30 Temmuz 2009 Perşembe

Yeni metalli,kurdelalı ciciler...



Bu manzaradan başka terapi edici ne olabilir bir kadını ! İstisnalar vardır tabi ama en çok sevdiğim şey bu manzara.Uzun şekilli metaller kullanmadığım bir gömleğimden kalmaydı.Ne olacaklar diye bekliyordum sonunda en güzel akıbete uğradılar sanırım.
Ve sonuçlar altta ...Bu günlerde bööle uzun uzadıya anlatasım yok hiç yaptıklarımı,bi tevazu bi ağırbaşlılık sölemesi ayıp :))




Küpeler içime çok sindi...



Broş ta öyle...Bu broş kalın turkuaz bir kurdelaya takılıp boyunda tasma olarak ta kullanılabilir.Çok cici olmaz mı?

Ve ikisi bir arada :

29 Temmuz 2009 Çarşamba

Meşhur kitap ayracı meselesi...



Kullanmadıkları meteryal kalmadı kitap ayracı yapmak için:İncik,boncuk,dantel,mantel,güzel şeyler de ortaya çıkıyor hani.Benim ki en ilkel meteryalden oluşuyor : Kağıt :) Bu bir sünnet davetiyesiydi.Ama artık benim kitap ayracım olacak.Çok abartılı bir yapım aşaması olmadığından yine sesimi kesiyorum meydanı fotolara bırakıyorum.Zaten bunu paylaşaraktan vermek istediğim mesaj;elinize geçen fazlalığı çöpe göndermeyin bi kaç evirip çevirme kesip biçmeden sonra bu şey, neye dönüşebilir? hangi işime yarayabilir? diye düşünün.Çok Derya Baykal gördüm kendimi canım :)

Sevgiler herkese...


28 Temmuz 2009 Salı

Gittii 90 bin dolarr :((

Geçenlerde paylaştığım bu yazımda çirkin görünümlü misafirimizden bahsetmiştim.Meğer o misafir ne ağır misafirmiş de haberimiz yokmuş.Böcekceğizi apar topar çöpe gönderdiğim yetmezmiş gibi bi de bloğuma koyup çirkinliğiyle alay ettim ama 90 bin dolarlık bi canlı olduğunu biliyorsa eğer çöp kutusunda o benimle alay etmiştir asıl. Bu haberde okuyabilirsiniz,meğer kendisi Japonlar tarafından aranıp bulunamayan ender canlılardan biriymiş.Yazıma yorum yapan yaşamladans haber vermese daha dünyadan haberim yok.Geyik böceği diye anılan bu böceğin boyu arttıkça değeri de artarmış.Benimki de 15 cm. kadar vardı yaa...Gitti minik servet,su içip geleyim ben...

Kendisinden çok özür dilesem,affımı istirham etsem, hatta önemli olan iç güzelliktir dış güzelliğin ne hükmü var diye eklesem alay yüklü satırlarımı telafi eder mi acaba,döner gelir mi minik böcekçik 90 bin dolarlık desteleri sırtına yükleyerekten...İnsan böyle bir meblayı kaçırdığını duyunca espri kalitesi düşüyor tabi,ruh sağlığımın bozulmadığına dua edin.

Çöpe atmıştım en son hala ordamıdır acep?Bi hafta oldu ama gitmiştir dime?Karıştırsam mı?

Tamam tamam en son satır şakaydı :))

27 Temmuz 2009 Pazartesi

İtiraflar...:))




İtiraf.com' a girenleriniz var mı hiç? Ben hiç girmezdim bugün merak ettim girdim.İşte bi kaç ilginç itiraf...Şu kayınpederli hikaye en çok ilgimi çeken ve acı acı güldüren oldu beni :) Sevgiler herkese...


"Dün akşam; çok sevdiğim, ailesiyle ve kocamla tartışmalarında hep tarafını tutup savunduğum, onun da beni kızı gibi sevdiğine inandığım, her fırsatta beni takdir ettiğini ve değer verdiğini hissettiren kayınpederimi bir akrabalarına ben ve kocam hakkında "Aynı iş yerinde çalışıyorlardı, bizden habersiz konuşup anlaşmışlar. Aldık işte, ne yapalım mecbur, pek sevmiyorum ama elden ne gelir!” derken duydum. Dondum kaldım. Kocam dahil kimseye söyleyemedim. Aldatılmış ve yıkılmış hissediyorum. " (Kadın-29 yaşında)


"Az önce amcam geldi yanıma. Maaşını almış, sahte maaş bordrosu düzenlememi rica etti. Eve eksik para vermesi gerektiğini ve bu ay maaşından bir kısmının kendisine lazım olduğunu söyledi. Bütün çalıştığı parayı yengemin eline sayan ve onun izni olmadan hiçbir şey yapamayan, şimdi de yanan kılıbık, pısırık bir adama dönüşmüş. Böyle değil, olmamalı... Bir erkek bu kadar aciz, korkak olmamalı; eğilmemeli kadının karşısında bu kadar. Biraz güvenim kalmıştı, vardı hala... Onu da sahte bordoyla aldın gittin, sağol! " (Kadın-23 yaşında)

"Bluzum, kaprim ve ayağımdaki sandaletlerle eminim ki güzel görünüyordum. Ve yine eminim ki spor kıyafetler ve ayaklarındaki spor ayakkabılarla onlar çok salaş duruyordu. Emin olamadığım tek şey kır yürüyüşü sonrasında bir kayanın üstünde oturup seviyor, sevmiyor edasıyla ayaklarıma batan dikenleri temizlemekti. Şu anda emin olduğum şey ise; salak olabilme ihtimalim." (Kadın-32 yaşında)

"Bir aylık evli biri olarak bana evlilik nedir diye sorarsanız; evlilik, hayatında çorap bile yıkamamış biri olarak karın merakına yenik düşer mi acaba diye beyaz bir dondaki istenmeyen lekeyi elinde çitelereyek çıkarmaya çalışmak demektir derim size. Tecrübeyle sabittir... " (Erkek-29 yaşında)

26 Temmuz 2009 Pazar

Elmalarımız...




Bu elmalar Aydın'ın Karıncalı dağı eteklerinden toplandı bi kaç gün önce.Tamamen organik olduğu için yaydıkları kokuya inanamazsınız.Sert ve tadı mayhoş...Adı,"Ovulması"yada"Ovulası" elma.Bu adın verilişine nacizane şöyle bi yorum getiriyorum: Bu elma o kadar lezzetli ve kokusu o kadar güzel ki yıkamayı beklemeden ovulup yenilsin hemen lütfen diye verilmiş sanki bu isim.Amaa biz napıyoruz yıkamadan kesinikle yemiyoruz.Çimlere de basmayalım hani kurallardan söz açılmışken :))
Eşimin ailesinin geçim kaynağı elmacılık,ilçe merkezinden 45 dakikalık bir yolculuktan sonra varabiliyorsunuz elma bahçelerine.O kadar tepelerde yani.Senede 20 tona yakın elma üretip satılıyor bahçemizde.Ben bağı bahçeyi pek sevmem ama arasıra gittiğimiz zamanlarda bahçede eşimle yürüyüş yapmaya önümüze çıkan kah erik,kah fındık,kah şeftali ağaçlarından taze taze meyvaları koparıp yemeye havuz başındaki böğürtlen ağacından da böğürtlen toplamaya bayılıyorum.Önümüzdeki günlerde tekrar gidersem eğer, sizler için hepsini fotolayacağım zevkle.Şimdilik bu güzel elmalarla yetinicez.
Sevgiler herkese...

25 Temmuz 2009 Cumartesi

Apaçi küpeler...

Elime geçirdiğim bu ıvır zıvırların küpeye dönüşeceği hiç aklıma gelmemişti ilk başta.Ama sonunda herkesin yaptığı bebiş küpelere döndüler biraz polar parçası,tahta boncuk,ve biraz çuval bezi ipi...Ben kullanmayacağım kendilerini kesinlikle bu arada(altın dışındaki madenler kulağımda yara oluşturuyor çünkü);kalbimi fetheden bi minik kız görürsem ilk anda küpeleri ona hediye edeceğim.Yarım saatte falan ortaya çıktılar o yüzden ballandıra ballandıra anlatmaya hacet yok.Fotolar anlatsın :)








Fotolar neden parlıyo böle hiç anlamıyorum beaa...Ama bu konuda da geliştirceğim kendimi.Daha el atmadım bu konuya da o yüzden beklemede.Bu konuda bilgisi olan varsa paylaşırsa bölüşürüm ben de değerli bilgilerini yani ,bilginize ...

Sevgiler herkese :)

23 Temmuz 2009 Perşembe

Akşama veda geceye başlarken...




Akşam bitti gece başlıyor...Bir iş gününü daha noktalıyorum dostlar...Balkona oturmuş annem Saime hanımefendiye beğendiği özlediği eski türküleri dinlettiriyorum.Dinleyiver.com yardımcı oluyor bana.Onu istemem bunu çal,bunu geç onu bul...Kaprisler hat safada ama beğendiği türküleri tutturunca göbüşünü hoplata hoplata gülüşünü görmek herşeye değer hatunumun :) Onun zevkine uygun bişeyler ararken kendi çocukluğumdan bir türkü yayılıyor serin balkonumuza.Arif Şentürk söylüyor :Deryalar...

Aman bre deryalar kanlıca deryalar biz nişanlıyızzz!!
İkimiz de bir boydayız biz delikanlıyızzz !!

Balkan türküleri mi söylerdi Arif Şentürk? hatırlayanınız var mı bu tınıyı ? Beni alıp hiç yaşamadığım bilmediğim kendi yörelerine ışınlar bu adamın sesi hep...Coşkulu mükemmell sazlar ve Arif Şentürk sizlerle ,dinleyiverin bi zahmet :)

Sevgiler herkese...

22 Temmuz 2009 Çarşamba

Adı ne bunun?



Geçtiğimiz akşam ben dükkanı kapatırken bu arkadaş kapının ağzında ööle dikilmiş bana bakıyordu.Eşime hemen onu olabildiğince uzağa göndermesini istedim.Ama önce siz değerli okuyucularım için fotolamayı ihmal etmedim :)

Beş dk. daha geç doğsa sadece kıskaç olarak doğacak olan bu canlının da her yaratılmış gibi mutlaka bi fonksiyonu vardır doğal yaşam içinde.Ama insan ürkmeden seyredemiyor kendisini.Adı nedir nerden gelir nereye gider pek konuşamadık ama çok konuksever olmadığımızı düşünüyordur kesin.İki üç dakikalık ziyaretten sonra kendini mahalle çöplüğünde buldu çünkü...Ben de bütün böcü börtüyü doldurdum bloğa,zoolog bloğuna döndü burası.Ama ilginç olan ne varsa hayata dair paylşmak değil mi amacımız.Daha görürsem kırkayak,yarasa,ahtapot,gergedan,kakrıncayiyen v.b. örnekler çoğaltılabilir ilginç canlı türü,paylaşırım sevgili dostlar...
Sanmıyorum ama adını bilen varsa paylaşırsa sevinirim hani...
Sevgiler herkese...

20 Temmuz 2009 Pazartesi

Bir eşarp ve üç obje ...



Eşimle sıcak bir yaz günü cıvıl cıvıl Marmaris çarşısından almıştık bu eşarbı.Eşim ve bi grup arkadaşla gitmiştik Marmaris' e.O zamanlar yeni nişanlıydık ve O yanımda yürürken içim kıpır kıpırdı..."Artık öyle değildir,o kıpırtı kaybolmuştur" diye düşünenlere kötü bi haberim var : Hala öyle...hala öyle :)Mesela akşamın olmasını ve yanıma gelmesini iple çekiyorum şu an sölemesi ayıp :)Onunla bütün sıkıntıları derleyip toplayıp görünmez bir kibrit kutusuna hapsetmeyi; kıyıda köşede bulduğumuz mutluluk kırıntılarından da gönlümüzce saraylar inşa etmeyi becerebiliyoruz Allahın da istemesiyle...
Eşarbın nihayetine gelince...Uzunca yaz günlerinde kullanıldıktan sonra iğne delikleri ve terle birlikte hayli yıpranmıştı.Eşarp olarak ömrünün sonuna geldiğine karar verdim ve tam ortadan ikiye ayırdım.Az yıpranmış olan kısmını fular olarak kullanmam mümkündü.Kenarlarını annemden öğrendiğim iğne ardı tekniğiyle işledim.Hazır fular gibi oldu.Diğer kısmından da saat kordonu ve saç bandı yaptım...
Siz de karıştırın çekmecelerinizi eski yazlık kullanılmayan eşarplar yada yazmalar da olabilir,kesin,biçin,süsleyin... değişik objeler girsin hayatınıza eskilere veda ederken :)


Kordon rengini beğenmediğim saatimin kordonunu çıkarttım,onun yerine kıyafetlerime uygun renklerdeki fularları takıp hem marjinal bi görüntü elde ediyorum hem de tek renge mahkum olmaktan kurtuluyorum...


Bu fotoda bana mankenlik yapan mahallenin miniği Meloş' a(Melahat) çok teşekkürler.Foto başaşrılı çıkmadı pek.Bi kaç denemeden sonra bakışları burda da görüldüğü üzre hafiften asabileşti.Çok cadı bi hatun olduğu için fazla kızdırmak istemedim kendisini.Bu bakışları da sizden esirgemek istemedim yalnız.Saç bandım burda göründüğünden çok daha şirin gözüküyor dostlar emin olabilirsiniz diyorum ve sevgiler yolluyorum sanal kuşlarımaa :))

19 Temmuz 2009 Pazar

Işıl ışıl kandiller ...!!




Bu kandil kırık kalpler için dönüm noktası olsun,yanmış yürekleri serinletsin dualar,karanlıkta kalmış yanlarımızı aydınlığa çıkarsın Rabbimiz...Yaşamak için değil,anlamlandırmak için yaşatsın hayatı bize.Bu güzel günde bloger Ceren arkadaşımın dualarına katılmamak mümkün değil.

Sevgiler ve ışıl ışıl kandiller tüm inanan kalplere :)

15 Temmuz 2009 Çarşamba

Pc min çiçekli elbisesi :)



Polardan yaptım bu pc elbisesini.Polar, elastik bir malzeme olduğundan hem kullanımı rahat hem de dışardan gelen çizilme ve toza karşı koruyucu...

Aldığım tepkiler şöye:

Dükkana gelen gidenler: "aa..ne güzel olmuş siz mi yaptınız?"

Annem:"Kızım sen ne yapacağını şaşırdın artık :)"

Babam:"Afferin benim becerikli kızıma :)"

Eşim:"Çok güzel olmuuşş,eline sağlık..."

Fena değil yani tepkiler.Köşedeki çiçeklerin çok dalgaya alınacağını düşünmüştüm ama kimse gelmedi üzerime bu konuyla ilgili Allahtan :)





Ayrıcaa elması da eksik olamazdı demi :))





Yapılışını kısaca anlatmak gerekirse önce büyükçe bir dikdörtgen parçayı pc nin alt tabanına koyup kenarlardan 2 cm pay kalacak şekilde kestim.Köşeleri pc nin köşelerini kavrayacak şekilde birleştiriyoruz ve dikiyoruz.Pc nin üst kısmını da aynı yöntemle oluşturup.Köşedeki dikişleri ufak çiçeklerle kamufle ediyoruz.Tamamen prova yöntemiyle yani.Allahtan pc orasına burasına iğne batınca kapris yapan tiplerden değildi çekemezdim yanii :)Çok ağırbaşlıdır çok :))

Ve sonuç :



Sevgiler dostlar...

12 Temmuz 2009 Pazar

Kurumuş çiçekleri kitap sayfaları arasından çıkartalım :)




Bu kalbin içinde evlilik yıldönümüm,doğumgünüm,sevgililer günüm kutlama çiçekleri mevcut...Evet bütün şahsıma hediye edilmiş ve bir kaç gün içinde kurumuş çiçekleri bu kalbin içine doldurdum.Tabi saplarından ayırdıktan sonra.
Önce kartondan bir kalp şablonu çıkardım.Üzerine de şeffaf kaplık kağıtlarından önde bolluk kalacak şekilde kapladım.Bolluk bıraktığım kısma da çiçekleri doldurdum.Ön kısma çiçeklerin tülleriyle büyük bir fiyonk yapıp yapıştırdım.Şeffaf kağıdın üzerlerine de deniz kabukları yapıştırdım daha bi güzel görünsün diye...Duvara asmak için kırmızı fiyonkuda takınca bitmiş oldu hatıra çiçekliğim.
Kurumuş çiçekleri kitap sayfaları arasında saklamak out,duvara asmak in diyelimmi ne dersiniz :)Sevgiler herkese...

Karar...

Dün geceki ağır yazı için tüm izleyicilerimden çok çok soryy...Ama gerçekten hüzünlü bi geceydi.
Şöyle ki: uzak diyarlardan bi iş teklifi aldım ancak haftalar önce aldığım bi kararla sıkıntılı bir hastalık devresi geçiren annemin yanında yaşama kararı almıştım.Eşimin de babası rahatsız olduğu için onun için de isabet olmuştu bu karar.Ve doğduğumuz kasabada yeniden bir düzen kurmaya başladık.Bizi buraya getiren amacın (ailelerimizin yanında olmak)kutsallığına bağlı olarak işlerimizde herşey de yolunda gitmeye başlamıştı.Dün gece gelen teklifle yine allak bullak oldum.

Fakat sanırım kalıcam...Annemi yalnız bırakamam.Hiçbir fırsat değmez buna.Onun gülen yüzünü görmek herşeye değer...

Bir balığın yemi gördüğü andaki hızla olmasa da verdim kararımı ve sabah güleryüzüyle geldi hayatıma :)

11 Temmuz 2009 Cumartesi

??



Düşünüyorum...Düşünüyorum...Bir balığın gördüğü yeme yönelişi gibi keskin olsun kararım istiyorum.Tereddütsüz, geriye takılmadan, güneşi görmüş kardelen gibi belki ışığa aşık başım alsın çıksın gitsin bulduğu boşluktan...
Olmuyor,hep o gri alanda dolanıyor zihnim,güvendirmiyor kendine peşi sıra takılamıyorum.Bilmem,fazla garanticiyim,kahrolası sağlamcılığımın azizliği belki de bu flu bahçeye hapsoluşum.

Nedir şimdi bu kahve tiryakisinin derdi diyenleriniz vardır mutlaka...Gece, hüzünle girdi bu gelişinde akşamıma.Saatlerini soru işaretleri karşılığı pazarlıyor hesapsızca.Uyku ne yapar gelir mi gelmez mi umrunda değil ki !

Nedir çocuk kalpli bu kadının apansız nükseden romantizmi bu denli ağır...

Kalmak mı gitmek mi aslında bütün mesele...Gidebilmek mi zor kalabilmek mi.Etiket diliyle anlatmak daha kolay belki derdi:

Gidersem yakalayacağım olası fırsatlar,vefa bekleyen anne baba,kalırsam klişeleşen hayat,belki kalırsam özgür hayat,belki gidersem gurbete esir yürek...
?
?
?
?

Bir balığın yemi gördüğünde keskin dönüşüyle bir yöne yönelmesi gibi net karar almak ....Benden ne kadar uzak...

Bu kayıt bitti net kararımla :(

Yün kolbiller ve kendime gelişim :))



Evet bunlar son yün uğraşılarımdı...Yaz sıcağında neydiyse bendeki yün takısı, bi an kendimi ellerim sıcaktan terlemiş sıkılmış bulunca aklım başıma geldi :) Aaa..Bilge dedim kendime sen ferahlamak için uğraşı ediniyorsun ne bu sıkıntı bırak şu yünleri...Sonra öbür Bilge tamam bitireyim de bi daha yapmam artık yaz boyunca dedi...Anlaştılar iki kafadar ve ortaya bunlar çıktı.Mahallenin minik kızlarına hediye olacak bunlar.Bir nevi kolbiller.Hem kola hem bileğe hatta saça bile takılabilirler saç bandı hesaabı :) Resimde aralarına serpiştirdiğim renkli boncuklar evet onlar boncuk değil kokularına bayıldığım renkli sakızlar onlar:)Fotoda kolbillerim havalı çıksın diye koydum onları oraya sonra da afiyetle ağzıma koydum ki onun amacı da tamamen lezzetti :))
Aşağıda bileklik versiyonlu kullanımları mevcut dostlar.Ama tavsiyem kışın kullanılması.Yakıyor yoksa bilecikleri :))





8 Temmuz 2009 Çarşamba

Üzüntüsüz yaşanır mı?



Az önce mailime gelen bir alıntıyı paylaşmak istiyorum sizlerle...Bana ilaç gibi geldi,içinizde gönlü kırıklar varsa okusun sonuna kadar yoksa bile okuyun gönül bu, kırılmamak için garantisi yok...Ben tavsiyeye uyup yaralı gönül aramaya başladım bile :)

Hayat, bakış açısından ibarettir.
Üzüntümüz de, sevincimiz de hayata baktığımız pencereye göre değişir.
Sahi, siz hayata hangi pencereden ve ne açıdan bakıyorsunuz?
Eğer mutlu değilseniz, hayata baktığınız pencereyi değiştiriniz.
Üzüntülerden kurtulamıyor ve sürekli sıkıntıların kıskacında eziliyorsanız, hayata bakış açınızı hemen değiştiriniz.
Tanıdığım öyle insanlar vardır ki, hayata daima olumsuzluk penceresinden bakar. Hep kötüyü, eksiği, bozuğu görürler. Böylece içlerinde, sürekli olumsuzluğu biriktirmiş olurlar.
Onlara göre herşey, her zaman kötüdür. Hayat felaketlere gebedir. İnsanlar gittikçe kötüleşmekte ve insanlıktan çıkmaktadır.
Her insanı bir kötülük odağı olarak gören böyle birinin, üzüntüden kurtulabilmesi ve mutluluğu yakalaması mümkün müdür?
Herkesten ve her şeyden daima kötülük bekleyen bir insanın, huzurlu olması imkânsızdır. Çünkü ona hiç kimseden zarar gelmese de, içindeki bu kötülük beklentisi ona kötülük olarak yeter de artar.
Aslında, "Herkes kötü" diyen kendi kötülüğünü göstermiş olmaz mı?
Beklentileri hep olumsuz olan, biraz da kendi iç dünyasını göstermiş olmaz mı?
Zira kötülüğü bekleyen, onun yapılabilir olduğunu düşünendir.
Kendisini hep iyiliğe ayarlamış olan, herkesi de kendisi gibi bilir. Bu sebeble de kötülük beklentisi sınırlıdır. Hatta her geceyi Kadir, her rastladığı kişiyi de Hızır sanır. Gördüğü düşü hayra yorar. İyilik ve güzellik yorumu mümkün oldukça, kötülüğü hayaline bile getirmez. Kötülere karşı bile, kötüleşmeyi asla düşünmez.
Kötülere sadece acır.
Onlara da yardıma hazırdır.
Dünyada kötü ve kötülük kalmasın diye hep duadadır.
Gözü, bardağın dolu yanındadır.
Olumluyu görür, anlatır...
Olumlu bakmak, uyumlu olmaktır.
Olumluyu gören, söyleyen, öven; olumlu halleri çoğaltandır.
İç dünyasındaki olumluluk hali, bakış açısını oluşturur. Zira "Güzel gören, güzel düşünür; güzel düşünen hayatından lezzet alır."
Hayata olumluluk penceresinden bakan, hep iyi dileklerde bulunur. İyilik temennisi iyidir. Önce sahibini iyileştirir. Evvela dilek sahibinin içini iyileştirir. Bu sebepledir ki, iyilik dileyen iyilik bulur.

ÇÜNKÜ DİLEKLER DUALAŞIR DUALAR GERÇEKLEŞİR
Çünkü dilekler dualaşır, dualar gerçekleşir.
Yüce Yaratıcı bu âlemde öyle bir gönül sistemi kurmuştur ki, iyi olmak için, iyiliği herkes için istemek gerekiyor. Sadece kendi iyiliğini isteyen benciller, bunu asla başaramazlar.
Bilge hükümdar, bencil miskinlerle, gönül ehli dervişler arasındaki farkı ortaya koymak için, şöyle bir deneme yaptırmış:
Tembelhanelerden topladığı bencil kişileri bir araya getirtmiş ve gün boyu aç bıraktırmış... Sonra da kocaman bir çorba kazanını ortalarına koydurtmuş... Miskin benciller hemen hırsla kaşıklara saldırmışlar. Kocaman kaşıkları çorba kazanına daldırmışlar. Ancak çorba dolu kaşıkları ağızlarına götürememişler. Çünkü kaşıkların sapı neredeyse bir metreye yakınmış. Bu sebeble çorba dolu kaşıkları ağızlarına götürememişler. Yiyemedikleri çorba üstlerine başlarına dökülmüş, çorba kazanına düşmüşe dönmüşler, perişan olmuşlar, aç kalmışlar...

* * *
Bencil miskinlerden sonra, dervişler getirilmiş. Aynı şekilde, gün boyu aç kalmış olan bu fakir insanlar, görünüş itibariyle öncekilere benziyormuş ama gönül bakımından apayrı ve bambaşka imişler...
Çorba kazanının etrafına oturmuşlar sükûnetle... Bir kazana bakmışlar, bir de ellerine verilmiş olan uzun saplı kaşıklara... Sonra da bir güzel karınlarını doyurmuş, açlıklarını gidermişler. O uzun saplı kaşıklara rağmen aç kalmamışlar. Çünkü birbirlerini doyurmuşlar. Herkes kendi kaşığını karşısında oturan arkadaşının ağzına uzatıvermiş...
Böylece, karşısındakini fark etmenin, görmenin ve düşünmenin, yani bencil olmamanın faydasını görmüşler.

HAYATA BEN PENCERESİNDEN BAKANLAR
Hayata, "Ben penceresi"nden bakan başkasını göremez. Görse de hali ile hallenemez. Netice olarak da bencillikten kurtulamaz.
Güzeller Güzeli Sallallahu Aleyhi ve Sellem bizi bu bencillikten kurtarmak için, bir dua kardeşliğine çağırıyor. Buyuruyor ki;
"Günahsız ağızla dua ederseniz, Allah kabul eder".
Sahabe–i Kiram merak edip sormuşlar:
"–Ey Allah'ın Elçisi! Kimin ağzı günahsızdır ki?.."
"–Senin ağzın kardeşin için, kardeşininki de senin için günahsızdır."
Öyleyse, din kardeşleri birbirleri için dua ederek, kabul edilecek duayı bulacaklardır.
Bu hal. Dualarda buluşmaktır.
Dua kardeşliğinde bir ve beraber olmaktır.
Bir başka deyişle, hayata bencillik penceresinden değil, kardeşlik penceresinden bakmaktır.

UNUTMA EKTİĞİNİ BİÇERSİN
Bir insanın başkalarına ciddi olarak dua etmesi için, onları önemsemesi ve sevmesi gerekir. Başkasını önemseyen ve seven bir gönül, sevilecek kıvamda bir insan olmuş demektir.
Bu gerçek bize gösteriyor ki, bu hayatta verdiğimizi alırız.
Sunduğumuz bize sunulur.
Ektiğimizi biçeriz.
Öteki için dilediğimiz şey, gelir bulur bizi...
Hazreti Mevlana der ki:
“Dağ bile, sesine ses verir.”
Ya insan...
Senin sesini, dileğini, duanı, sunduğun güzelliği sana yansıtmaz mı?

* * *
Bu dünyada yapılmış olan ne iyilik kaybolur, ne de kötülük... İyilik de, kötülük de karşılığını mutlaka bulur. Bu yüzden atalarımız, "İyilik yap, denize at, balık bilmezse, Halık (Yaratıcı) bilir" demişlerdir.
Yine bu yüzden, karşılığını bulamadığımız iyiliklerden dolayı da üzülmeyiz. Çünkü her şeyi görüp gözeten Yüceler Yücesi Rabbimiz, ne kadar küçük de olsa, yapılan hiçbir şeyin karşılıksız kalmayacağını Kur'an'da bildiriyor.

İYİLİKLER SAHİBİNİN KARŞISINA ÇIKAR
Yaptığımız iyilik, nerede, nasıl karşımıza çıkacaktır bilinmez.
Kurtulduğumuz tehlikelerden sonra söylenen şu cümle, bu açıdan çok anlamlıdır:
"–Verilmiş sadakanız varmış..."
Ancak bu sadaka, sadece fakire verilen para değildir. İhtiyaç sahibine sunulan bilgidir, sevgidir, maddi, ya da manevi bir yardımdır.
Gündemine başkasını alabilen, derdiyle dertlenebilen ve ona çözüm sunabilen bir yürek, sıkılmaz, üzülmez, mutsuz olmaz. Çünkü böyle bir yürek, geniştir, kocamandır.
Sadece "ben" diyenin bakış açısı dardır.
Çoğu zaman, kendi başınalığı, yalnızlığı ve kimsesizliği ile baş başa kalır.
Bu hakikati Atalarımız ne güzel ifade etmişler:
"–Peyniri yalnız yiyen, kendiri dişiyle çeker!"
Bencilliği sebebiyle böylesine yalnız kalanların, malı mülkü arttıkça yükü çoğalır, darlığı, daha da artar.
Bu sebeple dargınlaşır, kavgalaşır ve ruhca aşınır, nefisce de kalınlaşırlar. Yani üzüntünün ve can sıkıntısının kör kuyusuna düşer. .

Vehbi Vakkasoğlu

4 Temmuz 2009 Cumartesi

Pas vermediğim arkadaşım ...



Annemlere öğrenci kiracıları bırakmış onu.Okul dönemi arkadaşlık etmiş sonra da tatil vakti gelince ne yapacaklarını bilemedikleri bir fazlalık durumuna düşmüş zavallı Çağdaş.İsmi Çağdaş.Ona bu ismi eşimle birlikte verdik.İçimizden öyle geldi...Annemler bize emanet edince onu burda dükkanın önüde beslemeye karar verdik.Küçük bir yer ayarladık.İlk günler gelip giden çocukların ve bizim ilgi odağımız oldu bu minik su kaplumbağası.



İlgiye o kadar alıştı ki,pas vermediğim en ufak zaman diliminin ardından ne zaman baksam köşedeki kırmızı çiçek altına gömülmüş buluyordum onu.Oraya girip kafasını dışarı çıkarmıyordu saatlerce.



Çağdaş,ekmek kırıklarıyla besleniyor.Aslında yemi de var ama ben ekmek kırığıyla beslemeyi daha çok seviyorum.Saniyenin nerdeyse onda biri hızla ekmek kırığını miğdeye indirmesine bakılırsa o da bunu tercih ediyor.Fotolamayı beceremedim çok hızlı yediği için.Ama beslenme konusu aramızın açılmasına sebep oldu malesef.(Bkz.yazının devamı)



Ona ilgim serin bir akşamüstü son buldu.Kelebeğin biri Çağdaş'ın havuzunun kenarındaydı,Çağdaş sinsice yaklaşıp minik kelebeği ağzına aldı ve kelebeğin çırpınışlarına aldırmadan miğdeye indirdi.O an ona içimdekileri yüksek sesle söylemişim:
"Çağdaş ayıp yaptığın ya ne istedin zavallı kelebekten.Seninle olayım bitti beni anladın mı şimdi !!"
Babam gülünce kendime geldim.
Hayatın kanunu bu bir canlının yaşamının devamı için diğerinin ki son bulabiliyor bazen.Ama yine de küsüm o günden beri Çağdaşa.Aldığı ilgi minik çocuklarınkinden ileri gidemiyor.Suyunu da artık babam değiştiriyor...

Bana ne,kelebeği yerken düşünseydi :((

1 Temmuz 2009 Çarşamba

Anemon Otel


Geçtiğimiz dönem finallere girmek için bir haftasonu Aydın merkez de konaklamamız gerekiyordu.Dedikoducu akrabalar dışında bir alternatif olmadığı için otelde konaklamayı tercih ettik.Eşim Anemon oteli seçmiş ben sınavdayken.Aydın-Muğla karayolu üzerinde Anemon Otel.



Hijyen ve düzen gerçekten 10 numaraydı.



Akşam yemeğinde Anemon kebap ve nar ekşili hellim salatası sipariş ettik.Hellim salatasına bayıldık fakat anemon kebabını pek fazla tutmadık.Patatesin rendelendikten sonra kızartılması fikri çok parlak değildi açıkçası...Ama hellim peyniri lezzeti harikaydı.



Otel lobisinde eski Aydına ait bir tablo...Zaman mekanlara nasıl tezahür etmiş onu anlatıyor bize...