileceği yegane şarkı da ahanda şudur be dostlarım ! Şanslısınızz kıymetini bilinizz ! :)) Sözlere de bakın :

"Evli olup bekar kalsam,hiç çalışmadann zengin olsamm ! Neee !" :))

Mutlu günler sinerjik vakitler cümlemize !! :)

Ve sevgiler herkese !

21 Ocak 2012 Cumartesi

Fiyonk aşkına !!

Bir fiyonk aşığı,kıyafetlerinde fiyonku kullanabilmek için bahane arar,boşluk arar ve bulduğunda da affetmez :)

Ben bir fiyonk aşığıyım...

Geçen gece saat 1 e yaklaşırken içimde kıvılcımlanıveren bi ateş : Bilge ! Kıyafetlerini kendin tasarla ! Ve hepsinde de bol bol fiyonklar olsun kızım ya :)

Kulağa bile ne hoş geliyor ama !

Sonrasında karşıma çıkıp gözüme takılan örneklerden bi kaç kare işte sizler için :)



O iki kat parçanın üst üste katlanıp ortadan kıvrılması hadisesi ... Basit bişey değil o ! Mükemmelin fevkinde bi cazibe ;))

Kendi yaptığım örneklerle de karşınıza çıkarım inşaallah zamanla şekerler :)

Yaa bu Ala Dergi yazarlığı böyle yaptı beni. Her ayki sayı bir öncekinden daha da başdöndürücü...Bende de haliyle bi giyim kuşam inkişafı bi janjanlı cicilere gark olma hissiyatı Allaamm...Kontrol altına alınır gibi değill :)))

Ve de bakın ben ne buldum taa eskilerden !!Bunu bulmama vesile arkicana teşekkürler :) Dinleyin efendim : "Gel sevecen,dön sevecen,sevmeyi senden öğrendim ben ! " :))

Seviyorum herkesi !! :)


Görseller, Tulipant Ayşe ismiyle facemde ekli bir tasarımcı arkadaşımın çalışmalarından örnekler...

14 Ocak 2012 Cumartesi

Sizi eğlendirmek istiyorum !

Evett istiyorum bunu blogcanlarım :))

Nasıl mı ?

Sözlükte yumurtladığım tanımlarla :) Okuyunuz lütfen :))

Eti puf açarken yaralanmak :
nasa özel üretim silahını kamuflaj eder gibi üst seviyede bir itinayla paketlenen söz konusu puflar çoğumuzun kanı pahasına açılmış ve yıllar geçmesine rağmen kana doymamıştır...dökülen kanlara ses çıkarmayan devleti milleti vican sahibi olmaya çağırıyoruz sözlük olarak...nerde bu yetkililer kardeşim ! :)

Kabuklu fıstık :
bugün bir yazar kardeşimizin tesettürlü bayanlar için kullandığı sıfat tamlaması olarak gündemimize düşen çerezdir kendisi.bu yakıştırmayı yapan zihniyeti,hindu geleneklerine göre yakılan cesedin sulara terkedilmesi misali okyanusun kalbine göndermek istiyorum efendim nacizane.kabuklu yada kabuksuz tüm çerezlere perhiz pozisyonu da alabilir o naçiz beden ayrıyeten.benim için no problem...happy christmas !

Beslenme çantası :
çocukluğumda evden çıkmadan önce içine herşeyin yerli yerine yerleştirilmiş olmasına rağmen okula varıp beslenme saatinde açtığımda her seferinde içinin ters yüz olduğunu gördüğüm çanta.okul yolunda giderken yapılabilecek tüm haşarılıkları(ağaçlara tırmanmak , kedileri kovalamak gibi) yaptığım için herhal :D

Islık çalamayan erkek :

çok büyük eksiklik hisseder kendinde.hele yakınlarında ıslık çalabilen bir kadın varsa hayat onun için feci sıkıntılı ve çekilmezdir.son anda yetişmeye çalıştığı bir milyar kadar otobüs,minübüs v.s. toplu taşıma aracını baştan kaçırmayı kabullenmesi demektir bu durum.ve o, gece gündüz ayna karşısında ıslık çalma denemeleri yapar uğraşır.acınası bi halde allamm...

bkz.(sakin ol şampiyon)

Senin içinin kelebeği ölmüş :
geçenlerde yaşlı teyzelerden birinden duyup katıla katıla güldüğüm deyim efendim...
"senin olayın bitmiş,için çökmüş,asırlık ağaçlar senden daha enerjiktir bea" gibilerden bir anlam ifade eder muhtemel.
hani dosyalar ardında gömülü kalmış devlet memurları vardır ya,aynı işi yapmaktan robotlaşanlar hani.
pek az gülerler hani...bu memurun masasında işiniz bittikten sonra :
"başka yapmam gereken birşey var mı ? benim işlem bitti mi ? " diye sorun,
"evet"cevabını alınca hafif gülümseyip,
"içinizin kelebeği ölmüş beyefendi , iyi günler size" deyip çekip gidin :)

derste kalem açma muhabbeti:
çocukken ders ortasında çok acil kalem açmamız gerekirdi malum.hayati meseleymiş gibi parmak kaldırılır , izin istenir,köşedeki çöp sepetinin oraya yola çıkılırdı.giderken yolda bir kaç tane arkadaşa takılıp şapşal şakalar yapılır gülüşmeler eşliğinde çöplüğün oraya varılırdı.piknik sepetini açar gibi kalem ucu açılırdı sonra.keyifliydi,dersten sıkılan bünyeye şifa bir es vermekti.yaa bir de seni görünce ardından gelip kalem açmaya başlayan arkin var ya.işte o candı be! git ara bul o arkadışını ,diyalog kur hemen !

Aldığı kadar un :

benim için dünyanın en sinir bozucu lafı.tarifi her detayına kadar güzelce not edersin,kafada zerre soru işareti yok.herşey yolunda tam en sonunda: aldığı kadar un...ya canınız cehenneme deyip çekip gitmek ister insan o an. nereye aldığı kadar un ? boşa koyuyoruz dolmuyo,doluya koyuyoruz almıyo hesaabı.bırakıcam bu işleri ya deniz kenarına yerleşicem !

Gelin ayakkabısının altına isim yazılması :

gelin için feci angarya eylem.doluşur etrafına bir 'evlenmem lazım' diye inleyen zaptedilemez güruh.kendi derdine mi yanarsın,gelinliğin eteğine basılmasına mı tilt olursun yoksa gülümseyerek 'yazalım tabi canım' diyerek bu kızları idare etmeye mi çalışırsın.gelin olmak zor zanaat olur çıkar.ama zoru başarmak güzel be canlar :)

Sert çocuk :

o pek seyrek güler efendim ve eşi yada kız arkadaşıyla bi yere gittiğinde önce ortama bakar işe yaramaz tipler varsa mekana girmez,garson geldiğinde yemek istediği şeyi pişirilme usulüne göre anlatır,istediği gibi servis edilmemişse olabildiğince sert bir dille servisi geri gönderir.onun kızı yada kadını olmak zor ve ayrıcalıklıdır vesselam...

Soğuk havada mini etek giyen kızlar hakkında endişe duymak :
zerre takmadığım mevzudur efendim...yorganı ayağına göre uzatanlara baksınlar,etek boylarını da insan biyolojisine göre ayarlasınlar efem.ne gericem haleti ruhiyemi ? pehh !!


Yaa bunlar ve benzerleri sadece Denizsözlükte !

Yakında sinemalardaa !! diye de eklerim şimdi evet :))) Havaya girmişim bi kere :))

Eğlendiniz mi peki blogcanlar ? :))

Seviyorum sarmalıyorum herkesi !

Not :Görsel mi ? Bayıldım ben de evet,bu posta da pek uyumlu oldu ;))