23 Ağustos 2011 Salı

Tetikte miyiz !!!?

Canlarr !! senede sadece ve sadece 1 kere gelen ,tüm senenin gafletini günahlarını yükünü hafifletme şansı veren...o bildiğiniz duaya icabet kapılarının açılıverdiği muhteşem gece...Kuran da bin aydan hayırlı diye bastıra bastıra altı çizilen gece...Belki bu gece ! Belki de diğer tek gecelerde ...Belki kuvvetle muhtemel denilen 27. gecede...
Her ne olursa olsun bu geceyi ucundan kıyısından yakalama ve ihya etme , nasibinden faydalanma derdiyle "gözleri dört açma" günlerine girdik Ramazanda...Yani son 10 güne... :)

Dualarımız...tüm ruhumuzla hayal ettiğimiz isteklerimiz...
Yapmasaydım da ölseydim dediğimiz günahlarımız...
Yok mu ?
Hepimizde var , bazılarımızda fazlasıyla ... Ne kadar fazlaysa o kadar gayret ve ibadet inş.
Tetikte olup övülen bu geceyi yakalamayı nasip etsin Mevlamız...

Ve biraz bilgi ;

Kur’ân-ı Kerîm’de medhedilen en kıymetli gecedir. Kadir gecesinin fazîleti, üstünlüğü (bin aydan daha fazîletli, kıymetli, hayırlı olduğu), bizzât Allahü teâlâ tarafından, Kadir sûresinde açıkça bildirilmiştir.Kur'an-ı Kerim'de Cenab-ı Hak, bu mübarek gecenin kıymet ve faziletini şöyle beyan buyurmaktadır:

"Biz onu (Kur'an'ı) Kadir gecesinde indirdik. Kadir gecesinin ne olduğunu sen bilir misin? Kadir gecesi, bin aydan hayırlıdır.. O gecede, Rablerinin izniyle melekler ve Ruh (Cebrail), her iş için iner dururlar. O gece, esenlik doludur. Tâ fecrin doğuşuna kadar."

Resul-i Ekrem (s.a.v) Efendimiz buyuruyor:

"Kim Kadir Gecesi'nde inanarak, ihlas ile o geceyi ibadetle geçirirse, geçmiş günahları bağışlanır."

"Kadir Gecesi yatsı namazında cemaatte hazır bulunan, ondan nasibini almıştır."

Müminlerin annesi Hz.Aişe (r.a.) şöyle diyor :

-Dedim ki: Ya Resullullah, Kadir Gecesi'ni bilirsem onda ne şekilde dua edeyim? Şöyle buyurdu:

- Allahümme inneke afüvvün kerîmün tuhibbül afve fa'fü anni. (Allah'ım sen affedicisin, affı seversin, beni affeyle.)

Peygamberimiz (sav) buyuruyor:

"Kadir gecesinde bir defa, Kadir sûresini okumak, (başka zamanda) Kur’ân-ı kerîmi hatmetmekten daha sevâptır. Bu gece koyun sağma müddeti kadar namaz kılmak, ibâdet etmek, bir ay her geceyi ibâdetle geçirmekten daha kıymetlidir."

Bu mübarek gecede dua sünnettir. O icabet vakitlerinden birisidir. Süfyan-ı Sevrî demiştir ki, o gece dua etmek,namaz kılmaktan daha sevaptır. Kur'ân okuyup da dua ederse güzel olur.

İbnü Hacer Heytemî Tuhfetü'l-Muhtâc'da der ki:
"Kadir gecesini görene, saklaması sünnettir. Onun kemâliyle faziletine ancak Allah Teâlâ'nın bildirdiği kimseler nail olur."

Peki ne zaman ?

Ulemanın ekserisi "Leyle-i kadir ramazan ayının yirmi yedinci gecesidir." demişlerdir. Bu görüşün sahibi bulunan ilim adamları delil olarak şu hadis-i şerifi göstermektedirler: "Leyle-i Kadir, yirmi yedinci gecedir."


Bu nakli delile ilaveten akli bir delil ile mevzûu daha belirgin hale getirmek istiyorum. Süre-i celilede (Kadir Suresi) "Leylet'ül Kadri" lafzı üç yerde geçmektedir. Bu lafzın harfleri dokuz tanedir. Bu sayıyı üçle çarptığımız zaman çıkan yekün de yirmi yediyi göstermektedir. (3)

Güzel bi sözle de bağlamak gerekirse , Ulemanın çoğunluğunun söylediği şöyle bi söz vardır :

Her geceyi kadir,her gördüğünü Hızır bilmek gerek...

Dualarınızda beni unutmazsanız sevinirim dostlar diyesim var ama bencilliğim katık olsun istemiyorum bu posta :)

O konuda kafanıza göre takılın dostlar ,ama ne olursa olsun uyanık olun ! tetikte olun !
Sevgiler herkese ! :)

20 Ağustos 2011 Cumartesi

Blogger N' lerini Arıyor !

Şu blogger aleminde geniş bi çevreyle senkron ilerlemiyorum farkındaysanız dostlar.Lütfedip gelip yorum yazan kankilerime iade i ziyaretimi mutlaka yapıyorum ama onun dışında aman aman blog okuyan bi hatun değilim.Ha olmak ister miydim ? Evet isterdim :)
Bu bağlamda,Nevalciğimin pas ettiği bu mim için de kendi takip edebildiklerimden bi kaç seçim yaptım.Bunun dışında da kategorisiyle müsemma bi çok özgün bloğun varlığı şüphesizdir...Kendilerini tebrik edip yüreklerine sağlık dilerim ...

Ve işte Mim töreni !
Kurallar !

Yazının başlığı "Blogger N lerini seçiyor" şeklinde olmalı...Bir bütün halinde ilerlemeliyiz.Her kategori için en fazla 3 seçim yapabilirsiniz.(Sadece 1 kategori için 5 tane yazma hakkınız var.Çoğumuzun blog açma sebebi,kendimizi anlatmak)
Ekstardan 1 kategori daha ekleyip seçiminizi yapabilirsiniz.
Kategori açarken mümkünse seçiminizi en güzel,en akıllı,en zeki gibi şeylerden yana kullanmayın.Tamam birbirinizi tanıyor olabilirsiniz ama burda genel seçimden bahsediyoruz ve birbirimizi sadece yazılarımızdan tanıyoruz.Yazılardan yola çıkarak sonuçlara varabileceğimiz kategoriler olmalı.(Kişileri rencide ederek küçümseyecek türden kategorilere kesinlikle yer vermeyin.)Aynı kişiyi 1 den fazla kategoriye yazabilirsiniz.Mim yazılarınız kesinlikle okunacaktır.Okunduğuna dair yorum bırakılacaktır.Bir gün içerisinde yazılarınıza yorum gelmezse mail atarak haber verirseniz en doğru sonucu elde etmiş oluruz.

En iyi tasarıma sahip blogger : Fatih

En güncel blogger :Neval,Deli Anne

En meraklı blogger: Seyhan

En çok gezen blogger:Stil Direktörü

En çok bilgilendiren blogger :Derkenar,Hastalardan Öğrendiklerim

En çok kendini anlatan blogger : Sahaf Kedisi,İkiz Büyütmek

En çok eğlendiren blogger :Musıcal Comment,Örgüçantam

En çok yorum yapan blogger :Zeynep,Merve

Sevgiler dostlar !

Not : Görsel, Nevalden aşırmadır :)

18 Ağustos 2011 Perşembe

Benim de katkım önemli !

Bugünlerde bizim dernekte bi telaş bi telaş...Bayram tatlıları hazırlanıyor yana yakıla .Ablaların daima elleri unlu ,kafaları hep meşgul en güzelini yapma gayretleri gıpta edilesi...Benim daha çok muhabbetimle ve ıvır zıvır işlerle yardımcı olduğum bu faliyetlerde yufka açıp hamurdan anlayan ablalar çok büyük itibar sahibi tabi :)) Sizin için bu fotoları çekerken de "Bilge ! işin yok galiba senin , al şunu mutfağa götür ! " türünden de az çemkirilmedi doğrusu :) Ama cevval blogcu olduğum için bi kaç kare almayı becerdim yine de şükür :D



Bu baklava tepsisinin kesim aşaması tamamen bana ait.Çizgilerin ne kadar simetrik olduğuna dikkatlerinizi çekerim :))
Bunlar da dünkü yapılan saraylı tatlıları.İşte böyle...bize bayram gelebilir uygundur,müsaitiz yani :))

Not: Saraylı tatlılarını çekerken bi ablamız:
-Bilge gel çek bak bunları şu internetteki Kahve şeysine koyarsın sonra :))

Sevgiler dostlarr !

15 Ağustos 2011 Pazartesi

Hacı Bayram Camii...


Fotolar da çok güzel ama o gecenin büyüsü bi başkaydı...Ankara Hacı Bayram Camisini ziyaret ettiğim geceden bahsediyorum...Tarihi hicri 831 li yıllara dayanan bu eşsiz güzellik ve içinde yatan mübarek büyüğümüz herkes tarafından gidilip ziyaret edilmeli mutlaka. Tarihin ve inançlarımızın kokusunun iç içe geçmesiyle oluşan muhteşem bi büyüyü yaşamıştım o gece.Abartmıyorum kesinlikle ,hatta az bile bu anlatım ...Dingin bi kalple gidip algılarınız açık halde dolaştığınızda orda kültürümüzün nadide havasını hemen içinize çekeceksiniz siz de :)

14. ve 15. yüzyıllarda Anadolu da yaşayıp, yazdığı eserlerle Türkçe nin kullanımına katkı sağlayan Hacı Bayram Veli nin ayrıca Fatih Sultan Mehmet 'in İstanbul'u fethedeceğini 2.Mehmet in babası 2. Murat'a bildirdiği rivayet olunurmuş... Böylesine mübarek bi zatın varlığını orda hissetmek te hiç zor değildi :)


Ney sesi eşliğinde hareket eden arka bahçedeki havuz ruhlara şifaydı...
Zaten ney sesine hasta şu kalbimle orda öyle saatlerce kalabilirdim ,beni çekiştirip uzaklaştırmaya çalışan yeğenlerim olmasaydı tabi :))
Bu adalardan bi kaç tane vardı sanırım...Sadece güvercinlere ayrılmış bi miktar ağaçlı toprak parçası...Ne hürmetkar bi tavır...Yaratılanı sevmeyi, koşulsuz sevmeyi öğütleyen inançlarımıza ne zaman kulak vericez ...bilinmez... ama tarihteki büyüklerimiz hep dinlemiş Onu...

Gidilsin,gezilsin sevgili dostlar :)

12 Ağustos 2011 Cuma

Mağfiret günleri başladı...


Bir milyon insan dizilse bi sıraya ...bana en arkada durmak düşer bu konuda ...Af kapısının adını dahi anmak yakışır mı bilmem ama geldim duruyorum işte yine kapında...

Tüm sözcükler samimiyetsiz şimdi , isteğim bariz ama gönlüm de dilsiz...

Hani çocukluğumda misafirlikteyken sehpanın üzerinde dururdu ya bi tabak kurabiye .En hayati meseleydi ya hani uzanıp bi tane almak benim için ... İşte aynı haldeyim Rabbim...

İstiyorum ama dillendirmeye yüzüm yok ,susuyorum,ikramını gözlüyorum ya saklım yok...

Af…İşte en güzel bi lokum gibi dudaklarımın arasında şimdi dolanıp durmakta . Onu telaffuza hadsiz o dudaklar ki çaresiz ,ne söyleyeceğinden habersiz,ruhumdaki sızıyla diliyorum…

Güzel bi bahçeye açılan pencere belki de “af” şimdi…Açılır mı kanatları pencerenin ,şu gafil halime belirsiz…O güzel bahçe rahmetin ya ,onu izlemek için dahi olsa af penceresinin önünde geziniyorum…

Hani seçici okur, süslü içi boş yazan yazarla gönülden dökülenleri mısralaştıran yazarı hemen ayırd eder ilkine teveccüh ederken ikincisine tenezzül etmez ya; ikinci yazarın üslubuna düşme gafletinden sana sığınarak istiyorum affı Allahım…

Ben anlatamam ama sen anlarsın ,ummam ben aslında ama sen affediverirsin diye …işte yine kapındayım Allahım…

Affet, Affet….

Ramazanda mağfiret günleri başlamış derler...İlk onu rahmet,ortası mağfiret,sonu cehennem ateşinden kurtuluş olan kutlu günlerin ihyası dileklerimle…

Sevgiler dostlar...

10 Ağustos 2011 Çarşamba

Yine yazmış...

Dün gece,Senai abi o ılık sesiyle ," bi fon müziği rica edebilir miyim ?" deyince...
Yaptığım işi bırakıp dikkat kesildim ,Onu dinlemeye koyuldum...Ne iyi yaptım :)
"Senden önce gelenler geride neler bıraktılar neler ?" diye başladı ,dokunmadık kalp bırakmadığı muhteşem yazısına... bitirdiğinde benim için herşey yeniden başlıyor gibiydi :)
Ne diyebilirim ki; kalplerimizi avucunun içine aldın abimiz :)

Okuyunuz dostlar ...

Oturamadığı dairelerin pencerelerine hasretle bakan, asla gidemeyeceği tatil mekanları için iç geçiren, birlikte görünemediği güzeller için yanıp tutuşan sen; haberin var mı "Senden önce gelenler geride neler bıraktılar, neler!"

Arabasının kaportası çizildi diye öfkelenen, havalimanında VIP salonuna alınmayışına içerleyen, tuttuğu takımın büyük transferi gol kaçırınca kahrolan, sevdiği adam "tek taş" almadı diye küsen, ünlü olduğu halde herkesçe tanınmayışına bozulan sen; yürü git;"Senden önce gelenler geride neler bıraktılar, neler!"

Gözlerini vitrinlerin parıltısına kaptırmışsın, gönlüne şaşaalı hayatların albenisi taht kurmuş, senin kadar kültürlü olmadıkları halde senden daha konforlu yaşayanları kınamaya ayırmışsın rüyalarını bile, dar geliyor hırslarına evin, odan,işyerin, dişlerini gıcırdatıyorsan uykularında. Artık uyan ve hatırla ki"Senden önce gelenler geride neler bıraktılar, neler!"

Cemaatinin azlığına bakıp yazıklanan şeyh efendi, "beni televizyoncular çok arıyor, çıkınca reyting yapıyorum" diye diye kendisini kıymete bindiren hocaefendi, tweetter'de follower'ım çok değil diye dövünen araştırmacı, ‘face'de "beğendi"lerini artırmak için atraksiyonlar yapan hanımefendi, yazısı çok tıklansın diye olmadık başlıklar atan, kitabı ‘çok satanlar' listesine alınsın diye yırtınan yazar, her sözü alıntılansın, dilden dile dolaşsın diye bekleyen "kanaat önderi"; yürü git, "Senden önce gelenler geride neler bıraktılar, neler!"

Şöhretine, reytingine aldanma! Her gün bir parça daha unutulmaya doğru gidiyorsun. Günü gelince zaten büsbütün unutulacaksın. Kısa bir süre için morgda ağırlanacaksın, en fazla genişçe bir cenaze ilanında, büyükçe puntolarla yazılacak adın, başına güneş gözlüklü ama gönülsüz adamlar yığılacak, "anahaber"lerde ilk sırayı alacak, manşetleri işgal edeceksin ama hiç çare yok, bir yığın toprağın altına gireceksin! En fazla bir ansiklopedide, öğrencilerin zoraki baktığı soğuk bir madde olabilirsin. Onu düşün de, bir daha tekrar et: "Senden önce gelenler geride neler bıraktılar, neler!"

Nerede o kalabalıklara pervasızca sunduğun, billboard'larda yağmalatmaya heveslendiğin güzel yüzün? Nerede o bir bakışıyla yürekler hoplatan, kremlerle çevrili, farlara, rimellere, sürmelere lâyık gözlerin? Nerede kameralara son saniyede gönderdiğin o işveli bakışlar? Nerede o ele avuca sığmamalar, rüzgârda saçlarını savurmalar, ıslak dudaklı şuh fısıltılar? Nerede o benlikler, o kendini herkesten üstün görmeler? Beden çürüyüp dağılmış; o güzel gözlerin oyuklarına toprak dolmuş. Aklını başına al; fırsatın varken oku:"Senden önce gelenler geride neler bıraktılar, neler!"

Yanağını güzellerin yanağına koymakla övünme. Göz ucuyla bakıp dudak büktüğün o garipleri küçümseme. Semtine uğramaktan korktuğun, yanında gözükmekten utandığın fukarayı aşağılama. Sonunu düşün. Akıbetin hiç sürpriz olmayacak ki. Gün gelecek, onların sıcacık yüreğinden çıkıveren bir dua sevindirecek seni. Gün gelecek, karda kışta, küçümsediğin, kapında bile görmek istemediğin o adamlar sana Fatiha okumak üzere saf durur cenazende. Dost bildiklerin ise yüreksiz ve yakarışsız dikelmekle yetinirler cesedinin yanında. "Bu defa yırttık!" diye sevinirler en fazla. Bari o gün, senin ölmen hatırına bilselerdi: "Senden önce gelenler geride neler bıraktılar, neler!"

İsterse çok zengin ol, hesabın kabarık, kredi kartların limitsiz olsun. İsterse en lüks rezidansı mekan tutasın, borsada hızla yükselen bolca kâğıtların olsun. İsterse hayatın sigortalı olsun, kolundaki saat zamanı değil serveti göstersin, gerdanını paha biçilmez mücevherlerin sıcağı sarsın, teninde eşsiz inciler yeniden değer kazansın. İsterse eşarbından marka sarksın, ayağının altında otomatik şanzımanlı cip olsun. Bunlar ölüme karşı nedir ki! Bunlara sığınabilir, bunlarla ölümü yenebilir misin? Hele bir bak ki, "Senden önce gelenler geride neler bıraktılar, neler!"

Nerede gol kralı olup omuzlarda gezdirilenler, bir kez olsun dokunulmak için milyonlarcasını ardından koşturanlar? Nerede süperstarlar, divalar, virtüözler? Nerede bir düğmeye basıp yüz binlerce insanı bir kaç dakika kavuran pilotlar? Nerede "en üstün" bildiği ırkı hatırına milyonları bir çırpıda evinden yurdundan kovanlar, kurşuna dizenler, soğuğa terk edenler? Nerede o bir emriyle ölüm, bir emriyle hayat verdiğini sanan krallar? Aklını başına devşir de, bi'daha hatırla:"Senden önce gelenler geride neler bıraktılar, neler!"

Başka insanların ölümlerini haber yapıp kanlı sayfalar hazırlayan, yangını ve depremi, erozyonu ve trafik kazasını ilk haber veren olup haber atlatan sen, kameraların kaydettiği cinayet videolarına youtube'larda rekor kırdıran, ölenin ardından en duygulu yazıyı yazmakla övünen, cenazede bile ölümlü olduğunu unutup klişe sloganlar atan, ömrü boyunca hep başkalarını ölürken görerek gülen zavallı, aç gözlerini, bir bak hele ne yazıyor:"Senden önce gelenler geride neler bıraktılar, neler!"

Yeter artık, söz söyleme bundan böyle; sözden ne diye çare ararsın? Ey rüzgârı ölçmeye çalışan! Ey suyu parmak aralarında tutacağını sanan? Ey gerçeğin yerine süslü laflar koymaya kalkışan! Ey "ölüm" diye diye ölümü de eskiten talihsiz! Ey ölenlere ağız yakmayı ölmenin kendisi sayan çaresiz! Hiç öldün mü sen? Öldün mü ki! Kolaysa, bir söz bul da, son sözün olsun. Ölüm gibi, sonrasında başka söze hâcet bırakmasın! Yoksa, sus, sus da,"Senden önce gelenler geride neler bıraktılar, neler!" diyen Rabbin konuşsun. [Duhan, 25]

[Divân-ı Kebîr'in 1872. gazeline nazire olarak yazılmıştır.]

Senai Demirci

Bağlantı

8 Ağustos 2011 Pazartesi

Özleyerek mi ? Korkarak mı ?

Özleyerek mi beklemeli onu yoksa korkarak mı?

Şimdi bu tatsız konuya girmeseydin be kahvecik ,kitabını okumuşsun bildiklerin sana..demeyin dostlar...Ölümü düşünmeyerek öteleyerek uzaklaştıramıyoruz kendimizden.Ve hergün uzaklaşıyor gibi gelse de aslında bi misli daha yakınlaşıyoruz kendisine...En sevdiklerimize en vazgeçemem dediğimiz anlarda yada bi köşede ağır adımlarla tüketirken günleri...Gün benim günümdür dediğimiz gençlik yıllarımızda yada acı yüklü dakikaları içmeye çalışıp zamanın altında ezilen yaşlılık hallerimizde..Her an için ,hep olasıdır onunla buluşuvermek...
Neden böyle diyemeyiz...Oyunun sahibi O ve kurallar Onun istediği gibi olmak zorunda...Bizi çok çok sevdiği tesellisinden başka bi çıkış noktamız da yok...Adaletiyle değil merhametiyle yargılasın ölüm anımızda Rabbimiz...
Böyle söyler Tazekahve (1978-20...)

Ve kitaptan bi kaç alıntı :


  • "Eğer ölüm sancısından bir damla dünya dağlarının üzerine konulsaydı muhakkak hepsi erirdi"

  • "Müminin dünyadaki misali ,ceninin anne karnındaki durumu gibidir.Çocuk annesinin karnından çıkınca ağlamaya başlar. ışığı görüp anne sütü emmeye başladığında ise o mekana bir daha mekana dönmek istemez .mümin de böyledir;ölümden korkar .fakat rabbine kavuştuğu zaman bir daha dünyaya dönmeyi istemez. ceninin annesinin karnına dönmeyi istemediği gibi...."

  • Resulullah (sav): "Mümin (insan) kabrinde öyle sıkıştırılır ki, adeta boynu ,göğsü ve kaburga kemikleri birbirine geçer" buyurdu.

  • Resulullah (sav)buyururyorki:"Kıyamet günü insanlar beyaz unun çöreği gibi bembeyaz kızıl bir yerde toplanacaklar.. Orada hiç kimse için alamet (kendisini gizleyecek bir bina yada gözlerden saklayacak bir tepe) olmayacak."

  • " İnsanların hesaba çekilecekleri gün yaklaştı.Hal böyle iken onlar ,gaflet içinde yüz çevirdiler.Rablerinden kendilerine ne zaman yeni bir ihtar gelse, onlar bunu hep alaya alarak kalpleri oyuna ,eğlenceye dalarak dinlemişlerdir."

  • Resullullah(sav) hesapsız cennete girecek kimseler hakkında şöyle demiştir : "Onlar vücutlarını dağlamayan(dövme yaptırmayan) sihir ve büyü ile uğraşmayan,olan olaylardan uğursuzluk çıkarmayan ve yalnızca Rablerine tevekkül eden kimselerdir." buyurmuştur.

  • Resulullah (sav) : " Kim Allahtan başka ilah olmadığına ve Muhammed in Onun peygamberi olduğuna şahitlik ederse,Allah (c.c) cehennem ateşini Ona haram kılar."

  • Resulullah (sav): "Şayet cennet ehlinden biri çocuk sahibi olmak isterse Ona dilediği güzellikte ve surette bir evlat verilir.Onun bu isteği üzerine eşi o anda hamile kalır , doğurur ve dilerse o çocuk o saatte genç bile olur."

  • Meryem Suresi 19/39 :
"Resulüm ,sen onları pişmanlık ve üzüntü günü hakkında uyar.Çünkü onlar bir gafletin içine dalmış oldukları halde ve henüz iman etmemişken (bakarsın) iş olup bitmiştir."


Özleyecek gibi yaşamalı ve korkmamalı ondan...İnşaAllah :)

Sevgiler dostlar...

6 Ağustos 2011 Cumartesi

İçimdeki Ağustos böceğine ...


- Abla koşu bandında da mı kitap okuyosun ya :/

-Evet,güzel oluyo...

-Okuduklarına adapte olabiliyosun yani ?

-En az oturarak okumuş gibi , çok bölüm bitirmişliğim var bu şekilde ...(Ve 3 çocuk annesi ablamın son cümlesi tokat gibi...) Vakit nakittir Bilgecik...

Bu da içimdeki ağustos böceğine kapaktır deyip bi flaş patlatırım üzerine ...

Ramazanda hele vakit,daha bi kıymetli vakit ...katılıyor muyuz dostlar ?

Sevgiler :)

2 Ağustos 2011 Salı

Ramazanda hayal ediyorum...

Bi kaç hafta önce yazmıştım bu yazıyı.Hoşgörü ayı Ramazan ın ilk günlerinde yayınlamak hoş olur diye düşündüm.Aziz bloğum aksaklıklarla dolu bu akşam ama inş. kaliteli bi post editlerim :)) Seviyorum sizi canlarr ,mübarek ramazanlar ve sağlam oruçlar :))

İnsanları anlamak...çok zor gerçekten...mühendislik eğitimi benzeri bi uğraş ister bugünlerde.Kendim de dahilim bu tabloya hemen eklemeli tabi.Bi çok insanın beni anlamadığının anlasa da yanlış anladığının farkına varıyorum sık sık gün içinde.Şansım varsa eşzamanlı bi kurtarışla kurtarıyorum durumu ancak çok zaman sonra olmadık bi yerde anlatmak istediğimin bi milyar ışık yılı uzağındaki bişeyin idrak edildiğini gördüğüm zamanlar da olmuyor değil.Çoğu zaman bırakayım da öylece kalsın diyorum.İkinci bi şans verip te anlatmaya kalkarsam doğru olanı, bu hem ilk defada anlayan dostlarıma haksızlık olur hem de diğer yanlış anlamaların zeminini genişletir gibi geliyor.


Aslında ben bu toplumda kaybedilen ortak bişeye çok üzülüyorum şahit oldukça ; Nezaketi,hoşgörüyü kaybetmişiz ki hem ne kayıp ...Hepimizin dilinde bi birlik beraberlik türküsü ama halinde tavrında tam tersi sırt sırta dönüşler ,sınır çizişler,öteleyişler...Önyargısız yaklaşım karşılaştığım en seyrek şeylerden biri oldu son zamanlarda.İthal edilesi hani :) savunmadan saldırıya hazır dimağlar insanı yeni ilişkilere girme noktasında yıldırıyor çoğu zaman.Tanıştığımız insanlara önce düşman olmadığımızı, dostane tavrımızı ispata mecbur kalmışız. Daha sonrasında, alınan gard indirilebilirse devam edebiliyor dostluk arkadaşlık...Bazen bakışlar,bazen giyim kuşam ,bazen mikroskobik denebilecek bi detay bile hindiler gibi kabarıp karşı tarafı dışlamamıza yaftalamamıza neden olabiliyor.

Özel kurslardan birinde eğitim almaya başlayışımın ilk günü sıcak bi yaz günüydü hiç unutmuyorum.Takvaya gönül vermişim o günlerde ...baştan aşağı pardesü içinde büyükçe bi başörtüyle kursun lokalinde oturuyorum, ilk ders saatini bekliyorum.Lokale askılı bi tişört giymiş kısacık şortlu saçı kırmızıya boyalı -bariz kırmızı yani - kulaklarında da renk renk tüylerin takılı olduğu genç bi bayan arkadaşımız geldi.(Konservatuarda piyano bölümünde okuduğunu sonradan öğreniyorum)O da karşı masama gelip oturdu.Ufak bi göz kontağımız oldu mu ? Hatırlamıyorum bile , ama O, o an bana bakıp benimle ilgili kafasında hasıl olan görüşleri çok iyi hatırlıyor :) Neyse ders başlıyor günler günleri kovalıyor.Sizlere şurda anlattığım "girdiği ortamlarda kısa sürede sivrilme" özelliğimden dolayı sınıfın yegane maskotu oluyorum ilk iki hafta içinde.Elimde değil oluyorum işte,zaten hiç engel olamadım ki kendime :/ Giyim kuşam hak getire bana JKursa kayıt olurken kıyafetime bakıp okuma yazma bildiğimden emin olamayan kurs yetkilileri ,öğretmenleri bu sessiz görünen bayanın altından çıkan afilli şeye şaşırıp kalıyorlar ,ders saatlerini v.s.konuları öğrenciler adına benimle istişare etmeye başlıyorlar falan :) Aslında yeni arkadaşlıklardan ziyade, kaliteli bi eğitim amacıyla başladığım kurstan kabarık bi kanka listesine sahip olarak ayrılıyorum.Konunun özü şudur ki ; bu hayran kitlesinin en başında kursun ilk günü lokalde burun buruna oturup hiç konuşmadığımız kırmızı saçlı arkadaşımız bulunuyor.O gün benimle ilgili şunları düşündüğünü üzülerek ifade ediyor sonradan : " Böyle örümcek kafalıların geldiği bi kurumda benim ne işim olabilir ki ?" Sonraki günlerde yanımda oturmak için fırsat kolladığını ifade eden bu arkadaşımızla gerçekten çok hoş vakitler geçiyoruz paylaşımlarımız oluyor uzun bi süre görüşüp halimizi hatırımızı soruyoruz.Beni tanıdığına çok memnun olduğunu dile getiriyor her fırsatta ...Onun söyledikleri bu anlamda duyduğum ilk itiraf olmadığı için yani alışık olduğum için tebessüm edip geçiyorum ,kızmak aklıma bile gelmiyor…
Söylemek istediğim bu yaşanabilmiş en basit bi hoşluk.Tüm önyargıların yıkıldığı, hoşgörünün hakim olduğu ,herkesin birbirini yargılama ve hüküm vermeden önce anlamaya çalıştığı sevmeye çalıştığı bi insanlık alıp yürüse mesela ...Bu yaşanılası hoşluklar , keyiften tutun da insanlığın faydalanmasına zemin sağlayacak muhteşem şeylere kadar uzanan ne geniş bi yelpazeyi sunar hizmetimize...Gözlerimi kapatıp gerçekten böyle bi dünyayı hayal etmek istiyorum bazen...İşçi Ahmetin patronuna karşı önyargısız ve iyi niyetle hizmet vermesini ,patron Mehmet in Ahmet ten fazlasıyla memnun olması nedeniyle kazancının önemli miktarını işçisiyle paylaşmasını ;Ayşe teyzenin ,enerjisi ve gençliği nedeniyle kıpır kıpır olan torunu Aslıyı anlamasını diyalog sağlamasını ,Aslı nın da bu ilgiye karşılık saygı ve vefa ile cevap vermesini,kürt olan Baranın en az Türk olan Salih kadar özgür olduğu bu ülkede itibarca da birbirlerine aynı muamelede davranışlarını vede kardeşlik içinde yaşayışlarını , saçlarını uzatmayı tercih edip küpe takan Kaan ın cumalarını kaçırmayan arkadaşı Enes i yobazlık yaftasından uzak bi kefeye koyup anlamaya çalışmasını ,Enes in de Kaan a aynı empatiyle yaklaşmasını film,kitap v.b. önerilerini paylaşmalarını ve daha binlerce kaosun içine yuvarlanmış ,önyargı tuzağına kurban gitmiş sorunsalın çözüme kavuştuğu bi dünyayı hayal etmek istiyorum ...Hoşuma gidiyor :)
Ahmet mutlu emeğinin karşılığını fazlasıyla alıyor,Mehmet vicdanı rahat uyuyabiliyor ticareti seviyor,Ayşe nine saygı görmekten mutlu yaşlı olmasına rağmen kendini önemli hissediyor,Aslı ninesini kaybedince Onun için elinden geleni yaptığı için kendini iyi hissedecek,Baran ve Salih kültürlerinin zenginliklerini paylaşıyor farklı oluşlarıyla değer kazandıklarına inanıyorlar,Kaan Enes ten aldığı son kitaptan çok memnun yeni bi bakış açısıyla tanışmanın heyecanında ,Enes Kaan ın verdiği filmleri ilgiyle izliyor ve yeni arkadaşının kendine kattıkları için aklına geldikçe tebessüm ediyor…Bakın,herkes mutlu ,herkes huzurlu…Düşünmek bile hoşuma gidiyor …
Hoşgörü dedik de geldik değil mi buralara...Hani diyorum ki sözümüzden özümüze dökülse artık şu güzel şeyler.Sözümüzde sakız yapmayı bıraksak boş yere.Hal dilimize bürünsek önyargısızlığı...
Okuyorsun ya şu satırları sen sevgili okuyucum,etrafına bak ve yargısızca kurabildiğin ilişkilerin sayısına gözat şimdi.Ne kadar az olduğunu sen de farkedeceksin …
Yazıyı devasa boyutlara uzatıp hoşgörünü de suistimal etmek istemem senin,özellikle yargısız tanımadan diyalog kurduğum için sen blog arkadaşımın… :)

Sevgiler sana :))